PKK, Kandil'den yapılan açıklama ile eylemsizlik kararını bozduğunu ilan etti. Aslında uzun zamandır konuşulan ama kimsenin ihtimal vermediği bir karar bu. Siyaset koridorlarında hemen senaryolar yazılmaya, yeni roller dağıtılmaya başlandı bile. Kaldırılan eylemsizlik kararı, sadece bir politik enstrümanmış gibi seçim sonuçlarına yapacağı muhtemel etkiler, BDP ve MHP'yi nasıl güçlendireceğine dair tahminler yapılıyor. Oysa eylemsizlik kararının kaldırılması her şeyden önce insanla ilgili. Ateşkesi bozuyorum demek, çatışmaya devam etmek demek... Silahın miadının dolmadığının, silahın aramızda hâlâ bir seçenek olarak tutulmasının işareti. Öyle mi gerçekten? Silah bir seçenek mi?

<p><a rel="nofollow" href="http://www.kure.tv/haber/210-sesli-gazete/bejan-matur-olum-sarmali/283-Bolum/85487/&embeddedplayer=v1">Bejan Matur - Ölüm sarmalı</a></p>

Bana kalırsa bunun böyle olmadığının PKK bile farkında. Soğuk savaş dönemi paradigmasının değiştiğini görmüyor olamaz. Bir otoriteye başkaldırmak için tek güç olarak silaha sarılmanın günümüzde artık işe yaramadığını onlar da biliyor.

Ama her bahar yaşanan tekerrür ediyor. Tam otuz yıldır devam eden bir kısır döngü bu. 'Eller tetikten çekilsin' isteyenlerin çabası yeni bir siyasetin zeminini oluşturmaya yetmiyor ne yazık ki. Başka bir zemin için sebepler hiç az değilken, karşılıklı güvensizlik girdabında herkes bildiğini okuyor. Silahtan başka yol görmeyen PKK'ya, devlet bildiği ezberlerle yaklaşıyor. Devletin yenilenme çabası içinde olan diğer yüzü ise özellikle bu meselede çok yavaş. Daha doğrusu yeni olan, eski zemine ekleniyor. Siyasetteki zeminin ve niyetlerin uyuşmazlığının faturasını bu ülkenin insanı ödemiş kimin umurunda. Üstelik sadece malıyla değil, canıyla da.

O halde samimiyetle şu soruyu soralım; insanı siyasal mekanizmanın bir parçası haline getiren bu anlayışa, hem devletin güvenlik konseptine hem de PKK'nın şiddetine dur diyemeyecek miyiz? Bu soru ancak yeni bir siyasi zeminde cevabını bulabilir.

Dünyada paradigmaların değiştiğini görmek için uzağa gitmek gerekmiyor. Ortadoğu'da bunun işaretleri fazlasıyla var. Tüm Ortadoğu'da uyanan toplumsal bilinç, çağın nabzını gösteriyor. Tarihi belirleyecek olanlar, bu yenilenmeye ayak uyduranlar. Eski yöntemlerden şaşmayanlar ise kaçınılmaz olarak tarihin dışına düşecekler.

Bütün bu gelişmeleri okuyamayan körlük bu baharda da kapımızı yokluyor. Kürt meselesinde başından bu yana şiddeti seçen PKK, seçtiği yöntemi kendi kitlesini koruyabilmenin belli ki tek çaresi görüyor. Seçim öncesi görünür olmanın şartı silah ona göre. Şiddeti bir yöntem olarak odağına alan siyasetin başka alternatifinin olmayışı ise hepimizi ilgilendiren büyük bir handikap.

Bunu en iyi acıyı somut olarak yaşayanlar bilir. O insanların yansıttığı derin bir psikolojik vakum var bu toplumda. Ölen her insan geride incinmiş, yaralı bir aile bırakıyor. Bu iki taraf için de böyle. PKK'ya katılan her gencin geride bıraktığı onlarca yakını, ideallerini paylaşmasalar bile onun anısına saygıdan PKK'nın yakınında hizalanıyorlar. Tıpkı şehit asker yakınlarının kaybettikleri insanın anısına bağlılıktan PKK'ya dair geniş bir antipati halesi oluşturması gibi. Bu bir sarmal. Ölüm sarmalı. Yaşanan şiddet, bir duygusal anafor oluşturarak toplumu karşılıklı kilitliyor. Nasıl çözülecek bu düğüm? Bu sarmal nasıl nihayet bulacak?

Şunu gocunmadan kabul edelim; Türkiye siyasetinin, 2011 yılında bile insan hayatını ilgilendiren bir meseleyi politik malzeme olarak görmesinde hepimizin payı var. Yarın sönecek hayatlarda, dökülecek her damla kanda hepimizin duyarsızlığının, klişelerinin katkısı var.

Bunun doğruluğunu test etmek de zannedildiği kadar zor değil. Yeter ki kendimize şu soruyu soralım; silahı susturmak için ne yaptık? Sadece suçlamak ve savunma pozisyonuna geçmek dışında ne? Silahın oluşturduğu felsefeyi, şiddetin yarattığı kalıpları reddetmek için nasıl bir yöntem izledik?

Siyaset her şeyden önce yaşatma sanatıdır. Sorunlara çözüm bulma arayışıdır. Kapanmış kapıları açma sanatıdır siyaset. Ve göründüğünün tersine hantal değildir. Yeryüzünün bu hareketli coğrafyasında silkinen, kendine gelen toplumsal dinamiklerin yön verdiği yeni siyasetin Kürt sorununa daha cesaretle yaklaşmasını diliyor insan. Kendi toplumuna güvenen Türk, Kürt siyasetçiler hayal ediyor.