CHP’nin yemin boykotuyla, BDP’lilerin Meclise gelmemeleri arasında formel benzerliklerin olmasına rağmen, temelde ciddi farklar var. Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi ile Haberal’ın tahliye edilmemesini aynı çerçevede analiz edemeyiz.

Dicle ve diğer BDP destekli tutuklu milletvekilleri, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün sonucu olarak içerideler.
Kürt meselesi; demokrasinin genişletilmesi, kültürel ve sosyal hakların yasal güvenceye kavuşturulması gibi ‘demokrasinin kurumları’ndan yana talepler üzerine kurulu. Ergenekon davasındaki suçlamalar ise sanıkların ‘demokrasinin kurumları’na karşı bir mücadele verdikleri iddiasına yani ‘darbecilik’ iddiasına dayanıyor. Dicle’nin mahkûmiyetine ve milletvekilliğinin düşürülmesine neden olan Terörle Mücadele Kanunu’nun, doğrudan düşünce özgürlüğünü hedef alan, Kürt sorununu tartışmayı suç sayan hükümler içerdiğini vurgulayalım.
CHP’liler yemin sorununu aşırı tırmandırmaktan vazgeçerek doğru bir yaklaşım sergilediler. Tabii hükümetin kolaylaştırıcı yaklaşımı da önemliydi.

Başbakan’ın yeni yaklaşımı

Yemin tartışmaları sırasında hükümet programı dikkatlerden kaçtı. Başbakan’ın programı sunuş konuşması önemliydi. Bir demokratikleşme potansiyelini ortaya koyan konuşmanın özellikle Kürt meselesine ilişkin kısımları ilginçti. “Asimilasyona karşıyız” diyen Başbakan, 2005 yılından beri pek tercih etmediği ‘Kürt meselesi’ ifadesini de yeniden kullanarak şöyle dedi:
“Kürt meselesinin çözümü için önceki dönemlerimizde çok önemli adımlar attık. Olağanüstü halin kaldırılmasından Kürtçenin serbestçe kullanımına ve öğrenimine, ekonomik kalkınmadan sosyal ve kültürel alandaki reformlara kadar çok geniş bir alanda tarihi reformlar gerçekleştirdik. Kardeşliğimizi daha da pekiştirecek bu reformlara kararlı bir şekilde devam edeceğiz. Biz aynı tarihi, acıyı, sevinci paylaşan bir milletin çocuklarıyız.(…) Bizim çözüm politikamızın odağında insan var…Şiarımız; herkes için daha fazla demokrasi, daha fazla hak ve daha fazla özgürlüktür. Bu yüzden diyoruz ki; biz hep birlikte Türkiye’yiz.”
Başbakan’ın “kimseyi ötekileştirmiyoruz” diyerek BDP’lileri de kapsayan bir üslupla BDP’lileri Meclis’e çağırması önemli. Cumhurbaşkanı Gül’ün Bulgaristan gezisi sırasında ‘Kürt sorununun çözümünün koşullarının olgunlaştığı’ yönündeki saptaması da aynı paralelde ele alınabilir.
BDP’lilerin ‘boykot’tan vazgeçip, mücadeleyi Meclis içine taşıyacaklarını düşünüyorum. 12 Haziran seçimlerinin verdiği ana mesajlardan biri olan ‘çözüm Mecliste’ mesajıydı.
Türkiye’deki birçok gerginliğin ‘merkez üssü’nü oluşturan Kürt sorununun daha da derin krizleri tetiklemesine fırsat vermeden çözüm aranması önemli. İktidar ve ana muhalefet partilerinin yeni düşünceler geliştirmeleri gereken bir süreçteyiz.

Akif Beki’ye not

Akif Beki, hükümette yalnızca bir kadın bakan olmasına yönelik eleştiriler karşısında “cinsiyet değil ehliyet önemli” ifadesini kullanarak, geleneksel ‘erkek egemen’ kültürün dilinden bir cevap verdi. Demokrasi ve kültür standartlarının temellerinden birini, kadınların siyaset ve gündelik hayat içindeki rolleri ve görünürlükleri oluşturuyor. Kadınların gündelik yaşam içindeki rollerini küçümseyen bir yaklaşım, “bu demokrasi de çok defolu” diyenlere haklılık kazandırır. ‘Cinsiyet’ önemli olmasa,
‘kadın kotası’ konusu, modern dünyadaki toplumbilimsel tartışmaların odak noktasında yer almazdı. Cinsiyet ayrımcılığı, neredeyse bütün toplumsal
ayrımcılıkları şekillendirebilen bir ayrımcılık. Türkiye’de de devlet, bu konuda çeşitli önlemler almak zorunda kalıyor. Siyasette ‘ehliyet’in erkeklere mahsus bir beceri olduğu iddiası, artık erkeklerin bile savunamadığı boş bir inanç olmaktan öte gitmiyor.