Göğsüne yediği bir darbeyle sendeleyince kendini sıraya bıraktı. Karşısındaki insanların başları üzerinde jandarmaların elleri görünüp yitiyordu. İnsanların yakalarından, omuzlarından çekiştirip itiyorlar, şapkalarını kapıp uzağa fırlatıyorlardı. Ana’nın kararan gözlerinde her şey, her yer sallanıyordu, yine de kendini toparladı, kalan son sesiyle haykırdı.
Ey insanlar, gücünüzü birleştirin, tek bir yumruk olun. ”
Ana

***

Ünlü Rus ve Sovyet yazarı Maksim Gorki’nin “Ana” romanı 1906-1907 yıllarında yayınlanmış. Rusça yayınlanmasının üzerinden 2 yıl geçmeden Türkçede Hasan Ali Ediz’in çevirisiyle yayınlanmış. Önce Tanin gazetesinde tefrika edilmiş sonra da kitaplaşmış. Yüz yirmi beş yıl öncesini düşününce Ana’nın dilimize iki yıl içinde kazandırılmış olması ne büyük şans. Dünyaca ünlü romancı Turgenyev'in “Babalar Ve Oğullar” çıkışından 77 yıl sonra, Dostoyevski’nin “Suç Ve Ceza”, “Budala”, “Karamazov Kardeşler” ise 60-70 yıl sonra Türkçede yayınlanabilmişti.

Maksim Gorki'nin “Ana” romanı için, tüm zamanların kitabı olduğunu rahatça söyleyebilirim.

Umudun ve başkaldırının romanı “Ana”, benim gençliğimin romanıdır. 1980 öncesinde ilk gençliğimle birlikte devrimci kimliğe sahip olmak için bir dönemeçtir Ana’yı okumak. Ana okunmadan devrimci olunmaz. Öyleyse “Ana” okunacaktır. Okudukta. Devrimciliğe yeni adım atanların dilindeki adıyla “Ana Gorki” genelde devrimci olmaya meyletmiş ancak okuma alışkanlığını henüz edin(e)meyen bu ikisini bir arada yapmaya çalışan çocuk denecek yaşlardaki gençler söylerdi bu cümleyi. “Ana Gorki’yi okudun mu?” Kimi yeniyetme devrimci, kitabın adını “Gorki Ana” kimi “Ana Gorki” olarak bilirdi...

ana-515x800(1)

Bana göre Ana’yı tam da zamanında okumuştum. Daha bir kaç ay öncesinde bir akrabamın da etkisiyle caka sattığım bozkurt kaşlı kemer ve üç hilal rozetin yerini kitaplar almıştı. Ümit Kaftancıoğlu’nun “Dönemeç”i saymazsak ilk okuduğum solcu kitap, “Sosyalizmin Alfabesi’ni anlamamıştım. Ancak severek okuyup neredeyse hatim ettiğim Harun Karadeniz'in “Kapitalsiz Kapitalistler” broşürü kendime olan güvenimi artırmış, Maksim Gorki’nin “Ana” romanını okumak da arkadaşlarımın nazarında devrimciliğimin ispatı demekti. Herkeste aynı mıdır bilmem ama onca eserine rağmen ben, Gorki denildiğinde hemen Ana'yı anımsarım. Benim için Gorki Ana'dır. Ana Gorki'dir hala...

Yıllar sonra Ana romanıyla f tipi cezaevinde karşılaşmak, her şeyin yasak ve izne bağlı olduğu bir cezaevi kütüphanesinde bulunuyor olduğunu öğrenmek, müthiş bir olaydı. Kitabı açıp okumak için hangi sözcüklerle duygularımı ifade etmek yerinde olurdu bilemiyorum. Anlatılmaz yaşanır diye bir klişe söze sığınacağım izninizle. Uzun yıllar boyunca cezaevinde binlerce kolektif kitabımız olmuştu. Bu süre içerisinde hiç kitapsız kalmamıştık. O zaman “Ana” kitaplığımızda vardı ama tekrar okumuş muydum anımsamıyorum.

19 Aralık 2000 “ Hayata Dönüş” Operasyonu tutsakları hapishane içinde hapishaneye, tecride hapsederken yılların birikimi ve yegane hazinesi olan kütüphaneleri, kitaplardan alınan notları, gazete küpürlerini, yazılan şiirleri, romanları- makaleleri, dışarıdan gelen ve biriktirilen mektupları da imha etmişti. F tiplerinde çıplak kalmıştık, kitapsız kalmıştık.

