Mitlerin, hikâyelerin, efsanelerin hayatımızdaki yeri sandığımızdan çok daha fazla olabilir. Dedemizden, büyükannemizden dinlediğimiz o eski hikâyelerin her birinin bambaşka anlamları olsa da amaçları birbirine yakın olabilir: Hayatımızı belli bir düzenler ve kurallar çerçevesinde şekillendirmek ve muhafaza etmek.

1. Babaların uydurduğu hikâye

Oğul, karısına söz verdiği gibi babasını sepete koyar, sırtına alır sepeti, dağın başına bırakır. Hasta, yaşlı, bakıma muhtaç baba, oğlunun arkasından seslenir, “Oğul, sepetini unuttun, sana da lazım olacak bir gün,” der.

Oğul: “Ben ne yapayım sepeti baba, bu sepet yuvandır artık, seni soğuktan, dondan, rüzgârdan koruyacak.”

Baba: “Oğul, bende babamı bu sepette bıraktım buraya, bu dağın başına yıllar önce, babamda babasını aynı sepette bırakmıştı buraya, babası da kendi babasını aynı sepette bırakmıştı buraya ve oğlunda babasını aynı bu sepetle buraya bırakmalı.”

Oğul: “Yani benim oğlum da beni buraya sepet içinde getirip bırakacak mı diyorsun?”

Baba: “Sen babana ne yapsan, oğlunda aynısını sana yapacak.”

Oğul, sepetin içindeki babasını sırtına alır, sepeti de orada bırakır. “Ben bu düzeni bu gün bozacağım,” der.

Eve gelir karısına iki şart koşar: Ya boşanırız babanın evine gidersin ya da benimle yaşarsın babama da katlanırsın.

Sözcükler birebir aynı olmasa da çocukluğumda bu hikâyenin tıpkısını ya da benzerini defalarca dinledim. Babamdan, köyün yaşlı adamlarından ya da amcalarımdan. Amaç: Babanın varlığını çocuklarının bilinçlerinde değerli kılmak. Yine de bu hikâyedeki netlik göz kamaştırıcı olabildiği gibi içinde barındırdığı soğukkanlılık tüyler ürperticidir. Malzeme: Sepet, bakıma muhtaç yaşlı baba, artık daha fazla bu babanın yükünü sırtlamak istemeyen gelin hanım ve süre gelen bu düzeni yıkmakla umut vaat eden hayırlı oğul. Hikâyenin bir dönemin yaşam biçimine tanıklık ettiği bariz bir şekilde görülür.      

img_2_1648895899489

2. Annelerin uydurduğu hikâye

Oğul karısına söz verdiği gibi yaşlı, hasta ve bakıma muhtaç annesini dağın başına götürüp öldürür, kanıt olarak da yanında annesinin kanlı kalbini alır. Geri dönüş yolunda iki haydut oğulun arkasından gelmektedir, niyetleri adamı uygun bir yerde kıskıvrak yakalayıp öldürmek.

Oğulun sırtındaki çuvalda durumu fark eden annenin yaralı kalbi “Kezep! Kezep!”[1]diye inlemeye başlar. Oğul ilk başlarda bu sesi pek önemsemez, ama bir an gelir ki artık “Kezep!” sesi durmaz olur, arkasını döner ve haydutları fark eder.

Oğul haydutlardan kurtulur.

Gider annesinin kalbini çıkardığı yere koyar, annesine güzel bir mezar yapar.

Eve döner, karısını boşar, öldürür, etlerini köpeklere yedirir.

Karısının aklına uyduğu için de bin pişman olur.

Bu hikâyeyi ya da benzerini de defalarca annemden, babaannemden ve köyün yaşlı kadınlarından dinlediğimi hatırlıyorum. Burada da anne, oğlunu gelininin etkisinden kurtarmak için epeyce çaba sarf ettiğine tanıklık ederiz. Zira buradaki şiddet dozu döneminin kaynana gelin ilişkisi bakımından doğru orantılı olabilir. Malzeme olarak kullanılan “kezep” sözcüğü ise Kürtçede sevginin en tepe hâlinin göstergesidir. Bugün de hâlâ anneler sevgilerini çocuklarına göstermek için bolca “kezep” sözcüğünü kullanır.     

img_1_1648895843774

3. Gelinler

Kadın yatakta sırtını kocasına dönüp mırıldanır: “Aç kaldım, açıkta yattım. Babana rağmen, annene rağmen, ailene rağmen, sırf seni sevdiğim için her şeye katlandım. Sizinkiler de insan mı şimdi? Kabalar, anlayışsızlar! Baban lavaboya sümüğünü bırakıyor her defasında. Annen de babandan farksız, tuvaleti banyoyu kullanmayı bilmiyor. Klozet bok içinde. Ya ergen kardeşlerin, çokbilmiş ablaların. Bu ev tımarhaneden farksız! Şeytan bazen git diyor. Ben olmazsam kimse katlanmaz bunlara…”

Günümüzde ise bu mitlerin yerini çoğunlukla filmler ve bütün yaşamları göz önündeymiş gibi duran rol modeller aldı. Ronaldo bu hafta hangi konuda bağış yaptı, Kim Kardashian bu gece hangi elbisesini giydi, Elon Musk gezegenin en güçlü insanı mı, ya da hangi ünlü kim ve ne hakkında konuştu ve şimdi neler yapıyor.   

4. Sonuç: Erkek, ne babasını, ne annesini, ne de karısını dinlemiştir; kulak verdiği tek şey bacakları arasındaki sertleşmiş organıdır, yumuşamışsa şayet, dört rüya görmüştür.

Bu da gösteriyor ki kuşak çatışması her dönemde var olmuştur. Genç nesiller bireysel yaşamdan yana tavır alırken daha eski kuşaklar var olan düzeni korumaya çalışmışlardır ve hayatımızı şekillendirmeye çalışan mitler ise kılık değiştirmişlerdir.  

Kaynak: Kayıp Arzular Diyarı (Güçler Savaşı öyküsü), Sedat Sezgin, KDY

[1]‘Kezep’ Kürtçede’ ciğer’ anlamına gelir, burada ise ‘yavrum’ anlamında kullanılmıştır.