Kürt sorununda geldiğimiz aşamayı ayrıntılı bir analize tâbi tutmaya ihtiyaç var.

Deneyelim...

Bu aşamayı "dört unsur" etrafında toplamak mümkün görünüyor.

1. Gelinen noktanın başlangıcında, her şeyden önce, AK Parti'nin "ataerkil siyaset anlayışı"nın yaşadığı ciddi kriz yatmaktadır

Ataerkil siyaset anlayışı, malum, siyasi iktidarın takdir etmesi ve arzı üzerine kurulu, muhatap ve talep fikrini dışlayan, yukarıdan aşağıya bir hizmet anlayışıdır.

Kürt sorunu açısından bu anlayış, taraf, müzakere, siyasi talep sözlerine kulaklarını tıkayan, sorunu genel demokratikleşme hamlesiyle bireysel haklar alanını genişleterek ve etkili hizmet politikaları üzerinden çözmek arayışı olarak tezahür etmiştir.

Siyasi iktidarın izlediği bu politikalar, Kürt siyasi hareketi tarafından tasfiye tehlikesi olarak algılanmış ve şiddetle karşılık bulmuş ve şiddetin geldiği nokta, AK Parti'yi kendi politikalarından şüphe duyar hale getirmiştir.

Hükümet çevreleri hak ve özgürlükler alanının genişlemesinin Kürt örgütü tarafından, KCK örneğinde olduğu gibi kötüye kullanıldığı, karşı taraf iyi niyetli olmadığı sürece siyasi ve demokratik araçların çözüm üretmeyeceği kanısına varmıştır.

Sonuç, hükümetin siyasi araçlara inancının azalması, hükümet nezdinde demokrasi-sorun çözümü ilişkilerinin zayıflamasıdır.

Kriz dediğimiz de budur.

Bu kriz hükümeti "siyasetten önce güvenlik, hatta siyaset için önce güvenlik" vurgulu topyekün güvenlik politikalarına yöneltmiştir.

2. Gelinen başka bir nokta ise bu güvenlik politikalarıyla ilgilidir. Ataerkil siyasetin krize girmesiyle benimsenen bu politikalar, son yılların dağdan siyasete, siyasetten sivil alana uzanan otoriter dozu en keskin topyekün asayiş hamlelerini içermesine rağmen istenilen sonuçları vermemiştir. Son gelişmelerle şiddet ve terör yeniden alabildiğine tırmanmış, örgüt saldırıları sistematik hale gelmiştir.

Gelinen nokta, bu çerçevede, Kürt meselesine ilişkin olarak sürdürülebilir ve sorunu minimize edecek salt ve saf bir güvenlik stratejisi olmadığını göstermiştir.

İstihbarat zaafı, ÖYM'lerin kaldırılması, güvenlik güçlerinin zayıflatılması, MİT-cemaat kavgası gibi "polis safsatalarını" dikkate almazsanız, salt güvenlik politikası mantığının iflası son dönemlerin en çıplak gerçeklerinden birisidir.

3. Ortadoğu'daki gelişmeler Türkiye'deki Kürt çatışmasının aldığı biçim bakımından etkili olmaya başlamıştır. Suriye-İran-Rusya hattı ile Batı-Körfez-Türkiye hattının, Sünni-Şii, Doğu-Batı gibi sert çatışma eksenleri üzerinde karşı karşıya gelmesi, Türkiye'nin etkin bölge politikaları ve söylemi PKK'yı özellikle ilk grubun ilgi alanına sokmuştur.

Türkiye'nin Esat'la ilgili duruşu ve söylemi, Suriye-İran-Rusya hattı için bir tehdit oluşturduğu oranda, bu grubun, özellikle İran'ın PKK'yı desteklemesi bir ihtimal olmanın ötesine geçmiştir.

Bunun yanında Suriye'de açığa çıkan yeni enerji odakları, yeni boş alanlar, PKK'nın yayılma ve hareket imkanlarını arttırmaya başlamıştır.

Bu durumda PKK'nın bir Ortadoğu aktörü olmaya doğru ilerlediğini, Kürt sorunu ile bölgedeki gerilimlerin iç içe girmeye başladığını görmemek mümkün değildir.

4. PKK, BDP ve diğer unsurlarıyla Kürt Siyasi Hareketi'nin, siyasi yollarla birlikte demokratik bir yaşamı hedeflemekten çok, bir tür siyasi egemenlik peşinde koştuğu, bu egemenliği Türkiye karşısında ve Kürtlere karşı silah ve şiddet üzerinden aradığı netlik kazanmıştır.

Gelinen diğer bir nokta da budur.

Nitekim bugün Kürt siyasi hareketi tüm unsurlarıyla, devletin siyaset zaafından istifade ederek, Ortadoğu gelişmelerinden beslenerek Şemdinli, Hakkari bölgesinde hem askeri hem siyasi bir alan kontrolu politikası peşinde koşamaktadır. Bu, bir şiddet hamlesidir, siyaset ile şiddeti eşitleyen bir tutumdur.

Dörtlü unsurdan oluşan bu tablonun anlamına gelince...

-Kürt meselesi geldiği nokta itibariyle, sanıldığı ve yapıldığı gibi kolay açıklanabilir ve kolay çözülebilir bir mesele olmaktan çıkmıştır.

-Sorunun çözümünde geç kalındıkça, etkili siyasi cihazlar devreye girmedikçe, sorun azmakta, biçim değiştirmektedir.

- Bugün Kürt meselesi dış politikadan iç politikaya yeni, demokratik, akılcı siyasi araçları üretmeyi kaçınılmaz kılmakta ve AK Parti'nin siyasi paradigmasını gözden geçirmesini gerektirmektedir.