Özgür bireylerden ziyade püriten bir cemaatin inançlı müritleri gibi davranan solculara dünyevi bir peygamber gelse ilk söyleyeceği en çok ihtiyaçları olan şey olurdu; Oku!

 

Köy Enstitüleri üzerine aslında daha önce de çok daha detaylı bir dizi makalem yayınlanmıştı Turnusol adlı sitede, ancak Demopkrat haber'de son yayınlanan "Bir Kemalist Mit: Köy Enstitüleri" (>>>) kadar ilgi görmemişti. Çok uzun oldukları için okunmamışlardır muhtemelen. Son yazım esasen o yazıların özeti niteliğindeydi. Bununla birlikte gelen “eleştirilerin”, çoğu duygusal hezeyanlarla yapılan “yazıklar olsun”, “tüh”, “liboş”, “AKP yandaşı” gibi olanlarını bir kenara bırakırsak, “özgürlükçülük” iddiasında olanlarına en azından açıklama yapmak gereği doğmuştur.

 

KE’ler çok sayıda önemli aydın ve sanatçı yetiştirmiştirler.

Mesela? Kaç kişi, KE’li beş (beşer değil) önemli aydın ve sanatçının ezberden adını sayabilir. Sayanların kaçı bunların eserlerini bilir veya okumuştur. Bu eserlerin edebiliği konusuna değinmek ve köycü bir otooryantalizmden mürekkep piyes havasındaki eserlerdir demek istemem şimdilik. Biliyor musunuz bilmem ama KE’lerden mezun olanların öğretmen temininde zorluk çekilen köylerde 20 (yirmi) yıl zorunlu hizmet etmeleri gerekiyordu, üstelik bu kişiler öğretmenlik dışında zamanlarının çoğunu dolduran ağır bir iş yüküyle karşı karşıyaydılar. Muhtemeldir ki yorgunluktan aydınlanmaya fırsat bulamıyorlardı. KE kökenli “çok önemli” aydınlar olarak adı zikredilen kişilerin çoğu KE’de aldıkları eğitimden sonra daha üst eğitimler alan ve doğrudan köylere gitmeyen kişilerdi.

 

KE’leri kuranlar ırkçı ve faşizan kadrolar olsalar bile bu kurumlar “devrimci” ve “halkçı” insanlar yetiştirmişlerdir. Öyleyse kuranlar değilse bile bu kurumlar ilericidir.

Türkiye solunda kime devrimci, neye devrim dendiği konusundaki acayip farklı yaklaşımları bir kenara bırakıp açıklayalım. En baskıcı idari aygıt bile hiçbir zaman halkın üzerinde yüzde yüz etkili olamaz ve “üretim hataları” bireyler yetiştirebilir. Nasıl ki Marx ve Engels gerici Prusya eğitim sisteminde, Lenin, Troçki gibi devrimciler Çarlık Rusyası eğitim sisteminde eğitim almış kişilerse ve sırf bu kişileri yetiştirdiler diye bu ülkelerin eğitim sistemlerine “ilerici” ve “devrimci” demek mümkün değilse KE’ler içinde demek mümkün değildir. Ancak daha iyi anlaşılsın diye Tonguç’un oğlu Engin Tonguç’un ağzından cevap verelim bu iddialara “…Köy Enstitülerinden çıkanlar arasında komünistlikten yargılanarak hüküm giymiş olanlar son derece azdır ve köy enstitüleri bu yönde bir istatistiki araştırma yapılırsa, Türkiye’deki bir çok okuldan ve de hatta Harp Okulundan çok daha geride kalır” (1)

 

KE’ler ve mezunları Türkiye’de Halkçı ve Devrimci bir geleneğin/damarın üreticisidirler.

