Yeni bir durumla karsı karsıyayız. Salgın! Daha önce deneyimlemediğimiz bu durum hakkında birçok şey öğreniyoruz. Öğrenmek zorunda kalıyoruz, Korona salgını bazı kentleri esir almış durumda. Antakya, Ceyhan, Adana, Mersin, Ankara. Biz uzaktakiler yaşanan şeyin boyutunun farkında olamayabiliriz. Merak ve kaygı ile "kendine iyi bak" demekten öteye gidemiyoruz.

Ölüm hakikattir! Ve de insandan mühim bir şey yoktur bu dünyada. Antakya, Ceyhan ve Adana'dan art arda gelen tanıdık ölüm haberlerini hissizleşerek izliyoruz. Hissizleşmek olağanüstü zamanların insanlara verdiği bir ödül mü cezamı bilemedim.

Bu tur olağanüstü dönemlerde kolektif bir tutum ne kadar mümkün bilmiyorum. Özellikle Adana ve Ceyhan'dan aldığım haberlerde insanların geçmişte yasamadığı bir yalnızlık ile mücadele etmek zorunda kaldığı yönünde.

Yasadığımız bu günleri atlatma umudunu diri tutuyorum elbette, lakin yine sabaha doğru gelen başka bir ölüm haberi, korunaklı hissiz yaşamımızı alt üst etti.

Antakya'dan Vahit öldü.

Vahit bir güzel genç adamdı. Bu hayat ne denli doğru ve kendi bağlamında tutarlı yaşanabilirse Vahit öyle yasamıştır. Ne bir adim fazla ne bir adim az.

Ey insanlar bilin, gülümseyerek bir adam geçmiştir bu dünyadan, Naif, saygılı, genellikle sessiz ve yalnız attı adımlarını. Bir adam geçti bu dünyadan. İnsanı, çayı, şiiri, edebiyatı, yürümeyi çok sevdi. Kendi kişisel şartları zorlayarak bir bağlam kurdu. Bu bağlam üstünden hayata doğru yürüdü.

Ömrüne şahit olduğum bu adama değişik dönemlerde, değişik lakaplar taktim, Majakovskij Vahit, Gülümseyen adam, yürüyen adam,... Hepsi ve fazlası kendisiydi. Özel bir adamdı. Bu hayati yasamayı başarmıştı. Kendine has bir tutarlılık kurmuştu. İste bu yeterlilik bile selam çakılması gereken bir cabaydı.

Yazılarımı okuyan iki kişi var mı bilmiyorum, Tek kesin bildiğim, 1995 yılından bu yana yazdığım her şeyi okuyan bir arkadaşımdı. Bu dünyadan güzel, naif bir adam geçti. "Kus ölür, sen uçucu hatırla". Bizde, cay ile, şiir ile, yürüyen adamı hatırlayacağız.