2010’da narkotik polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra işkence görüp tehdit edilen Onur Yaser Can’ın intihara sürüklenmesiyle ilgili bilirkişi ve dört polisin yargılandığı davanın üçüncü duruşması görüldü.

Tanıkların da dinlendiği duruşma 7 Nisan’a ertelendi. Can ailesi avukatlarının yaptığı ‘işkenceye suç duyurusu’ talebi reddedildi.

Çağlayan Adliyesi 41’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, meslekten ihraç edilen başkomiser Hakan Aydın, polis memurları Yunus Başay, Muhammet Ongun, Onur Ülker ve bilirkişi Zafer Kökdemir, ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’den yargılanıyor.

Sanık polis amiri Hakan Aydın, Yunus Başay ve Onur Ülker duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistem (SEGBİS) yoluyla katıldı. Sanık Muhammet Ongun ise duruşmaya katılmadı.

‘AİLEME VE ARKADAŞLARIMA BİR ŞEY YAPARLAR DİYE KORKUYORUM’

Onur Yaser Can’ın üniversiteden arkadaşı olan Bahattin Burak Acil tanıklık yaptığı mahkemede o dönem iki üç kere buluştuklarını söyledi: “Gergindi, takip edildiğini söylüyordu. Karaköy’de yıkılmış balıkçıların orda buluştuk. Her görüşmede bakışları çaresiz ve yardım dileyen şekildeydi. Takip edildiğini ve muhbir yapılmaya zorlandığını söylüyordu.”

Can’ın ODTÜ’den arkadaşlarından Selda Taşkın olayların yaşandığı dönemde İstanbul’da bir etkinlikte görüştüklerini söyledi: “Hiç tanıdığım gibi değildi, çok aktif, neşeli, hayat dolu bir insandı. Belki bana anlatmak isteyebileceğini düşünerek ne olduğunu sordum. Harbiye’de uyuşturucu alırken yakalanıp emniyette aşağılandığını, kötü davranıldığını, çıplak arama yapıldığını söyledi. Moralini bozmaması gerektiğini söyledim. İkinci kez tekrar çağrıldığını, ifadesinde olmayan şeylerin ifadesi olduğunu söylemişler, Yaser itiraz edince ‘Ama bak bu senin imzan’ demişler. Ben de güçlü olması gerektiğini söyleyince ‘Aileme ve arkadaşlarıma bi şey yaparlar diye korkuyorum’ dedi.”

Arkadaşı Aziz Köse Can’ın her duruşmaya çağrıldığında gitmeden önce yaşadığı kaygı ve korkunun çok güçlü olduğunu söyledi: “Hayat dolu bir insandı. Yakalandığı gece her şey değişti. Karakoldan döndükten sonra olayı anlattı. Yan taraftan gelen sesler, soyunması, kötü muamele Yaser’i şoka sokmuştu. Yaser şoku atlatamadı.”

‘TEHDİT, BASKI, FİZİKİ TAKİP’

Kardeşi Ezgi Can şunları dedi: “Burada yapılan evrakta sahtecilik suçu, işkence ve kötü muamele suçlarını gizlemeye araç, baskı ve tehditle intihara sürükleme suçunun da işlevi haline gelmiştir. Ve burada aslında üç aşamalı bir suç zinciri söz konusu. Önce yakalandığı gün kendisine uygulanan işkence, aşağılayıcı ve kötü muamele içerikli sorgulama ki bununla ilgili de tanıkların hepsinin ifadelerini dinlediniz. Hepsi ağız birliğiyle çırılçıplak aramadan, aşağılayıcı ve onur kırıcı muamelelerden bahsediyor.

Ardından, Hakan Aydın’ın işkence olayından kendisini sıyırmak ve Yaser’e yapılan bütün tahkikat işlemlerini başka bir ekibin üzerine yıkma ve operasyona yönelik işlerine yarayacak bilgileri eklemek üzere Yaser’in evraklarında yapılması emrini verdiği evrakta sahtecilik suçu. Ve sonrasındaki 15-20 günlük süreçte de bu sahte evraklara dayanarak devam eden tehdit, baskı, fiziki takip aracılığıyla intihara sürüklemesi suçu var.

