Okullarda öğrenim gören çocuklarımızın yaşlarıyla ve yaşamın gerçekleriyle uyuşmayan bazı soyut bilgilerin körpecik beyinlere pompalanması ile zihinlerin anlaşılması ve açıklanması güç bir çıkmaza sürüklendiği yadsınamaz bir gerçekliktir. Ülkemizde ilk ve ortaokullarda okutulan din dersleri bu anlatmaya çalıştığımıza en belirgin örnektir.

Din derslerinin 12 Eylül 1980 faşist darbesi ile zorunlu hale getirilmiş olması boşuna değildir. Bu derslerin, anayasasında laiklik ilkesi bulunan bir ülkede devlet tarafından zorunlu olarak okutuluyor olması tam bir riyakarlıktır. Şu halde, bu dersler niçin okutulmaktadır? 

Bildiğimiz kadarıyla devletlülerimiz şu gerekçeleri sunmuşlardı:

1- Müslüman bir ulus olduğumuz için, halkımızın kendi dinlerini öğrenmeleri, onların ruhlarındaki dinsel boşluğu dolduracaktır.

2- Hilafet dönemindeki din kardeşliği ütopyasından yararlanarak Müslüman devletlerinin sempatisini ve gerektiğinde yardımlarını kazanmak.

3- Ahlak eğitimine kutsal bir dayanak olarak dinin hizmet edeceğine inanmak. 

4- Dinsel duyguların, yurtseverlik, bağımsızlık aşkı ve ulusal onur ve haysiyet gibi duygularından üstün olduğu kanısıyla, bir savaş tehlikesi karşısında şehitlik ve gazilik gibi kutsal duygulardan  yararlanmak.

5- Çağımızın dinsel bilgi ve ödevlere karşı artmış görünen ilgisizliği karşısında, ulusun, bu inançlar yardımıyla dünyada ve ahrette mutlu olmalarını sağlamak.

Din dersleri ne dereceye kadar bütün bu konularda yararlı olabilir? Bana göre, hemen hiçbirinde. 

Çünkü: 

1- Çağımızda ulus olmanın bilincinde dinin belirleyiciliği kalmamıştır. Dolayısıyla Müslüman bir ulus tanımlaması yanlış ve çağdışıdır. Öte yandan isteniyorsa, dini öğrenmek ve uygulamak için en doğal alan, ailedir. İlkokullar ve Kuran kursları, çocukların zihinsel gelişmeleri bakımından din konularını kavratacak bir yeteneğe asla sahip değildir. İlkokul ve ortaokul düzeyindeki taze beyinler daha çok somut konuları kavramaya, sorgulamaya dönük bir yapıya sahiptir. Oysa din bir şeyi anlama, öğrenme, sorgulama ve muhakeme etme özelliği olmayan, anlamayı değil, itaat ve tapınmayı önceleyen soyut bir tasarımdır. Din bir şeyi anlamak değil, onu bilgisizce ve anlamaksızın kabullenmektir. Dinsel bilgi gerçeğin bilgisi değildir. İnsanın hayal, tahayyül, duygular ve sistemsiz aklı ile spekülatif olarak ürettiği bilgilerdir. Dinsel düşünmenin insanlığa yaptığı en büyük kötülük, kendisinden önceki insanlığın ürettiği mitos bilgileri Tanrı'nın kesin doğruları olarak insanlara kabul ettirmesi ve bunun sonucu olarak insanların bunları aşıp gerçek bilgilere ulaşmasını önlemesidir.

Dinin bir başka özelliği de, ''her yerde ve her durumda, sürekli başkaları için çalışmayla, yoksunluk ve yalnızlıkla ezilen halk kitleleri üzerinde manevi baskının bir türü olmasıdır. Din, toplumda sömürücü sınıflara karşı sömürülen sınıfların acizliği, doğayla mücadelesinde karşılaştığı başarısızlığın tanrılara, şeytana, mucizeye ve benzeri şeylere inanca yol açtığı gibi, aynı şekilde kaçınılmaz olarak öbür dünyada daha iyi bir yaşam inancını üretir. Yaşamları boyunca çalışma ve sıkıntı çekenlere din, alçakgönüllülük ve sabır göstermeyi öğretir ve cennet ödülü umuduyla avutur. Başkalarının emeğiyle yaşayanlara ise, iyilik yapmayı öğretir. Böylece onlara tüm sömürücü varlıklarının oldukça ucuz bir savunusunu sunar ve ilahi cennetmekan için uygun fiyata giriş kartı satar. Din halkın afyonudur. Din, sermayenin kölelerinin insani görünümlerini ve az buçuk insan onuruna yaraşır taleplerini içinde boğdukları bir tür manevi alkoldür.'' (V.İ.Lenin, Din Üzerine, İnter Yayınları sayfa 7-8)

