İspanya’nın başkenti Madrid yarından itibaren iki gün boyunca Rusya’nın Ukrayna işgalinin sürdüğü bir dönemde NATO İttifakı için kritik bir zirveye ev sahipliği yapacak.

NATO’nun Stratejik Konsepti’nin kabul edilecek olması açısından zaten önemli olan zirve Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya girmesiyle daha kritik bir hale geldi.

Stratejik Konsept belgesi NATO'nun uzun dönemli yol haritası niteliğini taşıyor ve yaklaşık her 10 yılda bir gözden geçiriliyor.

Zirvenin gündeminde dört ana başlık yer alıyor. Bunlar, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın etkileri ve Rusya tehdidine karşı alınabilecek yeni önlemler, NATO’nun Avrupa yapılanmasının güçlendirilmesi, Çin meselesi ve İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyelik başvuruları.

Son ana başlık ise sadece İttifak'ın geleceği için değil, Türkiye için de ayrı önemli. Çünkü bir süredir Ankara hem üye olmak isteyen bu iki ülkenin PKK, PYD, YPG gibi yapılara karşı açık ve net tavır almasını, hem de müttefiklerinden PKK ve onun Suriye uzantısı olarak gördüğü YPG'nin terör örgütü olarak tanınmasını talep ediyor.

Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ise PKK'yı terör örgütü olarak tanırken, YPG'yi IŞİD ile mücadelede "müttefik" olarak görüyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla liderler düzeyinde bugün Madrid’de düzenlenecek toplantı iki ülkenin olası üyelikleri için önemli olacak.

Toplantıya Erdoğan’ın yanı sıra İsveç Başbakanı Magdalena Andersson, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de katılacak.

Toplantıdan somut bir çözüm çıkıp çıkmayacağı ise henüz kesin değil. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal dün Brüksel'de teknik düzeyde görüşmeler yaptı.

Bu arada İsveç Başbakanı Magdalena Andersson dün akşam saatlerinde yaptığı açıklamada PKK konusunda Türkiye'ye mesaj vererek, NATO üyeliği krizinin çözümüne dair iyimser konuştu. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de İsveç'in terörle mücadelede attığı "somut adımlara" vurgu yaptı.

Ancak Türkiye şimdiye kadar verdiği mesajların hepsinde iki ülkenin üyeliği konusunda aceleci olmadığını ve müzakerelerin "aylarca" sürebileceğini belirtmiş; Kalın da, "Bu zirveye katılmak, bizim pozisyonumuzdan geri adım atacağımız anlamına gelmiyor" ifadelerini kullanmıştı.

Bu arada toplantı öncesinde, ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın zirve marjında görüşebileceğine yönelik Washington'dan gelen mesajlar, diplomatik gözlemcilere göre krizin çözülmesi konusunda ABD'nin "son dakikada dahi olsa topa girebileceğini" gösteriyor.

Erdoğan ise dün gece kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada NATO zirvesine değinerek, "Ülkemizin hak ve menfaatleri doğrultusunda ne gerekiyorsa onu yapacağız. Özellikle PKK, YPG, FETÖ gibi terör örgütleri konusunda sergilenen riyakarlıkları muhataplarımızın yüzlerine belgeleriyle, bilgileriyle, görüntüleriyle ifade edeceğiz. Bu tablo değişmeden Türkiye'den farklı bir tavır beklenmesinin mümkün olmayacağını da açıkça söyleyeceğiz" diye konuştu.

Carneige Vakfı Kıdemli Araştırmacısı, uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı’nda ilgili dairelerde görev yapmış olan Emekli Büyükelçi Alper Coşkun DW Türkçe’den Gülsen Solaker'e Madrid zirvesinin önemini, İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvuruları, Türkiye’nin veto kartını kullanması ve Türkiye’nin NATO nezdindeki konumunun bu gelişmelerden nasıl etkileneceğini değerlendirdi.

Madrid zirvesi neden önemli? Zirvenin sürprizi Çin mi?

Coşkun, zirvenin iki boyut açısından önemli olduğunu söyleyerek, bunları Stratejik Konsept belgesi ve Ukrayna krizi ile birlikte yaşanan kırılma olarak açıkladı.

