Devletin topluma müdahil olmasını istemeyen iki büyük felsefe vardır. İlki Liberalizm diğeri de Anarşizm. Anarşizm sağa saptıkça Liberalleşirken, Liberalizm sola saptıkça Anarşistleşir. Yani bir bakıma iki akım üvey kardeştir diyebiliriz. Liberalizm’in dünya üzerinde hala var olmasını ve bir şekilde de sürekli var olmasını sağlayacak en önemli ilke devletin minimal bir düzeyde kalarak sadece bireyin özgürlüğünü koruması ilkesidir.

Türkiye 70’ler ve 80’lerde iki büyük kampa bölündü. Sol kamp Sosyal Demokratlar, Sosyalistler, Komünistler ve Sol Kemalist’lerden oluşurken, Sağ kamp Dindarlar, Milliyetçiler ve Sağ Kemalistlerden oluştu. Özal gelene kadar Türkiye’de Liberal bir akımın hemen hemen olmadığını söyleyebiliriz. Özal’ın Kürt Meselesinin çözümü için diyalog yolunu seçmesinde, örneğin Sol Liberal’lerin çok etkili olduğu bilinir. Bu konuda Cengiz Çandar’ın büyük bir çabası vardır mesela.

Özal sonrası 90’larda Kürt işadamları öldürüldüğünde, Ülkücü mafyanın başbakan yumruklamasında, Asker’in 28 Şubat darbesinde Liberal’ler yine sessizliğe gömüldü. Çünkü, Devlet’e yine Milliyetçi bir kamp hâkim olmuştu. Andıçların kime karşı yapıldığı bile bu tezi haklı kılar. Çandar’ın yazılarının durdurulması , Birand‘ın işten atılması hala hafızalarımızda. İki Sol Liberal’in hedef seçilmesinin arka planı ise Asker’in (ki o dönem Asker demek Devlet demek) dolayısıyla Devlet’in Kürt meselesine müdahil olmaması ve sivil siyasetin öne çıkmasıydı.

Liberaller’in Türkiye gündemine kuvvetli bir giriş yaptığı son süreç ise 2002-2010 arasındaki AK Parti iktidarıydı. Ak Parti’nin kurucu babaları Liberal Entelektüelleri dinliyor, Avrupa Birliği fasiküllerini açıyor ve en önemlisi Kürt meselesini Özgürlükçü bir perspektifle yorumlayabiliyordu. 2007 muhtırasının Sol-Sosyalistler de dahil olmak üzere toplumun büyük kesiminde tepkiyle karşılanmasının anahtarı da AK Parti’nin Liberal bir ütopyaya sahip olmasıydı. Süreç 2010’dan sonra AK Parti’nin AKP’ye, AKP’nin de Erdoğan’a evrilmesiyle sonuçlandı. Erdoğan seçim kazandıkça zor günlerinde yanında olan Liberaller’i tasfiye etti. Özellikle Mehmet Altan’ın gazeteden kovulması bu durumun simgesi oldu. Liberal bir dille Erdoğan’ı övmek ise yeni bir gruba geçti. Bu öyle bir grup ki Mustafa Erdoğan’ı Paralelci, Hasan Cemal’i Askerci, Cengiz Çandar’ı Vatan Haini ilan edecek kadar gözü kara. Hilal Kaplan ve Nagehan Alçı bu gurubun kadın, Rasim Ozan ve Cemil Barlas ise erkek eşbakanları. Tek bir görevleri var. Erdoğan’ı ve Erdoğan’ın şahsında oluşan güçlü Devleti korumak. Kürt meselesinde Erdoğan’ın izin verdiği kadar Özgürlükçü, Alevi meselesinde Erdoğan kadar Demokrat ve Devletçilik meselesinde Erdoğan’ca Liberaller. Yerli Liberalizm kendi Hayvan Çiftliği’ni yarattı desek yeridir. Karakterler çok belli. Erdoğan Napolyon, Abdullah Gül Snowball, Bekir Bozdağ Squealer, Bülent Arınç Boxer, Hüseyin Çelik Clover ve nihayet Köpekler işte bu yeni liberal grubu simgeliyor.

Erdoğan, Hasan Cemal’i muhatap alırken Sosyalist Enternasyonal’den övgü alıyorken, Rasim Ozan’ı dinlemeye başladığından beri Youtube, Twitter ve Facebook yasakları getiriyor. Erdoğan, Yasemin Çongar’ı izlerken Kürt coğrafyasından Ohal’i kaldırıyorken, Hilal Kaplan’la iletişiminden beri Roboski katliamını yapıyor. Erdoğan’ın güçlenmesi demek Liberalizm’in yenilmesi demektir. Ve bu alçaklığı gören yeni Liberaller hızla sola sapmaktadır. Şimdi en başa dönersek Anarşizm son yıllarda yeniden güçleniyorsa bunda Liberalizm’e ihanet eden Liberallerin ve Liberallere ihanet eden Erdoğanist’lerin büyük payı var.