Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov’un, Sputnik Haber Ajansı'na verdiği söyleşide Rusya’nın yayılmacı politikalarını ve Kafkas halklarına yönelik geçmişte yapılan soykırımı meşrulaştırıcı açıklamalarına Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED)’ndan tepki geldi.

Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun açıklamasında şöyle denildi:

"Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, 13 Şubat 2020 tarihinde Sputnik Haber Ajansı'na verdiği söyleşide, Çerkeslere yönelik ifadeleriyle tarihi çarpıtmış, Çerkes halkını rencide etmiştir.

Oysa tarihi gerçekler ortadadır. Çarlık Rusyası’nın 18. ve 19. yüzyıllarda izlediği genişleme stratejisinin ana ideolojisi "barbarların medenileştirilmesi"dir. Sadece Çerkesler değil, bugünkü Kuzey Kafkasya, Güney Kafkasya, Sibirya ve Orta Asya, Finlandiya ve Baltık coğrafyaları bu ideoloji çerçevesinde ve emperyalist amaçlarla Çarlık Rusyası topraklarına dahil edilmiştir. Çerkeslerin ve eski Sovyetler Birliği halklarının "medenileştirilmesi gereken barbarlar" olarak görülmesi, tartışılması bile gerekmeyen, gerçeklere aykırı ve uluslararası toplumun net bir şekilde mahkum ettiği bir görüştür.

Çerkesler binlerce yıldır Kuzeybatı Kafkasya'da yaşayan, gelenekleriyle örnek gösterilen medeni ve otokton bir halktır. Kuzeyden, batıdan ve doğudan gelen güçlü akınlarla yüzyıllarca başa çıkmış ve komşularıyla barış içinde yaşayabilmiştir. Diğer taraftan Çerkesler, Aleksey Yerhov’un sandığının aksine, diplomasiyi de gayet iyi bilen bir halktır.

Altını özenle çizmek gereken bir diğer husus da şudur; Çerkesler, Yerhov’un ifade ettiği şekilde, Çarlık Rusyası'nın sunduğu seçeneklere boyun eğerek topraklarını terk eden göçmenler değildir. Asimetrik güçlere karşı, büyük zulümlerle dolu yüzyıl süren bir vatan savunması savaşı veren Çerkesler, Rusya’nın etnik temizlik politikaları çerçevesinde vatanlarından sürgün edilmiştir. Bu sürgün, Yerhov’un ifadesiyle atalarımız ve bizler için “güzel bir efsane(!)” değil acı bir maziyi ifade eder.

Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerin iyi seyretmesi hepimizin dileğidir.

Sayın Yerhov, geçmişi inkar etmek yerine tarihten ders alarak Rusya, Türkiye ve Çerkesler olarak bugün ve gelecekte barış içinde yaşamamızın temellerini güçlendirmeye, “ilişkilerin sağlamlığı, faydası ve geleceği” konularına katkı vermeye çalışmalıdır. Halkların barış ve huzur içerisinde yaşaması tüm tarafların çıkarınadır ve tüm yetkililer sorumluluk bilinci içerisinde bu doğrultuda gayret göstermelidir."

ALEKSEY YERHOV NE DEMİŞTİ?

Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov’un, Sputnik Haber Ajansı'na verdiği söyleşinin tepki çeken bölümü şöyleydi:

Rusya ve Türkiye birbirleri için ne anlam ifade ediyor? İki ülke, komşu, kardeş, dost, müttefik ya da yol arkadaşı mı? Neredeyiz ve nereye gidiyoruz?

Güzel sorular. İnanıyorum ki bu soruların cevabı, bizim gibi Rus-Türk ilişkileri ile doğrudan ilgilenen kişiler tarafından da bugünlerde gözlerimiz önünde verilmekte. Bu arada, bu sorular sadece bizi ilgilendirmiyor. Türk toplumunun da en azından siyasetle ilgilenen önemli bir kısmı bu soruları kendine yöneltiyor.