Öncelikli gündem maddesinin Rusya olacağını ve bu kapsamda Ukrayna saldırısının Avrupa-Atlantik coğrafyasına etkilerini, NATO’nun savunma ve caydırıcılığını nasıl etkileyeceğinin masaya yatırılacağını belirten Coşkun, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu zirve aynı zamanda bir yeniliği de yansıtacak. O da Çin konusu. Bu konu Stratejik Konsept üzerinden İttifak'ın gündemine girecek. ABD’nin açıklamalarına ve konumlanmalarına bakıldığında Rus saldırısı yakın tehdit olarak görülüyor olsa dahi bu yüzyılın en büyük sınaması Çin. Dolayısıyla Çin’in NATO’nun gündemine girmesi vesilesiyle bu zirve çok önemli olacak."

Büyükelçi Coşkun’a göre manşetleri yakalamış gündem başlığı ise Türkiye’yi de yakından ilgilendiren İsveç ve Finlandiya’nın üyelikleri ile ilgili "açık kapı politikası".

Bugünkü toplantıdan son dakikada sonuç çıkar mı?

İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvuruları ile ilgili birkaç aydır yaşanan krizin bu zirve sırasında çözülüp çözülemeyeceği bugün yapılacak toplantının sonucuna bağlı.

Büyükelçi Coşkun, bu toplantının liderler düzeyinde yapılmasını çok kritik ve sonuç alınması açısından önemli görüyor ve şunları belirtti:

"Toplantıdan bir şey çıkar mı çıkmaz mı tahmin etmek zor. Ancak yapılıyor olması bile kendi başına önemli. Ancak şu bir gerçek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat katılıyor olması eğer orada onu tatmin eden bir tablo çıkar ise kısa yoldan bu sorunun Türkiye bakımından aşılabilir olma ihtimalini öne çıkartıyor. Temsilcilerin yaptığı toplantı tabi ki önemli ama taleplerin liderler toplantısında dile getirilmesi çözüm potansiyelini artırıyor."

Finlandiya ile İsveç’in masaya ne koyacağı, Erdoğan’ın da beklentilerinin ne kadar karşılanacağının önemli olacağını ifade eden Coşkun, "Geçmişte de benim de tanık olduğum buna benzer tırmanmalar ve son dakika sıkıntıları yaşandı. Ancak son dakikada gel-git’lerle aşılabilmişti. Yine öyle bir olasılığın bulunduğunu iyimser bir tahminle dile getirmek mümkün” söyleminde bulundu.

NATO'nun Türkiye'ye bakışı veto nedeniyle etkileniyor mu?

Öte yandan Türkiye’nin veto kartını kullanmasının İttifak içindeki konumunu zayıflattığı ve üyeliğinin tartışmaya açıldığını savunan bazı tezler son dönemde sıklıkla dile getiriliyor.

Büyükelçi Coşkun’a göre bu düşüncelere iki açıdan bakmak gerekiyor. Bunlardan ilkini bu tartışmaların fiili olarak bir sonuç doğurup doğurmaması olarak açıklayan Coşkun, "Geçmişte de konuşuldu bunlar ama fiilen sonuç verebilecek şeyler değil. Çünkü NATO’nun kurucu anlaşmasında üye bir ülkenin üyelikten çıkarılması gibi bir kavram yok" hatırlatmasında bulundu.

Ancak sadece bu fiili sonuçsuzluğa bakıp yörünge tartışmalarını önemsememenin de yanlış olacağını belirten Coşkun, şöyle konuştu:

"Sonuçta bu bir ittifak ve algı da son derece önemli bir husus. Türkiye’nin ittifak mensubiyeti ile ilgili nasıl kendi içinde tartışmaları varsa, Türkiye’nin müttefiklerinin de Türkiye’ye baktıklarında S-400 alan, Rusya ile ilişkilerini geliştiren, güvenilir mi değil mi olduğu kendilerine göre tartışma konusu yapılabilen bir ülkeyi görüyor olmaları Türkiye’nin uluslararası alandaki etki gücünü zaafiyete uğratan ve Türkiye ile ilgili olumsuz tabloyu öne çıkarmak isteyenlere güç veren bir unsur olur."