Herkes seçimlere "olmak ya da olmamak" penceresinden yaklaşırken, İnce Bey'in derdi başka. Bile bile nasıl yaparsın bu kadar kötülüğü dendiğinde, gözlerini açıp "demokratik hakkımdır, kimse karışamaz" diyor bir de...

İşi gücü altılı masa ittifakı üzerinden eski partisini yıpratmaya çalışmak. Tabanını tarif ederken, CHP'de Kılıçdaroğlu'nun başlattığı dönüşümden rahatız olan küskünleri ve kararsız kalanları kastediyor.

Öfkeyle kalkıp yanlış yöne kayanların gafletini kullananlar, maalesef ülkenin kaderiyle oynuyorlar. Buna yıllardır duygularıyla hareket edip kendini yönetenlere sadakat yemini etmiş milyonları ekleyin. Bu ülkenin siyasi yapıları öfke ve kızgınlık ile şekillenmiş yıllardır. Siyaset tapınmalarına böyle bir ruh hali yol açmış hep. Sadece muhafazakar iktidarları ayakta tutan tercihlerle değil, aklımızı kullanarak çare üretmekten ziyade bağlı ve muhtaç kalmayı yeğleyerek.

Öğrenen değil öğretilen bir toplum oluşumuz bundan.

Doğrudan katılım yerine siyasetin pasif katılımcısı olmak bunun bir sonucu. Siyasetin gerçek öznesi olamamış, sadece oy kullanmakla yetinen çoğunluğun değiştirebileceği şeyler çok azdır ne yazık ki.

Tersini savunanlar ise susturulmuş ya da yasaklar ve tehditlerle engellenmiş; hukuk tanımaz yönetimler böyle bir elverişli zeminde yıllardır üstünlüklerini sürdürmüşler.

Yılgınlık ve çaresizlik içinde kimseye güvenmemeyi, yenilgiyi kabullenmeyi öğrenen kesimlerin değişime kapalı kalıp günü birlik çözümlere razı olması, sorunu daha da karmaşık hale getirmiş. Değişimi zorlayan bu karmaşık yapı demokrasiyi korumakta olduğu gibi güçlendirmekte de acizliğe yol açabilir sonuçta. Nitekim geçmişte de örnekleri var bunun.

Son üç yılda onca felaket yaşandı. Hayat pahalılığı, derin yoksulluk, aşırı bir gelir dağılımı uçurumu ve depremdeki 50 binden fazla can kaybına rağmen, toplumun azımsanmayacak bir kesiminden destek alabilen bir iktidarı, ucu ucuna kazanılmış bir galibiyet ile değiştirmeyi umut ediyoruz.

Geçmişi ve bu günü ile eksik kalan yanlarımızın toplum olarak karşılığını yaşıyoruz belki de. Eski alışkanlıklara, düşünme kalıplarına, eskimiş kabullere razı olmayı terk etmedikçe şikayetçi olduğumuz bu sistemi değiştirmek kolay değil.

Yani demem şu ki, bizler seçimi böyle zor şartlar altında kazanmak uğruna mevcutla yetiniyorsak, bunları düşünüp tarihsel geçmişimizle ve kendimizle topyekûn hesaplaşmalıyız öncelikle.

Kazanacağız, ama nasıl bir gelecek için? Bu soruyu da aklımızdan çıkartmadan, yeni çözümler üzerine yoğunlaşmalı. Adil ve özgürce yaşanacak bir toplum için yola koyulmak, bunlar olmadan çok zor çünkü.