Tüm bu konular üzerinde düşünürken her şeyden önce ortak tarihimiz faktörünü küçümsememek gerekir. Türkiye’de geçirdiğim her gün, üç yüzyıl boyunca yaşanan çatışmaların ikili ilişkilerimiz için ne kadar ağır bir yük olduğunu görüyorum, zira 17-19. yüzyıllarda ülkelerimiz arasında 12 büyük savaşın yanı sıra, çok sayıda küçük kriz ve çatışma yaşandı.

Bu dönemler hâlâ hatırlanıyor mu?

Hem de nasıl. Rusya’da olduğu gibi Türkiye’de de ortak tarihimizdeki olaylar etrafında çok sayıda önyargı, mit ve efsane mevcut. Bunlar da geçmişe ilişkin vizyona bağlı olarak sıklıkla günümüz gerçekleriyle ilgili algılıyı doğrudan etkiliyor.

Örneğin, 19. yüzyıl Kafkasya Savaşı sonucu Çerkeslerin Kuzey Kafkasya’dan Türkiye’ye “göçü”.  İstanbul Başkonsolosu olduğum sırada, bir dönem, Kafkasya Savaşı’nın bitiş yıldönümü ile ilgili neredeyse her gün binamız önünde Rusya karşıtı protestolar düzenlenirdi. Sloganlar açıkçası rahatsız ediciydi, “Rusya katil, Kafkasya’dan defol” türünden. Ayrıca Rusya yönetimine yönelik doğrudan hakaretler vardı.

Bu gösterilerin organizatörleri ve katılımcıları ile çok konuştuk, tartıştık. Bunun neticesinde de tüm bunların, tarihi süreçte yerleşmiş önyargılardan kaynaklandığını görmüş olduk. Bu oturmuş ön yargılara göre Rusya, topraklarını genişletmeyi ve ‘etnik temizlik’ gerçekleştirmeyi takıntı haline getirmiş; barışçıl komşuları olan Çerkesler ve Şapsığlar gibi halklara saldırıp onları yurtlarından eden kötü ve saldırgan bir ülke. Şimdi de Türkiye’de birileri bu güzel efsaneye inanmak istiyor, özellikle de (zamanında) gerçekten acı çekmiş olan ve anılarını yeni nesillere aktaranların torunları. Bu bir yandan ‘düzgün çizilmiş’ bir tablo, ancak farklı bir açıdan bakıldığında her şeyin bu kadar basit olmadığı görülüyor. Nedense bu tabloya uymayan diğer tarihsel gerçekleri aklına getiriyorsun ve aniden her şey siyah beyaz değil renkli çıkıyor ve artık hiçbir şey basit değil. Misal, tüm refahı; akınlar, cinayetler, yağmacılıklar ve köle ticareti üzerine kurulan komşularla yan yana yaşamanın Rus köyleri için ne demek olduğunu düşünen oldu mu? Her ay, her hafta ve her gün bu “barışçıl” dağlıların gelerek erkekleri öldürüp kadın ve çocukları esir aldığını hatırlayan var mı?

İşte dönemin Rus hükümeti tüm bunlara sabrediyordu, ama sabır tükendi ve ön plana ordu çıktı. Önce barış içinde yaşamayacakları “ayıklamaya” ve onların kriminal hayat tarzını engellemeye çalıştı. Bu insanlara iki seçenek sunuldu, ya düzlük bir yere taşınıyorsunuz, size toprak veriliyor ve üretim yapmaya başlıyorsunuz ya da göç edin, kardeş Türkiye sizi kabul etmeye hazır. Bazıları gitmeyi seçti, gitti de. Gerçi çok çekti, yol boyunca açlık, soğuklar, hastalıklar. Kalmayı tercih edenler de oldu ve kaldı. Onlar da çekti, ama Rusya ve Sovyetler Birliği’nin diğer halklarıyla birlikte farklı nedenlerle.