Kadına yönelik şiddeti önleyecek politikalara ihtiyaç olduğunu belirten TKDF Başkanı Canan Güllü, AKP’nin Meclis’e getirdiği yasa teklifinin ölüm sonrası hedefli olduğu için çözüm odaklı olmadığını söyledi. 

Kadına şiddet suçlarında ceza artırımı getiren yasa teklifi Meclis’e sunuldu. Önümüzdeki günlerde Meclis Adalet Komisyonu’na, ardından Meclis Genel Kurulu’nda görüşmelerine başlanacak olan teklifte, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında birçok düzenleme yer aldı. Israrlı takibin suç olarak görüleceği düzenlemede, “iyi hal indirimi” olarak bilinen “takdir indirimi” için “pişmanlık” koşulu getiriliyor. “Kasten öldürme” suçuna müebbet ceza yerine "ağırlaştırılmış müebbet” hapis cezası getirilirken, “Kasten yaralama” da alt sınır 4 aydan 6 ay hapse, “Tehdit”te 6 aydan 9 aya, “İşkence suçları”nda 3 yıldan 5 yıla çıkarılıyor. “Eziyet etme” halinde ise cezanın alt sınırının 2 yıldan 2 yıl 6 ay hapse çıkarılması getiriliyor.

ISRARLI TAKİP 

Düzenlemeye göre, “Israrlı takip” ilk kez müstakil suç olarak düzenlenip, ceza yasasına girecek. Buna göre, "Israrlı şekilde" fizikken takip etmek, haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak, temas kurmaya çalışmak fiillerinin, ciddi bir huzursuzluk ya da güvenlikte endişe duyulmasına neden olması halinde ısrarlı takip suçu olarak düzenleniyor.

“Israrlı takip” suçuna 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Suçun çocuğa, ayrılık kararı verilen veya boşanılan eşe karşı işlenmesi, okul, işyeri ve konutun terk edilmesine neden olması, hakkında uzaklaştırma kararı verilen fail tarafından işlenmesi halinde ise cezanın 1 yıldan 3 yıla kadar artırılması öngörülüyor. Ayrıca, “Israrlı takip” suçu, "Uzlaştırma" kapsamı dışında tutuluyor.

AKP'ye yakın medya tarafından "reform" olarak kamuoyuna yansıtılan yasa teklifini Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, Mezopotamya Ajansı’dan Zemo Ağgöz'e değerlendirdi.  

ÖLDÜRMENİN PİŞMANLIĞI MI OLUR?

“Teklif, bir kez daha gösterdi ki iktidarın kadına şiddet konusunda kafası karışık” diyen Güllü, neyi niçin yapacağını, neden yapması gerektiğini ve nasıl yapılması konusundaki kararsızlığa tanıklık edildiğini söyledi. “İyi hal” indirimi için “pişmanlık” koşulunun getiriliyor olmasına tepki gösteren Güllü, “Pişmanlıkla başlayan ‘iyi hal’ indirimi; kadın cinayetinin geri dönülmez olduğunu anlamamış, anlamak istemeyen akılların çıktısı. Bir kadın ölümünün pişmanlığı bize ne kazandıracak? Cinayetleri önleme açısından kadın ölümlerinin azalmasını sağlayacak düşüncedeki kişilere soralım; ölümü hangi pişmanlık kriterine koyacağız? Öldürdüğü için ‘pişman olma’ yansıması olarak bu kez başını yana mı eğecek, yoksa ağlayacak mı? Kadını bu kadar değersizleştirmeye pes artık” ifadelerini kullandı.

HATİCE KAÇMAZ KARARI 

Güllü, Yargıtay’ın “Evlenmeyi kabul etseydi öldürülmezdi” diyerek verdiği Hatice Kaçmaz kararının, Türkiye’de hukuktan mezun olmuş yargının her kademesindeki kişilerin zihinsel dönüşümünü sağlayamadığını ortaya çıkardığına dikkat çekti. Güllü, “Öldürdükten sonra ya da yaraladıktan sonra gelip yargıcın önünde başını öne eğmesi bu konularda zihinsel dönüşümünü sağlamamış yargıcın da buna kanarak, tekrardan cezaya indirim sağlaması çok olası” diye belirtti. 

‘ŞİDDET BÖYLE ÖNLENEMEZ’

Kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılıktan korunmasını hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidarın, söz konusu teklifle kadına yönelik şiddeti engelleyebilmesinin mümkün olmadığına işaret eden Güllü, “Kadın politikasızlığını düstur edinmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Satranç tahtasındaki piyonlarız kadınlar olarak. Siyasette işine geldiğinde gündem yaptığı, işi bitince kenara attığı, böylelikle şah mat yaptığını düşünen bir siyaset anlayışında devam etmenin daha çok şey kaybettirdiğini anlamadan gayret sergiliyor. Ölüm üzerinden rant hesaplamasıyla uğraşıyorlar. Keşke bu kadar emeği, içtenlikle şiddeti önleme adına sarf etselerdi” dedi. 

‘TEKLİF ÖLÜM SONRASI HEDEFLİ’

Kadına yönelik şiddete dair önleyici politikaların olmadığına vurgu yapan Güllü, şunları söyledi: “Söz konusu teklif de ölüm sonrasına hedefli. Evet ısrarlı takip var ama ‘kadın cinayeti’ tanımı eksik. Öldürülen boşanmış kadınları nihayet evli kadınlar sınıfına dahil ettiler. Ancak sözlüsü, nişanlısı, sevgilisi öldürdüğünde bu kadın cinayeti sayılmayacak mı? Kadın olduğu için öldürülen bu insanlar için kutsal aile kavramı hükümranlığını sürdürmek niye? Son yıllarda yargıdaki davalara ve kararlara baktığımızda hakim ve savcılardaki eşitsiz bakış açısı, zihinsel dönüşüm sağlanmadığında ısrarlı takibin de doğru uygulanmayacağı itibarını doğuruyor bizde. Yine ‘Eteği kısaydı beraber yemek yemişti, gülümsemişti’ diye önyargılı hakimlere ne diyeceğiz. Bu nedenle bu süreçte acilen Adalet ve İçişleri bakanlığı eğitimle bu yapıda değişim yaratmalı. Yoksa yine yazılı kanunlar raflarda durur. Karar, hakim yetkisinde oldukça işimiz sürekli bir mücadeleye dönüşür.” 

ÖNLEYİCİ POLİTİKALAR SIRALANDI 

İktidarın, kadına yönelik şiddeti önleme ya da failleri cezalandırmada samimiyse öncelikle “kadın cinayeti” tanımlı bir ceza maddesini oluşturması gerektiğini dile getiren Güllü, önleyici politikalara ihtiyaç olduğunun altını çizdi. Güllü, olması gereken önleyici politikaları ise şöyle sıraladı: “Kadına karşı şiddetin tanımı ve bu tanımın ne olduğunu öğretebilmek adına toplumsal cinsiyet eşitliği dersinin müfredata ve üniversitelere zorunlu ders olarak okutulması gerekir. Kız çocukları eğitime ulaşmalı 4+4+4 kaldırılmalı kesintisiz eğitim olmalı. Erken yaş evliliği önlenmeli. Karar mekanizmalarında temsiliyet artmalı. Kreş ve yaşlı bakım merkezleri artırılmalı. Kadın istihdamı desteklenmeli. Elektronik kelepçe yaygınlaşmalı. Kadınlara 12 yaş erkek çocuklarıyla kalacağı konutlar tahsis edilmeli. Danışma merkezleri artırılmalı. Kolluk eğitilmeli.”