İnsan soyu ancak çevresiyle birlikte, toplu olarak yaşayabilen bir canlı türü.

Bu yüzden de dünya nüfusunu oluşturan yedi milyar kişi ayrı dinlere, uygarlıklara, ülkelere, eyaletlere, kentlere, köylere, aşiretlere, ailelere bölünmüş. Bu birimlere bağımlı olarak yaşıyor.

Bir yere ait olma duygusu o kadar güçlü ki insanlar yalnız içine doğdukları çevreye değil, futbol kulüplerine, ideolojilere, partilere bağımlı hâle geliyor ve sonradan edindikleri bu değerler yüzünden başka insanları öldürmeyi hak görüyorlar.

Bir insana “ben insanım!” demek yetmiyor. Bu tanımın önüne mutlaka başka sıfatlar eklemek gerekiyor.

Bir zamanlar siyahi avına çıkan ve yakaladığı kara deriliyi en yakın ağaca asan beyaz Amerikalılar “öteki”ni insan olarak görmüyorlardı. O, insan değil bir “zenci”ydi.

Fransızlar ve Amerikalılar için de Vietnamlılar insan değildi. O halde öldürülmeleri meşruydu.

Dünyanın neresinde bir insan bireyinin hakkını korumaya kalksanız, hemen başkaları çıkıp ona yapılanın doğru olduğunu savunur.

Maçta adam öldüren çocuk için de geçerlidir bu kural. “Öteki” öldürülmeyi hak etmiştir çünkü Beşiktaşlıdır, Fenerbahçelidir, Galatasaraylıdır.

***


Bir yazar ve sanatçı olarak, yıllardan beri şiddete karşı çıktığım ve insan haklarını savunduğum her yazıya bazı okurlardan tepki gelmesine alışkınım.

Karşı çıkmak zordur. Çünkü kimileri karşısındakilerin şiddeti hak ettiğini düşünmektedirler.

Hem bu eğilim, ilk başta akla gelebileceği gibi sadece eğitimsiz kesimler arasında yaygın değildir.

Bazen aydınlar da bu koroya katılır.

Yıllarca önce öldüresiye dövülen, üzerinde sigara söndürülen bir genç kıza yapılan şiddeti kınadığım için bazı aydın çevreler beni aforoz edip, aydın düşmanı olmakla suçlamışlardı.

Oysa ben hiçbir aydına ve hiçbir cinsel tercihe karşı çıkmıyor, sadece şiddeti eleştiriyordum.

İnanın bana, şiddet benim fiziki olarak midemi bulandırıyor, böyle görüntüler karşısında hasta oluyorum ve ister istemez tepkimi belirtiyorum.

Ama, kaçmasın diye önce ayakları kırılıp sonra kesilen bir boğanın can çekişmesini anlattığınızda bile, kimileri bunun “ibadet” olduğunu söyleyip sizi kınıyorlar.

Şimdi hepimiz elimizi vicdanımıza koyup şu cümleyi tekrarlayalım:

“Ben; hangi cinsten, hangi ulustan, hangi kökenden, hangi inançtan, hangi renkten, hangi görüşten olursa olsun insana ve diğer canlılara şiddet uygulanmasına toptan karşıyım.”

40 yıllık günlük yazılarımı, kitaplarımı, konuşmalarımı, şarkılarımı, filmlerimi inceleyen herkes benim bu anlayışa imanla bağlı olduğumu ve bundan başka bir şey savunmadığımı apaçık görecektir.

Biliyorum. Bu konuda o kadar çok yazımı okudunuz ki belki de sıkıldınız artık. Ama kusura bakmayın, ömrüm boyunca şiddeti lanetlemeye devam etmek zorundayım.

Başka türlüsü elimden gelmez.