'Türkiye Cumhuriyeti 100. kuruluş yıldönümünde bir dönüşümün mü eşiğinde?' sorusuna çoklu cevaplar verebiliriz. Öncelikle ifade etmek gerekir ki; Türkiye Cumhuriyeti'nin karakteri her özgürlükler ve demokrasi karşıtı bir nitelik taşıdı. İslamın sünni inancı ve Türklük üzerinden inşa edilen Misak-ı Milli sınırları halkların ve de inançların mezarlığına dönüştü. 

Ermeni, Kürt, Rum, Asuri, Ezidi hakların ve inançların bir bütün yok edilmesi üzerine inşa edilen bu Cumhuriyet kendisini; " Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik, ve sosyal bir hukuk devletidir" şeklinde ifade etmiştir. (ı) 

Ancak, bir yüzyıllık uygulamaları ile bizler Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına dayalı, demokratik, laik ve de sosyal bir hukuk devleti olduğuna hiç bir zaman tanık olmadık. Bu sözler metinlerde yer alan süslü ve de boş sözler olmadan öteye geçmedi. Resmi tarih yazımı dışındaki kaynaklarda bizler Türkiye Cumhuriyeti'nin hangi esaslar üzerinde kurulduğunu daha iyi bir şekilde görebilmekteyiz. 

"24 Temmuz 1923'te, Lozan Antlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetle birlikte Kürtlerin etnik varlığı, dili, kültürü inkâr edilmeye başlandı. Dünyada Kürt diye bilinen bir kavim, Kürtçe diye bilinen bir dil olmadığı, “Kürt denenler”in aslının Türk olduğu, “Kürtçe denen dil”in aslının Türk dilinin ilkel bir ağzı olduğu ısrarla vurgulandı." (2) 

Bir yüzyıllık süre içinde Türkiye Cumhuriyeti her zaman Kürtler ile bir savaş içinde oldu. Büyük katliamlar ile sonuç almak isteyen Kemalist sistem; "19 Eylül 1930 tarihli Milliyet Gazetesi’nde, temsili Ağrı Dağı ve üzerinde bir mezar taşına; “Muhayyel Kürdistan burada metfundur’ (Hayali Kürdistan burada gömülüdür.) yazılı olduğu bir karikatür yayınlanıyor". (3) İsmail Beşikçi 'Hayali Kürdistan'ın Dirilişi' kitabında; "Kürtlerin ve Kürdistan'ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması, Yakın Doğu tarihinin en önemli olayıdır. Bu olgu, Kürtler ve Kürdistan üzerinde çok olumsuz etkiler yaratmıştır. Bu, bir insanın iskeletinin parçalanması gibi, beyninin dağılması gibi bir durum yaratmıştır. Bu, uluslararası toplumda, Kürtlerin dostunun azalmasını, giderek yok olmasını, hasımlarının ise çoğalmasını sağlamıştır. Uluslararası toplumun, anti-Kürt duygularla, düşüncelerle şekillenmesi bu sürecin başta gelen sonucudur" değerlendirmesi ile bu duruma açıklık getirmek istemiştir. 

Türkiye tarihindeki karanlık sayfalarla yüzleşmeden yeni bir yüzyıla giriyor. Daha da kötüsü, bu tür yüzleşmelerin demokratik bir rejim oluşturmak için şart olduğuna ilişkin yeterince bir toplumsal bilinç de oluşmuş değil. İktidar da muhalefet de tarihte işlenmiş suçlardan kaçmanın, üstünü örtmenin meziyet olduğunu düşünen bir kültürden beslenmeye devam ediyor. Muhalefetin Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun özellikle Kürtler ve de Aleviler üzerine yaptığı iki video büyük bir ilgi uyandırdı. Kendi adıma ben de bu iki videodan oldukça etkilendim. 21 yıllık baskıcı, otoriter, şiddet dolu bir zaman diliminden başka bir zaman dilimine geçmek için yaşanan büyük heyecanın bir parçası olarak da görüyorum kendimi. 

Kemal Kılıçdaroğlu'nun hem Kürt ve hem de Alevi olması, "Ben bir Aleviyim" diye kendisini ifade etmesi sistem için yeni bir duruma işaret ediyor. Çünkü Kılıçdaroğlu Mustafa Kemal sisteminin "çıbanbaşı" olarak gördüğü mağalarından insanları zehirlediği Dersim'den geliyor. Tarihçi Taner Akçam, Dersim katliamı deöneminden kalan önemli bir belgeyi bu yılın başlarında paylaştı. Dönemin Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'nın Komutan Abdullah Alpdoğan'a gönderdiği bu mektupta katliam için zehirli gaz kullanma emirlerinin altında Cumhuriyetin iki kurucu ismi, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'nün imzaları var. 

