Yok yok yanlış yazmadım, merak buyurmayın! 

Aslında ihsas-ı rey bildirecektim ama ucube sistem nedeniyle neredeyse her seçim sathı mailinde oy kullanmakta ne kadar mahirleştirildiğimizin ve bu konuda nasıl ihtisas sahibi olmak zorunda kaldığımızın da görülmesini istedim! 

Evvelemirde; 

"Efendi’me Söyleyin" tarafımız da oyumuz da belli!* 

Artık yeter! 

Söz de karar da milletin! 

Başkaldırıyoruz! 

Ama siyasetin uzlaşı sanatı, demokrasinin de diyalog ve uzlaşı kültürü olduğunu unutmuyoruz…

Güçlü politik ilkeler ve politik etik çerçevesinde; toplumu ve yaşamı değiştirmek/dönüştürmek isteyen insan, uzlaşıdan da başkaldırmaktan da korkmaz! 

Siyasi zevatımızın günümüzde bile bir türlü idrak edip içselleştiremediği demokratik cumhuriyet paradigmalarının 2500 yıl öncesindeki Atina Şehir Devleti demokrasisinden doğduğu ve toplumsal sözleşmenin bir Yunan yorumu olduğundan bahsedip milliyetçiliğinizi zıplatmak niyetinde değilim!

Ama Rousseau‘nun siyasi bir sistemin kurulabilmesi için en iyi yöntemin toplumsal sözleşme olduğunu açıkladığı ve “yasama gücü halka aittir ve yalnızca ona ait olabilir” cümlesine dikkatinizi çekmek isterim… 

Geniş yetkilere sahip çoğulcu bir parlamentonun bulunduğu, kuvvetler ayrılığının tam anlamıyla işlediği, denge ve denetleme mekanizmalarının gerçekten etkili olduğu, yürütmenin vesayeti altında olmayan bağımsız yargının ihdas edildiği, katılım, müzakere ve demokratik uzlaşı esasına dayalı, evrensel temel hak ve özgürlüklerin en geniş şekilde sağlandığı, toplumsal barışın tesis edildiği, kuvvetler ayrılığının yerele doğru genişletildiği, yerel yönetimlere yetki ve kaynak devrinin güvence altına alındığı güçlü demokratik parlamenter sistemde Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yeni yüzyılı aynı zamanda; sivil, eşitlikçi ve özgürlükçü, yeni bir toplumsal sözleşme ile taçlandırılmalıdır. 

Bunun en geniş toplumsal mutabakat ile sağlanması yönünde, Emek ve Özgürlük İttifakı paydaşlarından HDP’nin 2021’de deklare ettiği “Tutum Belgesi” ile Millet İttifakı’nın “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” üzerinden yeni bir toplumsal sözleşmede; hem ezberleri bozup hem karşılıklı önyargıları aşıp hem de ilkesel kalarak, ortaklaşma ve uzlaşma arzusu ve niyetinde olma ile bu niyeti gerçekçi edimlerle gösterebilmeyi; önemli bir eşiğin aşılması diye düşünmekteyim… 

İktidarın antidemokratik uygulamaları sonucu yaşanan ekonomik ve sosyal krizin enkazı altında çırpınan halkın bir de 11 ildeki depremin enkazı altında kalması mevcut kaosu katmerleştirmiştir… Yaratılan toplumsal dilemmaya rağmen; halkın adaletsizlik, eşitsizlik ve artan yoksulluk karşısındaki haklı talepleri iktidarın baskısı ile karşılaştıkça bu durumun sandığa yansıması da toplumsal başkaldırı da kaçınılmaz hale gelmiştir. 

Burada yamulttukları sistemi, koşulları doğru tanımlayarak yeni toplumsal gerçeklikler üzerine kurgulamak Biz’lere düşüyor… 

27 Eylül 2021’de deklare ettiği “tutum belgesine” uygun olarak HDP’nin tavrı; keyfiliğin ve zorbalığın kurumsallaştırılıp kalıcılaştırmayı hedefleyen, yaşanılan çoklu krizin ve çözümsüzlüğün başlıca kaynağı olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ve bu sistemi besleyen yapıların değiştirilmesi hedefine ulaşma amacına yönelik, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilkesel buluşmadır. Tabidir ki ortak hedef, bütün kuvvetleri ve nihai karar yetkisini tek adamda birleştiren otoriter ve tekçi sistemin yerine güçlü demokrasinin, çoğulcu demokratik sistemin tesis edilmesini sağlamaktır. 

Bu bağlamda ülkenin bu en önemli virajında, diğer muhalif siyasi aktörlerin, tarihi ve demokratik sorumluluk bilinciyle hareket etmesi ve olası kazanımların tehlikeye atılmaması gerektiği, aksi takdirde tarih önünde ve toplumsal vicdana karşı hesap verme gerçeği ile yüz yüze kalacaklarını belirtmek isterim. 

Türkiye’de siyaset, siyasetçi denilen zevatı muhteremlerin verili gerçeği eğip bükme kapasitesine dayanır!” demiştim bir yerde; sayın zerzevatın bu kapasitesi de bizlerin bahane üretme lüksü de kalmadı artık bu ülkede! 

Hamasetin değil hakikatin, monoloğun değil sıkı bir diyalogun ve birbirini anlama üzerine kurgulanmış retoriğin muhteşem bir performansıdır sunulan… 

Sevgili okuyucu içine yuvarlandığımız bu distopik alemden ve dayatılan ucube pespaye sistemden kurtulmak için sayılı günler kaldı… 

“Testis unus testis nullus”

Tek şahit şahit sayılmazmış, hepiniz şahit olun o halde;

Bizi öldürmek isteyenlerin yaşadığı yerdir, bu ülke! 

Artık adaletin; en kötülere ve en zenginlere ulaşamadığı yerdir, bu ülke! 

Ülke artık kurban sayılarıyla değil, onların öldürülme biçimleriyle tanımlandığı yerdir! 

Gücün insanların olduğuna inandığı yerde durduğu, ama yine de efendiye tapınılan yerdir, bu ülke!

Yaygın yanlışın, bilinmeyen doğrudan evla olduğu yerdir, bu ülke! 

Kör inancın mantığı öldürdüğü yerdir, bu ülke!

Belki de hiçbirimizin fark etmediği bardağı taşıran o son damlanın çok ağır olduğu yerdir, bu ülke! 

Belki affedip helalleşebildiğiniz ama artık unutamayacağımız yerdedir, bu ülke! 

Vira bismillah, eyvallah başlıyoruz o halde… 

Gün dayanışma ve başkaldırı günüdür; o gün de bugündür… 

Birlikte başaracağız!

1oy Emek ve Özgürlük İttifakı’na 1oy da Piro’ya o halde… 

yesil-sol-parti

________________

* Haziran 2015 Seçimleri öncesi Özgür Gündem Blog’da yazdığım 26.03.2015 ve 07.04.2015 tarihli 2 yazının başlığıdır. Blog’a ulaşılamayacağı için göz gezdirmek isteyenler için yazılar için link paylaşıyorum: 

https://riyalemi.wordpress.com/2016/03/24/efendime-soyleyin/

https://riyalemi.wordpress.com/2016/03/24/efendime-soyleyin-ii/