“Kitapsızdık hepimiz”. Cezaevi idaresi üç kitaptan fazlasını bulundurulmasına izin vermiyordu. En fazla üç kitap okunacak idareye verilecek onlar da yeni üç kitap vereceklerdi. Kuraldı bu. Madem bize böyle kurallar dayatılıyor, öyleyse biz de onların kurallarını tanımayıp o kitapları almayız diyen(lerimiz) oldu. Bunun yanlışlığını, bizim için kitabın dışarıya, hayata açılan bir pencere, tecritteki can yoldaşımız olduğunu arkadaşlara anlatmak, ikna etmek için az uğraşmadığımızı unutamam. (Bu "inat" ailelerin getirdiği üç kitap için çabuk kırılmıştı da idarenin kütüphanesinden yararlanma konusunda çok uzun sürmüştü.) Ortak kanıya varılamayınca biz kitapları alacağımızı söylemiş ve almıştık (Kimine göre oportünist bir tutumdur.) İstediğimiz kitabı okuma seçeneğimiz kalmamıştı. Ne bulduysak onu okumak bile az şey değildi.

“Pek çok değersiz kitap okudum, ama onların bile yararı oldu bana. İnsan, yaşamın güneşli yönlerini olduğu kadar, çirkin yönlerini de bilmelidir. İnsan, olabildiğince çok bilgi edinmelidir. İnsanın deneyimleri ne denli çeşitli olursa, görüş alanı o denli büyük, yapısı o denli sağlam olur, ”tespitini yapan Maksim Gorki gibi, “değersiz kitaplar “bile büyük bir ihtiyaçtı o günlerde.

Tutsaklara dağıtılan listede bir çok “değersiz kitap” yanında neler yoktu ki? İdarenin listesinde Ana’yı gördüğümde ilk gençliğime gitmiş, heyecanlanmıştım. Okurken de bu heyecanım hep sürdü. Hücrede üç kişiydik. (Doğan Hamşioğlu ve Mürsel Sağlamcan dört duvarın dışına çıktılar ama kanser illeti yüzünden şimdi sadece anılarımızda yaşıyorlar. ) Üçümüz de okuduktan sonra, “idarenin kitabını boykot edenlere” havalandırmadan havalandırmaya atmış, birkaç hücrenin de okumasını sağlamıştık.

Şimdi Ana’yı yeniden okuyorum.

Maksim Gorki sosyalist gerçekçi edebiyatın ilk örneği ve başyapıtı sayılan “Ana” romanında 1905 Devrimi öncesi Rus köylülerinin ve işçilerinin ağır yaşam koşullarını öfkeyle ve ustalıkla betimlemeyle kalmaz, burjuva-aristokrat sistemin karşısında en eylemli ve en ilerici güç haline gelmekte olan sosyalist hareketin ilk filizlerini de gösterir. Romanın ana karakteri Pelageya Vlasova gerçek bir Rus devrimcisinin yaşamından esinlenerek çizilmiştir. Yüzyıllık bir başyapıt olan bu ünlü roman, Kor Kitap tarafından Mazlum Beyhan’ın özenli ve eksiksiz çevirisiyle okurlara sunulmuş.

Yeni aldığım bir koli kitap içinde okumadığım, merakla beklediğim, daha mürekkebi kurumamış kitaplar varken niye Ana’yı okumaya başladığımı bilmiyorum. Belki de kolinin en üstünde oluşuydu buna sebep. Daha elime alır almaz beni, “Ana Gorki’yi okudun mu?” dönemine ve f tipi mahpusluğuna götürmüştü. Kitaplar hala kolide, Ana’yı okuyup bitirdikten sonra dizerim raflara.

"Yeryüzündeki bütün gerici kuvvetlerin, barış ve milli bağımsızlık düşmanlarının, faşistlerin ve her çeşit yalancı, düzmece demokratların en korktukları yazıcılardan biri de Maksim Gorki'dir. Neden? Çünkü Maksim Gorki yalnız kendi halkına değil, bütün halklara yurtlarını, hürriyeti, barışı ve birbirlerini sevmeyi öğretir. Çünkü o ; insanın, insanlığın geleceğinden, güzel günler göreceğinden emindir. Çünkü o, emekçi insanı, koluyla, kafasıyla çalışan insanı, yeryüzünün gerçek, biricik efendisi sayar… Gorki, insanlar yaşadıkça yaşayacaktır. Çünkü yeryüzünün en büyük şairidir. "diyor Nazım Hikmet.

Ben Nazım’dan çok bilecek değilim.

Gorki’yi yeniden okumak güzel... Pelageya Vlasova Ana, zorbalara; Gerçeğin ateşini kan denizinde söndüremezsiniz... Akılsızlar !Rüzgar ekiyorsunuz... fırtına biçeceksiniz! derken emekçilere ise şöyle seslenir; “Ey insanlar, gücünüzü birleştirin, tek bir yumruk olun. ’

Sahi siz, Ana’yı okudunuz mu? Şimdi yeniden yeniden 'yeryüzünün en büyük şairi' Gorki'yi, Ana'yı okuma zamanı. Okuduysanız eğer yeniden evet yeniden okumaya ne dersiniz?