 “Sn. Çok değerli Abdullah Alpdoğan Paşa,

Çok değerli Generalim Bakanlığa göndermiş olduğun raporu okudum. Tayyare Alay Kumandanlığından, Yangın ve Milli Müdafadan Yakıcı ve Boğucu gaz talep etmişsin. Hükümette bazı kendini bilmezler, taleplerinin karşılanmaması için çalışma yapmaktalar. Nitekim başarılı olamadılar.

Resim1-34

BELGE 1

Cumhurreisimiz ve Başvekilimiz taleplerinin acil tedarik edilmesinin zorunlu olduğunu derhal yerine ulaştırılması emrini vermişlerdir. Hatta sonunda taleplerin karşılanacak, gerektiği gibi kullanılacağından zerre kadar kuşku duymuyorum, bütün şakiler o mağaralara göm, göm ki bir daha canlanmasınlar. 

Hürmetle selam eder, başarıların devamını dilerim.

26/4/1937

Dahiliye Vekili 

Şükrü Kaya” (4) 

Kaya mektubunda ayrıca "Bütün o şakileri mağaralara göm, göm ki bir daha canlanmasınlar" der. Dersim bir Kürt, Kızılbaş katliamıdır. O katliamdan kurtulanların anlattıklarından; “Köyümüze 40 süvari asker geldi. Silahları topladılar katliamdan bir kaç gün önce. Babam da silahları teslim etti. Ondan sonra köylerden herkesi toplamaya başladıklarını duyduk. Demirkapı’da topladılar yüzlerce köylüyü. Biz çocuklar, kadınlar, kızlar kaçıp ormanlara sığındık. Kaçmayanlar, kaçamayanları toplayıp karşılarına büyük makineli tüfekler getirdiler. Bir anda kurşuna dizdiler hepsini. O kadar insan öldürüldü ki, köy meydanı ceset tarlası gibiydi.” (5) 

Bir yandan katliamlar, bir yandan da bir asırlık direniş. Koçgiri, Dersim, Ağrı, Zilan'daki çığlıkları ağıtlarına dönüştürenler bugün sokaklarda meydanlarda haykırmaya devam ediyorlar. Mustafa Kemal'in partisinde gelen Kemal Kılıçdaroğlu'nun özellikle de Kürtler ve de Aleviler videolarındaki "Sevgili genç arkadaşım, ülke olarak önümüzde bir eşik var ve bu eşiği hep birlikte aşabilmek için sana ihtiyacımız var. Unutma, tek bir oyla sen bu ülkeyi can yakan mezhep tartışmalarından, bataklığa dönüştürülen Orta Doğu'dan çekip çıkaracaksın, ait olduğu yere taşıyacaksın. 

Artık kimlikleri konuşmayacağız, başarıları konuşacağız. Artık ayrışmaları ve farklılıkları konuşmayacağız. Ortaklıklarımızı ve ortak hayallerimizi konuşacağız. Bu değişim seferimize katılacak mısın? Bu değişimde benimle birlikte duracak mısın? Alevi olmaz diyen bu sisteme, doğru olan, dürüst olan, ahlaklı olan olur, diyecek misin? " ifadelerinin somut bir kaşılığı olacak mı? Yani bir asırlık ırkçı ve militer Cumhuriyet, Demokratik Cumhuriyete dönecek mi? Bir "Yetmez ama Evet" tedirginliği içinde bu sorunun cevabını ararken, bir asırdır başaramadıklarını asla başaramayacaklar kararlığından olan milyonların varlığı umut veriyor. 

Bir asırdır devam eden bu çatışma/savaş elbette bir seçimle bitmeyecek. Ancak mağaralara gömerek, derelere atarak, kimyasal silah kullanarak kurtulmak istedikleri bir halkın çocukları ve de etrafından bu coğrafyadan bütün halklar, kimlikler ve de inançlardan insanların kararlı mücadele ortaklığından Yaşar Kemal'in; "Dağın öte yüzü güneşe bakıyormuş çocuklar. De hadi davranın, Güneşle sohbetimiz var. Geç kalmayalım" davetine heyecanla yol alıyorlar.

(ı) dm__020101540675.pdf (tbmm.gov.tr)

(2) Cumhuriyet, Kürdlere ne kazandırdı? – İsmail Beşikçi – Kürt Tarihi (bitlisname.com)

(3) 

(4) Dersim Katliamı’nda zehirli gaz kullanma emri Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’den | Agos

(5) Dersim Katliamını Yaşayan Tanıklar Anlatıyor - 2 (haksozhaber.net)