Osmanlı döneminde de Sultanilerin son sınıflarına kadar dinle ilgili tüm konular, tüm ayrıntıları ile okutulur ve uygulamalı namaz da kıldırılırdı. Ancak bu dersi okutanlardan pek çoğunun dini manada bile bilgisizliği, bağnazlığı, çocuklara dinin toplum yaşamındaki gerçek yerini öğretmekten çok onları cahil bırakılmalarına neden olmuşlardır. Toplumun istek ve ihtiyaçları ölçüsünde, dinin namaz, ezan, cenaze işleri gibi pratik görevleri için, ortaokul seviyesinden sonra mesleki manada İmam Hatip Liseleri, akademik düzeyde ise dini bilgelik ve felsefesinin öğrenilmesi için İlahiyat fakülteleri bu ihtiyacı karşılamaya yeterlidir.

2- Din dersleri sayesinde Müslüman kavimlerin sempatisini kazanmak gibi pragmatik (faydacı) amaçların tarih boyunca asla gerçekleşmediğini Birinci Dünya Savaşındaki trajediler çok iyi ispatlamıştır. Yalnız ''Müslüman devletler'' arasında değil, Arapların kendi aralarında bile, temeli din olan bir dayanışma yoktur. Zira devletleri dini inançlar değil, ancak karşılıklı çıkarlar birbirine geçici olarak bağlar.

3- Dine göre ana ilke ahlaktır. Ancak günümüzde toplumsal ilerlemeler sonucu ahlaksal değerlerin belirleyeni, uygarlığın ve sosyal hayatın yaratmış olduğu koşullardır. İnsanlık, toplumsal yaşamın gerçeklerini, ihtiyaçlarını dinin etkili olduğu skolastik dönemin koşullarına göre ayarlamaktan yüzlerce yıl uzaktadır. Dolayısıyla dinin, insanlığa ahlaki manada faydalı olacağı bir ''yeteneği veya kudreti'' kalmamıştır. 

4- Yurt savunmasında şehitlik ve gazilik gibi inançlara güvenmek, günümüzdeki savaşlar için yeter bir güç değildir. Bir toplum, inandığı dininden önce yurdunu, bağımsızlık ve özgürlüğünü savunma seviyesine yükselmemişse, çağımızın savunma, saldırma araçlarını ve bunları kullanma eğitimini yeterince alamamışsa, yalnız din gibi mistik inançların uyarıcı baskısıyla yenilgiye uğramaktan kurtulamaz. Ortadoğu'da Birleşik Arap Devletlerinin İsrail karşısındaki korkunç yenilgileri, bunun en yakın ve unutulmaz kanıtlarındandır. Tarihteki din görünümlü Haçlı Seferleri bile gerçek manada din savaşları değil, ulusların siyasal ve ekonomik egemenliklerinin mücadelesinden doğmuş çıkar savaşlarıdır.

5- Okullardaki din derslerinin amacı, dine karşı artan ilgisizliğin önüne geçmek ise, bunun çaresi küçücük çocuklara ne olduğunu anlamadıkları Arapça Kuran ezberletmek ve namaz kılmak ile abdest almayı öğretmek değildir. Bilgi ve zekaları gelişmiş olanlar, olumsuz telkinlerle değil, kendi akıl ve anlayışlarıyla din, inanç, Tanrı gibi kavramların gerçek anlamlarını bulabilir ve aydınlanmak için bu ihtiyaçlarını bilime başvurarak giderebilirler.

Bu ülkede okullarda din dersi altında verilen, insanlığın bugüne kadar biriktirdiği genel anlamda din bilgisi değil, bir dinin bir mezhebinin devlet eliyle yalan yanlış şekilde beyinlere zerk edilmesidir. İslam dininin Hanefi/Sünni mezhebinin ilk ve orta dereceli okullarda, devletin kontrolünde veya tarikat ve cemaatler aracılığıyla işletilen Kuran kurslarında ufacık çocukların beyinlerine propaganda edilmesidir.

Doğru ise, insanlığın bugüne kadar yaşadığı ve hala yaşamakta olduğu bütün din ve mezheplerin genel din bilgisi anlamında anlatılarak öğretilmesidir. Böyle bir dersin adı ise mutlaka din dersi olmak zorunda da değildir. Tarih dersinin bir bölümü olarak da eğitim-öğretim programına alınabilir. 

Kısacası din özel bir meseledir. Devletin hiçbir dinle hiçbir ilgisi olmamalıdır. Hiçbir cemaat veya tarikatın devletle uzaktan yakından bir ilgisi olmamalıdır. Herkes, herhangi bir dine inanmakta, hiçbir din tanımamakta, yani ateist veya deist, agnostik, panteist olmakta tamamen özgür olmalıdır. Böyle bir özgürlük de, anayasal güvence altına alınmalıdır.