İtiraf edeyim ben Kıbrıs'a duygusal yakınlık hissetmeyen biriyim. En kıymetlim, kardeşim 6 yıldır Kıbrıs'ta öğrenim görüyor, onun yaşadıklarını bildiğimden ve hatta bizzat yaşadığımdan Kıbrıslı Türklere pek muhabbet duyduğumu söyleyemem. Elbette Türkiyeli Türklere duyulan öfke, mütemadiyen maddi olarak sömürülüp, manevi olarak itilmelerini örnekleyen diyaloglar bu tutuma neden oluyor.

Türkiye'den bakılınca, oturduğunuz yerden maaşlarınızı alıyorsunuz, öğlen 12.00'dan önce iş yerlerinizi açmıyorsunuz, narenciye bahçelerinde toplanmadığı için çürüyen meyvenin haddi hesabı yok, halen savaş yıllarından kalan yıkık binalar onarılmamış, hava alanından şehre bir taşıma sisteminiz yok, taksi ücretleri ateş pahası, e kardeşim madem Kıbrıs sizin o toprağa bir çivi neden çakmadınız, diye sorulabilir. Ancak bu durumun bütünü değil sadece bir kısmıdır, bir de Kıbrıs'tan görünen yanı var...

Kıbrıslılar da Türkiye'ye bir muhabbet beslemiyor, onların da kendince çok haklı sebepleri var. Meselenin tarihsel süreci var. Osmanlı'dan başlayan bir süreç, sonra Milli Mücadele yılları, düşünün bir kere Kıbrıs Misak-ı Milli sınırları içinde bile değil. Sonra milli bir mesele halini alıyor, Kıbrıs'a asker gönderiliyor ardından siyasi meseleler, BM üyeliği vs. vs. Tüm bunlar olurken Kıbrıslı Türklere fikirleri sorulmuyor. Kıbrıs'ın kaderiyle ilgili Kıbrıslı Türk'ün söz hakkı neredeyse yok. Buna mukabil Cemil Çiçek her zaman olduğu gibi çok ağır açıklamaları çekinmeden yapabiliyor, bu yetmiyor Kıbrıslının istemediği biri hiçbir danışma olmadan Kıbrıs'a büyükelçi olarak atanabiliyor.

Ortaya çıkan tabloda Kıbrıs bizim toprağımız diyen Türkiye aslında “tüm hakları benimdir” gibi çok yanlış bir tutumla yol alıyor, ortaya birçok hakkı kısıtlanmış, kendi kaderi kendi elinden alınmış Kıbrıs portresi çıkıyor. Türkiye vatandaşı ise meselenin içyüzünü bilmediğinden haklı olarak "maaşlarını verdiğimiz yavru vatanın şımarıklığı, bu adamlara hem bakıyoruz, hem yaranamıyoruz" demekten çözüm yoluna gidemiyor. Çok haksız olduklarını da düşünmüyorum hani ya.

Özetle, bilinmeyen bir şey söylemedim ama bence olması gerekenle bitireyim; Türkiye yavru vatanın artık büyüdüğünü, kucağa sığmayacak hale geldiğini, kendi kararlarını verebilecek zamanı çoktan geçirdiğini öğrenmek zorunda. Kıbrıs kendi kaderini kendi çizmeli, kendiyle ilgili kararları kendi vermeli, bir kambur ise(?) Kıbrıs, Türkiye'nin sırtından inmeli, yok eğer hala “bizim” mantığında ısrar edilecekse Kıbrıs halkının fikri, isteği, talebi ön plana alınmalı, Türkiye'nin keyfiyeti değil.

Türkiye sanırım bunu hep yapıyor ama yapmamalı, misal Kürtleri istediğimiz şartlarda, istediğimiz kalıpta tutmak niyetinde olduğu gibi Kıbrıs'ı da kendi bildiğimiz şekillerde yönetmek, 'ben'e hizmet etmek doğru bir politika değildi ve iflas etti, yahut iflasa doğru gidiyor.

Kıbrıs Türk'ü bu toprak benim ve ben artık yalnız yürümek istiyorum diyorsa taleplerini s...tir çekmeden dile getirmeyi öğrenmeli, Türkiye ise "dün küfrettin bugün o maaşı aldın" diye onur kırıcı açıklamalar yapmamayı öğrenmeli. Madem birbirimize bağlıyız, madem bir topraktan "bizim" diye bahsedecek kadar yakınız, ortağız o zaman restleşme bizim aramızda bir diyalog biçimi olmamalı.

Son olarak; bırakalım, Kıbrıs konusunda kararı Kıbrıslılar versin, Türkiye'den bir desteğim olabilecekse budur, vesselam.