Bazılarımız doğuştan farklıyızdır belki de. Tıp, bilim bununla ilgili doğuştan gelen anomaliler dışında karşı çıkıyor, en azından bilinen kadarıyla doğuştan birinin kötü ya da iyi olamayacağının altını çiziyor. Farklılıklarımız yaşadıklarımızdır daha çok. Ben'i öteki'nden ayıran özelliklerimiz deneyimlerimizdir çoğu zaman, geçtiğimiz yollardaki ayak izlerimizdir.   

"Aklıma, bazı kişilerin salt varolmaktan haz aldığını söylemek geldi (Walt Whitman: Yeter, sadece var ol! Sadece nefes al! Neşe! Neşe! Her şey sevinç içinde!) Varım. Başkaları olacağım der. Varımcılar hep kazançlı çıkar. Olacağımcılar şansızdır, hep bir dertleri vardır. Olacağımcılar kendilerini hep Varımcılara bir şeyler açıklamak zorunda hisseder, kendi davranışlarını aklarlar. Varımcılar onları bu açıklamaları yapmaya kışkırtır."

yagmurkral

Saul Bellow'un Yağmur Kral romanındaki kahramanı Henderson'u tarif etmek için sadece yukarıdaki alıntı bile yeterli olurdu. Henderson bir Olacağımcı'dır. Ne yapsa ne etse içindeki İstiyorum! İstiyorum! İstiyorum! sesini bastıramamaktadır. Modern hayatın bireye dayattığı yıkımın sonucudur belki de Henderson'un İstiyorum'u.

20. yüzyılda uygar dünyanın merkezinde yaşamaktadır Henderson. Aile geçmişinden dolayı varlıklıdır, toplum içinde de saygı gören bir soyludur. Artık 50'li yaşlarında, çocuklarını büyütmüş, iki de evlilik yapmıştır. Halen çok güzel ve genç bir kadınla birliktedir. Güce, kadınlara ulaşılabilir bir yerdedir. Fakat yine de Henderson mutsuzdur. Huzursuzluğu ölüm düşüncesinden dolayı da değildir. İstiyorum! istiyorum! İstiyorum! İçindeki dinmeyen bu ses...

SAUL-BELLOW

Henderson neyi istiyor peki? Çağımızda bize dayatıldığı gibi mesele salt para, güç ve tabii erkekler için kadın değilse. Henderson babasının ya da soyunun bıraktığı ayak izlerini takip etmek istemiyor artık. Böyle olmuş olsaydı sadece Varımcı olurdu belki de. Onun İstiyorum'u sadece kendi tırnaklarıyla inşa etme arzusunu taşıdığı bir anıt değil, en azından bahsi geçen anıtı modern yaşamın dayattığı bu güç ve para anıtından ibaret değil. Onun İstiyorum'u daha çok doğada, modern yaşamın dayattığı bu dayatmalardan uzakta varlığını sürdürüyor, şimdilik inandığı İstiyorum'u bu.

Henderson kendi ayak izlerini oluşturmak için sahip olduğu her şeyden vazgeçip doğaya kaçıyor. Saul Bellow kahramanını New York'tan Afrika'nın vahşi doğasına gönderirken bunun için yüzlerce sayfa yazıyor. Henderson ilkel insanın ilk ayak izlerinin peşinden giderken bunun hiç de düşündüğü gibi olmadığını görüyor. Kendi ayak izlerini oluşturmak öyle sanıldığı gibi basit değil. Varımcı'lar burada da iş üstündeler ve sayıları oldukça fazladır. Burada da güç ve kadınlar sahip olunabilen araç iken, bunun için bedel olarak ölmeyi de göze almanın gerekliğini fark eder. Modern yaşamın İstiyorum'u Ben'i öz kıyıma götürürken ilkel yaşamın İstiyorum'u ise Ben'i sevdiklerinin ellerinde boğdurarak varlığını sürdürmeye çalışır.

Sonuçta Henderson bu yolculukta özünü keşfedip kendi ayak izlerini oluşturmaya çabalarken ilkel toplulukların Ben'e yaptığı yıkımın modern yaşamdan hiç de geride kalır yanı olmadığını fark eder. Bu da bizi en başa götürür: Bazılarımız belki de doğuştan farklıyızdır.

Saul Bellow, Yağmur Kral, Çev: Osman Yener, İletişim Yayınları