19. Yüzyılın ilk çeyreğinden sonra ekonomik dünya buhrana girdi. Bunun sonucunda oluşan pazar ihtiyacı yeni bir savaşa neden oldu. Yıl 1929.

Ekim ayının yirmi dördüncü günü ve perşembe. Bu tarih, ABD borsasının dibe vurduğu ve özellikle etkisini 1930’larda tüm dünyada hissettirecek buhranın başladığının habercisiydi.

Buhranın birçok sebebi vardı. Bankaların kredi konusunda bağımsızlığı, ABD’de para politikalarında verdiği borçları altın karşılığında geri alma dayatması gibi temel büyük hamleler vardı.

Fakat en önemlisi o dönem için Keynesci ekonomi ve Taylorist üretim anlayışının yetersizliğiydi.

MÜDAHALE OLDUĞUNDA İŞ İŞTEN GEÇMİŞTİ

Keynesci anlayışa göre, devlet para politikalarına müdahaleyi ön görüyordu. Daha sonra bu müdahaleyi uyguladı. Müdahaleyi uyguladıklarında maalesef iş işten geçmişti. Krizin en büyük etkenlerinden biri olan Taylorist üretim anlayışı ise vasıfsız iş gücünün üretim sürecinde en basit parçalara ayrılması, parça başına iş yapılması ve çalışanların sıkı bir kontrolde olması anlamına geliyordu.

Henry Ford’un yürüyen bant sistemini bulması bu anlayışın gelişmesine sebep oldu. Yürüyen bant sisteminde çalışanlar, bölünmüş halde daha seri mal üretti.

Kimi vidaları sıktı, kimi kalan parçayı üzerine taktı. Bu sayede mallar piyasada da olması gerektiğinden daha fazla hale geldi ve arz talep dengesi bozuldu. Elinde fazla mal bulunan işletmeler bunları satamadığı için batmaya başladı ve istidam da böylece azalmış oldu.

ABD’NİN, HİROŞİMA VE NAGAZAKİ’YE ATTIĞI ATOM BOMBALARI JAPON EKONOMİSİNİ NASIL ETKİLEDİ?

Bu buhranın ardından oluşan pazar ihtiyacı, uzak doğuda iki kentin yok olmasına, insanların yanmasına sebep oldu. Bu iki kent Nagazaki ve Hiroşima idi. Nagazaki kenti Japon donamasının bel kemiği iken, Hiroşima ise Japonya’nın en önemli sanayi şehirlerinden biriydi. Bu iki kent kriter olarak bomba atılmasına gayet uygundu.

Sonuçta ABD, bombaları başkente atamazdı. Çünkü himaye altına alabileceği yönetim başkentte bulunuyordu.  ABD’nin, Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombaları tüm Japonya’nın ekonomisini çökertip, orayı kendisinin yeni pazar alanı yapmasına sebep olmuştu.

Yıkıma uğrayan bu ada ülkesinin tekrar işler hale gelmesi için farklı ekonomik yönetimler gerekiyordu. Çünkü dünyanın ilerleyişi, Japonya’ya giren ABD şirketlerini ve ABD şirketleri ile teması olan Japon şirketlerini bu yönde gitmeye zorladı. Japon şirketleri de yardıma muhtaç geldi.

Karşılarında Sovyetler Birliği vardı ve günden güne gelişiyordu. Buna dur diyebilmek için hasta Japon endüstrisine farklı üretim reçeteleri sunmak lazımdı. Bu reçeteyi ise Japon radyolarında, endüstri ile ilgili günde 2 saat yayın yaparak reçete veren ve bugün halen adına ödül töreni yapılan istatistikçi Edwards Deming verecekti.

FEODAL VE OTORİTER YAPI

Edward Deming, Japonya’ya geldiği yıllarda Japon endüstriyel yapısı, feodal ve otoriterdi. Japonya’nın ekonomik olarak dünya pazarı ile rekabet edebilmesi için despotik ve baskıcı yapıdan kurtulması gerekiyordu. Kendi geliştirdiği yöntemi olan “istatiksel kontrol süreci”ni Japon sanayicilerine anlattı. Bu kontrol sürecinde, ürün hizmet ve amaç tutarlılığı, yeni Japon felsefesi yapmaları gerektiğinden bahsetti. Şirketlere daha sonra ise fiyat yerine kaliteye önem verilmesi gerektiğini, sürekli iyileştirmelere odaklanılmasını söyledi.

ÇALIŞAN KESİM

Çalışan kesim ile ilgili yönetimsel kısımlar daha önemliydi. Buradaki tavsiyeleri ise, çalışanların eğitimine odaklanma, gözetim ve denetim yerine çalışanlardan daha kaliteli ürün çıkarabilecek liderlik, çalışanlar arası açık iletişim, bölümler arası engelin kalkması, çalışanları olumsuz etkileyecek yönetimsel zorlukların olmaması ve onların iş yapmalarını engelleyen değerlendirmelerden kaçınılması şeklindeydi. Son olarak ise en etkili tavsiyelerinden biri şuydu:” Öğütleri ve klişe sözleri terk edin, hata yapan insanlar değil süreçlerdir” görüşüydü.

Deming’e göre çalışanlar üzerinde ödül ve cezanın kaliteye etkisi olmayacağı görüşü vardı.

TEK BAŞINA YETMEYEN ENDÜSTRİLEŞME

Japon endüstrisi Deming’in uygulattığı bu tavsiyeler sayesinde bugün yüksek noktadır. Hatta 1970’li yıllarda Japon firmaları kalite olarak ABD’li firmalardan daha kaliteli ürünler ortaya çıkarmıştır. ABD firmaları 1980’lerde ise yabancı ürünlerle rekabet edebilmek için Deming’in düşüncelerine sarılmıştır. Peki, bu uygulama tamamen kalkındırdı mı? Tabi ki hayır. Çünkü endüstrileşme yerleştikçe ithal hammadde ve yakıta olan bağımlılık arttı. Yani Endüstri yüksek ama kaynak sıkıntısı var. Japonya bu hammaddelerin büyük bir çoğunluğunu ise tabi ki ABD’den karşılıyor. Durum baktığımızda güzel gözükse de, arka planda bu şekilde gelişiyor.

EDWARD DEMİNG KİMDİR?

Demings’den kısaca bahsetmek gerekirse, bir kasaba avukatının oğlu olarak 1900 yılında, ABD Wyoming’de dünyaya geldi. Wyoming Üniversitesinde Mühendislik, Colorado Üniversitesi’nde ise Matematik eğitimi aldı. Çeşitli şirket ve bakanlıklarda çalıştıktan sonra, 1946’da New York Üniversitesi’nde profesör oldu. Bu tarihten sonra Japon ekonomisinde danışmanlık yapmak için önü açıldı. 1950 yılında Japon Bilim İnsanları ve Mühendisleri Birliği tarafından konferansa çağrıldı, burada reçetesini sundu. İlerleyen yıllarda ise hem Japonya’da hem de kendi ülkesinde çeşitli ödüller aldı. 1993 yılında ise yaşamını kaybetti.