Yine bir 19 Ocak geldi çattı.

Duygudaşlığa mı yormalı, ihanete mi, nefret mi?

Hiçbiri uzak değil, hepsi vardı. Vefasızlık ve kaypaklık da vardı.

Hatırı sayılır bir kalabalık vardı.

Hüzün vardı.

İnanç vardı.

Kabına sığmayan bir öfke vardı.

Husumet ve kin barındırmayan duru bir öfke, haklı bir öfke...

Kardeşliğe meftun insanlar vardı.

Birbirinin acılarını paylaşarak azaltmaya gönüllü binlerce insan vardı.

Mahzundu insanlar, biraz umutlu biraz yorgundular.

Mikrofondan sağanak yağmur misali kalabalığı tesiri altına alan büyülü ses; Hrant'ın arkadaşları dedikçe kalp atışları hızlanıyor, kesik cümlelerle küfürler, beddualar yükseliyordu.

Küfür dedim de "afedersiniz Ermeni" diyenlere öfke sular seller gibiydi lakin kimse "afedersiniz Müslüman" demedi. Demeyi aklının ucundan geçirmedi.

Hrant'ın narin bedeni kaldırımda yatıyordu, arkadaşları onun için yürüyordu.

Leman Sam, göz yaşlarına hakim olamamıştı, sigarasını ağır ağır içerken kederliydi.

Garo Paylan, düşmanı ürkütmek istercesine dimdik ayaktaydı, Hrant'ın arkadaşları incinmesin diye koşturuyordu.

Hayko Bağdat, Agos'un eşiğinde kollarını bağlamış "abimizin ölümüne mani olamadık işte neylersin" dercesine etrafı gözlüyordu.

Hasan Cemal, bitkindi, ağlamaya hazır bakışları belirsizdi.

Oral Çalışlar, hükûmet fedaisi haliyle mağrurdu. Bu menfur cinayeti orta oyunu misali dile dolayan iktidar cenahının neferlerinden biriydi, "Paralele" sığdırmak için hevesliydi.

Varlığı Oktay Ekşi'nin orada bulunulması kadar tiksindiriciydi.

Siyasete güvercini sarıya boyayarak giren Mustafa Sarıgül'ün aksine mütevazı olmanın faziletlerini önemseyen Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü baş sağlığı dilemeye geldi, bu önemliydi.

Şafak Pavey, Umut Oran ve Sezgin Tanrıkulu'nun CHP'yi temsilen orada bulunmaları, "YÜZLEŞİN! Hrant'la, Soykırımla!" pankartının arkasında yürümeleri sevindiriciydi, cesurca ve dürüstçeydi.

Katliamlar sıralandı; 1915'ten, 6-7 Eylül olaylarına, Maraş'a, Çorum'a...

Kalabalık dalgalanıyordu, "katil devlet hesap verecek" sloganı paramparça ediyordu kalabalıkta yürüyen her bir insanı.

Yürekler yangın yeri...

Selahattin Demirtaş, sisler bulvarında beliren güneş misali etkindi. Rakel'in yanında Hrant'ın başucundaydı.

Kürtler alanın her yerindeydi. "Hamidiye Alayları" kandırılmışlığın ve utancın sembolüydü, bunun üstesinden gelmişti Kürtler ve bu öz güvenle kardeşlerinin yanında saf tutuyorlardı.

Roboski'nin, ortak acıya dönüşmüş olduğunu görmek başımı önüme eğdi, ağlattı beni.

Acımasızlığın ve barbarlığın kitabını yazanlara Kobani'yi dar eden yiğit Kürt gerillalarına şükran duyguları vardı.

Orta yaşlı bir adamın hüngür hüngür ağladığını, birazda utanarak başını eğdiğini görünce gözlerim sulandı.

Agos'un penceresinden kalabalığa tesir eden o büyülü ses Şengal'e ve Rojava'ya selam edince, az evvel utanarak ağlayan adamın zafer işareti yaptığını, gözlerindeki umudu ve minnettarlığı tebessümle izledim.

"Kullanılmaya hevesli aptallar" yoktu.

"Hrant'ın arkadaşı olmaya ne gerek var canım" diyerek bana göre "edebi kaypaklık" diye bir kavrama ilham olan Markar Eseyan yoktu.

Yoktu çünkü "Ermeni olma durumundan, o İmkansız ihtimalden bile tiksinerek bahseden" muktedirin en esaslı kulu olmak için takla atmakla meşguldü.

Madımak davasının zaman aşımına uğramasını "memleketimiz için hayırlı olsun" diyerek karşılayan, davanın avukatlarını milletvekili yapan, Roboski katliamından sonra Genelkurmay Başkanı’na teşekkür eden, Hrant'ın katline ferman yazan herkesi ödül vererek, koruyarak ihya eden bir siyasi anlayışın yanında saf tutan ve bundan utanmayan adamlar "Hrant'ın arkadaşlarına" laf ediyor.

Ört ki ölem!

Murathan Mungan, o şefkat yüklü kadife sesiyle insanlık dersi veriyordu. Olan olmayan bütün kötülüklere bir çift sözü vardı.

Azığını kardeşleriyle paylaşmaya gönüllü sesin sahibi mest etti kalabalığı. Doyurucu, duygu yüklü, cesurcaydı her bir söz.

Dokunan herkesin yükselerek devlet ekranında yer bulduğu, herkesin ortak olduğu bir cinayet bu.

Katillerin rütbe aldığı, eşik atladığı bir memleket bizimkisi.

Hrant'ı anma töreninden geriye bu duygudaşlık kaldı. Bir de bu anlayıştan yoksun namertliğe hevesli "aptalların" kini kaldı...