Bu iddia “özgürlükçü solcu” bir bakış açısını yansıtabilir mi bilemem ama KE’ler hakkında azıcık bilgi sahibi “ulusalcı” bakış açısı olanlar bile KE’lere böyle bir anlam atfetmiyorlarken onlardan daha cevval bir anlayışın özgürlükçü solculuktan ne anladığını daha ayrı bir tartışmanın konusu yaparsak. Mesela Yalçın Küçük KE’ler için “Köylü ideolojisini ve köylü kültürünü, Türkiye’nin sosyalist hareketine sokmaya kalktılar. MDD tezine ortak olarak. Özünde Kemalist ideolojiyi ve Kemalist tarih tezini barındırarak” (2) “Köy Enstitüsü mezunları, 1960 ve daha sonraki yılların sosyalist hareketinde Kemalist ideolojinin kalesi oluyorlar. TİP hareketinin güçsüzleştirilmesinde başrollerden birisini öğretmen hareketi ve Köy Enstitülerindeki mezunları, yönetimindeki TÖS oynuyor. Kemalizm, 1930 yıllarında ve sonrasında ektiği tohumların meyvesini 1960’lı yıllarda topluyor.” (3) diyerek önemli bir tespit yapıyor şu günlerde tam tersi şeyler söylese de… Attila İlhan’da benzer bir tespit yaparak ““Bu kültürün (parti ideolojisinin) yaygınlaşması için, tek parti hükümeti kırsal ve kentsel bölgelerde yayma organları tasarlanmıştır. Şehirlerde bu görev Halkevlerine düşüyordu. Kırsal bölgelerde ise radikal bir tutumla Köy Enstitüleri görevlendirilmişti.(4) demektedir.

 

KE’lerin kurulduğu yıllarda baskıcı ve otoriter bir yönetim olabilir ama Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç tam tersine ilerici, “entelektüel” ve hatta “solcu” kişilerdi.

O takdirde bu kişilerin baskıcı ve faşizan siyasaları olan bir iktidarın on yıldan fazla süre en önemli bakanlığını ve o bakanlığın en önemli bürokratlığını nasıl yapabildiği sorusunu bir kenara bırakalım. Ama Tonguç neden “çok önemli bir entelektüeldir” bunu bilmemiz gerekmez mi? Veya onu neden ehil ellere bırakmamız gerekir mesela bu konuda onlarca kitap binlerce sayfa yazı ve doküman okumuş bendeniz ehil sayılabilir miyim? Haddim olmayarak kendimi ehil sayıyorum ve Tonguç hakkındaki yorumu yine oğlu Engin Tonguç’a bırakıyorum ““Kemalist ilkeleri, düşünceleri birçok CHP’liden çok daha iyi anladı ve benimsedi” (5) “Bugüne kadar hiçbir suçlayıcı Tonguç’un aşırı sol bir örgütle ilişkisi olduğu konusunda hiçbir belge bulamamıştır” (6)“Koyu bir Atatürkçüydü” (7)“Tonguç sapına kadar Kemalist olup ve Kemalizm’in devrim ve ilkelerine bağlıdır” (8) “Tonguç’un amacı TC yasalarında saptanan nitelikte yurttaş (ki o yasalar İtalyan ve Alman faşizminden uyarlanmış ordu millet yaratmak isteyen yasalardı) yetiştiren öğretmenler göndermekti bunun için köy enstitülerini kurdu” (9)

 

