49. gün bitmek üzere…

12 Eylül faşizminin yıldönümünde başlayan açlık grevleri ve ölüm oruçlarının başladığı günden bu yana 49 gün geçti.

Ölümlerin her an haberleşeceği, yüreklerin yanacağı, vicdanların sorgulanacağı, konunun tekrar tekrar enine boyuna tartışılacağı, fakat ölenlerin asla geri gelmeyeceği süreç adım adım yaklaşmaya devam etmekte.

Şunu çok net bilmek gerek; Hiçbir insan evladı inançları haricinde bir şey için haftalarca aç kalamaz ve ölümü göze almaz. Ortada bir inanç, yaşamını ortaya koyan bir düşünce ve bu düşünceyi savunan milyonlar var ise sorunu çözme erkine sahip unsurların bu hususta ciddi anlamda düşünmesi ve halkların barış ve huzur içinde yaşamını sürdüreceği projeler üretmesi ve ölümlerin yaşanmayacağı kararları alması gerekmekte.

Bugün ülkenin birçok kentinde kepenkler açılmadı, çocuklar okula gitmedi. Binlerce insan ülkenin birçok kentinde yaşanan süreç ve yaklaşmakta olan ölümlerin olmaması için haykırdı. ‘’Ölüm değil, çözüm!’’ çığlığı her yerde yüksek sesle dillendirildi ve dillendirilmeye devam ediyor.

Peki, cezaevlerindeki tutsakların talebi ne?

Bu halkın sokağa dökülmesine sebep olan, tutsakların ölümü göze almasına neden olan talep ne?

Kürt sorununun çözümü için devlet ve hükümet yetkililerinin gerekirse görüşürüz dediği ve süreç içerisinde görüşmeler de yaptığı PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması ve Anadil üzerindeki baskıların sonlandırılması.

Ortada karşılanması imkânsız bir talep yokken demokrasinin ileri olduğu, anayasanın yeniden yazılmaya çalışıldığı bir ülkede insanların ölmemesi için mücadele eden, demokratik haklarını kullanan tutsak yakınlarına, dostlarına, demokrasi güçlerine, aydınlara ve halka saldırmak çözüm mü?

Düşüncelerimiz ve dünya görüşümüz ne olursa olsun günden güne yaklaşmakta olan ölümlere karşı yaşamı savunmak bir insanlık görevidir.

Yaşanan süreçte yüksek sesle ‘Ölüm değil, çözüm!’ demek bu ülke halklarının barış ve kardeşlik içinde yaşamasına katkı sağlayacaktır.