Abimi hukuksuz bir şekilde takip ettiğini bildiğimiz polis memuru Şükrü Velioğlu, sahte evraklarda imzası olan eski şube müdürü Cengiz Malbeleği, şube müdür yardımcısı Serdar Şahin ve bize eksik kamera kayıtları yollayarak suçu gizleyen ve görevini ihmal eden yine şube müdürü Mahir Çakallı hakkında mahkemenizin işkence, aşağılayıcı ve onur kırıcı kötü muamele ve intihara sürükleme resmi evrakta sahtecilik, resmi belgeyi bozma ve yok etme, delil karartma ile ilgili suç duyurusunda bulunması gerekir.”

Can ailesinin avukatı Çınar Aksoy sanıkların mahkemede hazır olmamasına tepki gösterdi: “Bu zincirleme suçların mağduru olarak Ezgi Sevgi Can Fransa’dan kalkıp geliyor, sanıklar SEGBİS’le katılıyor, ses açılmıyor, kayıt olmuyor, ‘Fotoğraflar benim mi emin değilim’ diyor. Dolayısıyla sanıkların mutlaka celsede hazır bulunmasını talep ediyoruz.”

Mahkeme, duruşmaya katılmayan polis memuru Muhammet Ongun için bir sonraki duruşmada zorla getirme kararı verdi.

NE OLMUŞTU?

Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010’da, narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. İfadesi alınırken ne ailesine ne de avukata haber verildi. 

İfade tutanakları da imzalatılmayan Onur Yaser Can, doktor muayenesine götürüldüğünde polisler onu doktorla yalnız bırakmadı. Serbest bırakıldıktan bir gün sonra yeniden emniyete çağrıldı. Polisler, daha önce düzenlenen ifade tutanakları iptal etti ve Can’ın aleyhinde ifadeler içeren yeni ifade ve tutanaklar imzalattı.
Can, ifadeleri alabilmek için avukatla birlikte başvuruda bulunduysa da emniyet bu talebe olumlu yanıt vermedi. İmzası eksik olduğu gerekçesiyle emniyete tekrar çağrıldı. Emniyete gitmesi gereken günün akşamı yaşamına son verdi. 

Onur Yaser Can, mektubunda çırılçıplak soyularak dövüldüğünü, kendisine polise yalvaran gençlerin sesleri dinletilerek muhbirlik yapmasının istendiğini anlatıyordu.

Can’ın ölümünden sonra anne Hatice Can da 2014 yılında oğlu gibi yaşamına son verdi, baba Mevlüt Can da sağlık sorunları sebebiyle 2019’da yaşamını yitirdi. Aileden geriye yalnızca Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can kaldı.

Onur Yaser Can’ı intihara sürükleyen olay nedeniyle iki polis hakkında takipsizlik kararı verilmişti. İki polisin yalnızca resmi belgede sahtecilikten altı yıl beş ay hapsine hükmedilmişti.

Mahkeme, bu kararla birlikte, işkence evrakını değiştiren beş polisle ilgili suç duyurusunda bulunmuşsa da valilik polislerin soruşturulmasına izin vermemişti. Can ailesinin avukatının karara itiraz etmesi üzerine istinaf mahkemesi talebi kabul etti ve 11 yıl sonra polislerin yargılanmasının yolunu açtı. 

İstanbul başsavcılığı da, Can’ın gözaltına alınması sırasında görev yapan, ölümünün ardından belgeleri değiştiren dört polis ve bu konudaki belgeleri yok etmekle suçlanan bilirkişi hakkında iddianame düzenledi. İddianamede, şüpheli polislerin Onur Yaser Can’ın gözaltına alınması ve salıverilmesi ile ilgili belgelerde değişiklik yaptıklarının saptandığı, bilirkişinin de imaj kayıtlarını yok ederek aynı suçu işlediği belirtildi.

Dört polis ve bir bilirkişinin ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği’, ‘resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından cezalandırılması talep ediliyor.
Kaynak: Diken