Tek parti döneminin kudretli iki bürokratı elbette entelektüel ve ilerici değillerdi ama o dönemde ilerici ve entelektüel insanlar aramak istiyorsanız bu; “… İradeyi ve idareyi temiz ellerine alan büyük şefimiz İnönü tıpkı önünde ve karşısındaki şu duruşunuz gibi, Türk Milletini bir bütün olarak her emrine hazır, her sözünü dinler buldu ve daima öyle bulacak. Türk milletinin varacağı her iyi kararı, her türlü korunma ve yaşama kudretini onun yüce şahsında görüyoruz. Ona inanıyoruz. Yurttaşlarım; Ona inanıyoruz, çünkü o da bize inanmaktadır. İnönü şefimizdir; İnönü başbuğumuzdur. İnönü Türk Milletinin duyan kalbi ve düşünen başıdır. (10) diyen Nazi yanlısı İnönü’ye övgüler düzen Hasan Ali Yücel ve onun en önemli bürokratı Tonguç değildir. Ama Hasan Ali Yücel tarafından konservatuardaki görevinden alınan Sebahattin ALİ, (11) Hukuk Fakültesi’ndeki görevine ve hocalığına muhalif Vatan gazetesinde yayınlanan ve tek parti rejimine eleştiriler getiren “Gerçek Hürriyet Rejimi Yolunda” adlı bir dizi yazısı yüzünden, Yücel tarafından telefonla son verilen Mehmet Ali Aybar (12) Öğretmenlik yapmak için başvurdukları halde kendilerine görev verilmeyen Pertev Naili BORATAV, Behice BORAN, Niyazi BERKES (13) “Sınıf” isimli şiir kitabı yüzünden komünistlikle suçlanmış, beraat ettiği halde öğretmenlikten atılmış Rıfat ILGAZ .(14) Ayrıca hakkında aynı dönemde “solculuk” suçlamasıyla soruşturmalar açılmış ve okulla ilişikleri kesilmiş çok sayıdaki öğrenci ve öğretmen için entelektüel diyebilirim.

 

KE’leri ”aydınlanmadan” korkan DP kapattı.

Cumhurbaşkanı İnönü seçimleri kaybetmemek için, çok desteklediği Köy Enstitüleri sevdasından vazgeçti. İnönü yeni müttefiki ABD’nin Nazi artığı bu tip kurumlara sıcak bakmayacağını anlamış olmalı ki, Tonguç’u 25 Eylül 1946'da görevinden alarak, Talim Terbiye Kurulu üyeliğine getirip Köy Enstitüleri macerasını bitirdi. 1946'dan sonra eğitim yönetiminde geleneksel "il idaresi" sistemine dönüldü. Böylelikle köy okulları ve öğretmenlerinin enstitülerle hiçbir bağlantısı kalmadı ve fiilen Köy Enstitüleri kapatılmış oldu. DP aslında fiilen kapanmış olan bu okulları resmen 1954 te kapattı.

 

KE’lerde halkçı ve ilerici bir program uygulanıyordu.

Aslında KE’lerde bir program bile uygulanmıyordu. Köy Enstitüleri’nde durumun öğrenciler açısından pek parlak olmadığı açıktır. Çocuk işçiliğinin ve çocuk emeğinin vahşice sömürülmesinin çok somut örnekleri yaşanıyordu, üstelik de devletin gözetim ve özendirmesiyle. Pek çok çocuk fiziksel ve pedagojik açıdan kendileri için çok ağır koşullarda ve işlerde çalıştırılmaktaydılar. Öğrenciler özellikle kışları açlık ve soğukla mücadele etmek zorundaydılar. “Bu ağır koşullara dayanamayan yüzlerce öğrenci okuldan kaçtı, yersizlik ve idaresizlik yüzünden birçok öğrenci öldü.(15) Aslında “devrimci ve nitelikli okullar” olduğu ezberletilen bu okullarda eğitsel açıdan da durum sanıldığı gibi değildi. Öğrenciler zamanlarının çoğunu işliklerde, ahırlarda ve tarlalarda çalışarak geçiriyorlardı. “Ölçme ve değerlendirmeye yönelik özel bir sınav yönetmeliği yoktu, öğrencilere karne ve rakamsal olarak not verilmemekteydi, sınıf geçmelerin günü ve saati önceden saptanmıştı” (16) Hatta Enstitülerin “on yıl boyunca kitapları yazdırılmamıştı” (17)

 

Özgürlükçü solcular KE’lere en azından olumlu yanlarına sahip çıkmalıdır.

Türkiye solunda KE’lere yeterince sorgusuz sualsiz sahip çıkan vardır. Bunların politik ve ideolojik olarak halleri de ortadadır. Aksine KE’leri ve onun arka planındaki Türkiye solunda patolojik etkileri mevcut ideolojiyi eleştiren ve mücadele eden güçlü bir anlayış yoktur. Ancak böylesi bir mantıkla Hitler faşizminin de sahip çıkılacak olumlu yönleri bulunabilir bir kere Nazizm laikti ve Almanlar için dini tehlikeli görüyordu. Partisinin adında “sosyalist” kavramı kullanıyordu. İktidara gelmeden önce halkçı bir programı vardı ve işçilerin önemli bir kısmının desteğini almıştı hatta ürettikleri otomobillere Volkswagen (halk arabası) adını vermişlerdi. Antiemperyalistti, ABD emperyalizmine karşı savaşmıştı. Yahudi finans kapitalini tasfiye ederek ülkenin sanayileşmesini sağladı. Evet saçma değil mi yoksa saçma değil mantıklı mı geldi? Aslında mantıklı gelmesi lazım çünkü bu söylemin isimleri değiştirilmiş izdüşümünün ülkemizde bayağı satıcısı var. Bir farkla ki bu retorikle konuşanlara Almanya’da faşist/nazi denirken bizim ülkemizde pekala solcu denilebilmektedir.

 

KE’leri eleştiren yazılar “cahilcedir” ve “yalandır”.

Aslında bunun böyle olmadığını anlamak için hemen yazının altındaki kaynakçayı okumak bile yeterlidir. Ancak KE’ler konusunda on yıllardır yaratılan mitler ve onun üzerinden üretilen kurgu öylesine gerçeğin yerini almıştır ki bu kurgunun kullanıcısı kişiler için “gerçek” rahatsız edici hale gelmiştir. Bu kişilerle rasyonel bir tartışmayı yürütme imkanı da kalmamıştır. Bu nedenle bu bir polemik yazısı değil bir önceki yazıya düşülmek zorunda kalınan bir şerhtir. Bu yazıyla KE’lerle ilgili ezber bozulmuş maksat hasıl olmuştur. Bu bakımdan aynı zamanda konuyla ilgili bir final yazısıdır da bu yazıların yazılması sırasında, yazıldıktan sonra beni cesaretlendiren bilgilendiren tanıdığım ve tanımadığım herkese teşekkürler. Bu yazıların kamuoyuyla buluşmasını sağlayanlara da minnettarım. Hak bildiğini yalnız dahi kalsa söyleyen bir insanın iç huzuruyla tüm okuyanları muhabbetle selamlarım…

 

KAYNAKÇA

(1) Engin Tonguç, “Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç” Ant Yayınları, İstanbul 1970

(2) Yalçın KÜÇÜK “Türkiye Üzerine Tezler” Cilt-1, Tekin Yayınevi

(3) A.g.e.

(4) Öğretmen Dünyası Dergisi, Nisan 1990

(5) Engin Tonguç, a.g.e.

(6) A.g.e.

(7) A.g.e.

(8) Bekir Semerci Türkiye’de İleri Atılımlar ve Köy Enstitüleri, İstanbul-1989, Özgür Yay.

(9) Engin Tonguç, a.g.e.

(10) Hasan Ali Yücel” Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçler”

(11) Uğur Mumcu “40’ların Cadı Kazanı” Tekin Yayınevi 1990

(12) 12 Haziran 1989 Cumhuriyet Gazetesi

(13) Atanur Güneysu, “CHP nin Köylerdeki Truva Atları” Eğitimde Sınıf Tavrı Dergisi Nisan 2000

(14) Milliyet Gazetesi, 13.3.1990 Milliyet Gazetesi

(15) Mahmut GOLOĞLU, “Demokrasiye Geçiş 1946-1950” Kaynak Yayınları

(16) Öğretmen Dünyası Dergisi, Nisan 1990

(17) Mahmut GOLOĞLU., A.g.e.