Devlet, bir toplumda silah kullanma yetkisine sahip tek örgüttür.

Toplumlar, devlete böyle bir yetki verirken, bu yetkinin nasıl facialara sebep olabileceğini de fark ettiklerinden, hem ulusal düzeyde, hem uluslararası düzeyde bu yetkinin kullanılışını kurallara bağlamışlar.

Bu kurallara uymadığı zaman devlet suç işler.

Bizde “devlet ne yaparsa yapsın asla suç olmaz” inancı pekiştiğinden yıllarca devlet görevlileri keyiflerince davranmışlar, şimdi yavaş yavaş “hukukun” sadece millet için değil, devlet için de olduğunu epeyce şaşırarak öğreniyorlar.

Biz de ülkenin nerelerden geçtiğini görüyoruz.

Jandarma, Mutki’de bulunan toplu mezardan çıkarılan insanları kendisinin öldürdüğünü kabul etti.


“PKK’lılarla çatıştık, öldürdük, gömdük”
diye özetlenebilecek bir açıklama bu.

Devlet, öldürdüğü her insanı niye öldürdüğünü, öldürdüğü zaman açıklamakla yükümlü.

Öldürdüklerini bir kuyu açıp içine gömemezsin.

Onların kim olduğunu, niye öldürüldüğünü, nasıl öldürüldüğünü, olaydan hemen sonra öğrendiğinde toplum bunu sorgulayabilir, hukuk gerekeni yapabilir.

Aksi takdirde, Mutki’de olduğu gibi toplum ve hukuk kuşkulu bir belirsizlikle karşılaşır.

Ya öldürülenler PKK’lı değillerse, ya çatışmada öldürülmedilerse.

Bunu kim bilebilecek?

Hukuk, bizim toplumun sandığından daha ciddi bir iştir.

Çok somut ve net ölçüleri vardır.

Öldürülüp bir kuyuya gömülen ve “PKK’lı olduğu iddia edilen” insanlar “suçlu” oldukları için mi öldürüldüler?

Eğer, onlar devlet kuvvetlerine silah çekip çatışmaya giren “suçlu vatandaşlarsa”, bu ölümlerin savcılara ve ölenlerin ailelerine bildirilmesi gerekir.

Eğer onlar, devletin savaştığı düşmanlarsa, o zaman Cenevre Antlaşmalarına uyulması gerekir.

Suçluyu öldürmenin de, düşmanı öldürmenin de kuralları var çünkü.


“Çatıştık, öldürdük, gömdük”
anlayışıyla bir devlet yönetilemez.

Unutmayın ki Güneydoğu’daki birçok başka kuyudan da JİTEM’in öldürdüğü insanların cesetleri çıkıyor.

Faili meçhul cinayetlere kurban giden insanların bulunduğu bir bölgede devlet “hukukun kurallarına” uymadığında, devletin meşru gücüyle gayrımeşru gücü birbirine karışır.

Ulusal ve uluslararası hukuk, suçlunun da düşmanın da bir “insan” olduğu gerçeğinden hareket eder, suçlunun ve düşmanın ayrı ayrı hakları olduğunu net bir şekilde belirler ve her ölümün “meşru” nedenlerinin açıklanmasını ister.

Devletin içinde “gayrımeşru” güçleri de barındırdığı bir dönemden geçtik, şimdi o gayrımeşru güçlerin suçları tek tek yargıya geliyor, ortada bir kayıt, bir soruşturma olmadan hangi “ölümün” meşru nedenlerle, hangilerinin gayrımeşru nedenlerle olduğunu kim saptayacak?

Bunu saptamadığınızda, o bölgede yaşayan her Kürt öldürülebileceğinden, bir kuyuya atılabileceğinden endişe eder.

Zaten yıllarca da bu korkuyla yaşadı o insanlar.

Zaten bu yüzden bugün bile devlete güvenmiyorlar.

Güneydoğu’da PKK örgütünün bulunması, devletin hukukun dışına çıkmasına cevaz vermez, devleti devlet yapan hukuktur çünkü, hukuk olmadığında devlet de bir silahlı çeteye döner.

Sadece şu Mutki olayı bile bizim devletin, devlet anlayışından ve ciddiyetinden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor, hukuku ne kadar küçümsediğini ortaya çıkarıyor, kendi içinde çeteleşmeye meyyal yapılar bulunduğunu kanıtlıyor.

AKP iktidarında, bu hukuksuz yapıların ilk kez ciddiyetle üstüne gidildi.

Üstelik, muhalefet buna yardımcı olmadığı, hatta karşı çıktığı halde.

Bizim bu konuda AKP’ye eleştirimiz, hukukun uygulanmasını sağlam yasalara bağlı bir sistem haline getirmekte ağırdan alması, hukuku kalıcı bir düzene çevirmekte yavaş hareket etmesi.

Onun için “askerî vesayete” asla izin verilememesini istiyoruz, onun için askerî vesayete alanlar açan yasaları eleştiriyoruz.

O askerî vesayet olmasaydı Jandarma, “öldürdüm, gömdüm” diyebilir miydi?

Yeryüzünün herhangi bir ülkesinde “öldürdüm, gömdüm” türünden bir hukuk var mı?

Devlet hukuk kurallarından bağımsız silah kullanabilir mi?

Türkiye, devleti hukukun içine çekmeye çalıştığımız bir dönemi yaşıyor, bunun için de hukukun her alanda ve daima uygulanmasına ihtiyaç var, hukukun somut koşullarına aykırı bir şekilde insanları suçlayamazsınız, insanları cezalandıramazsınız, insanları öldüremezsiniz.

Bu konuda tek istisna bile devleti devlet olmaktan çıkarır, herkesi devletin ezici baskısının tehdidi altında bırakır.

Kendi geleceğimize, devletimize, toplumumuza sahip çıkabilmek için önce Mutki’de bulunanlara sahip çıkmamız gerektiğini anlamamız gerekiyor, nefretin kökleştiği, hukuksuzluğun bir tür bağımlılık yarattığı bir ülkede bu zor ama bu olmadan da ne toplum olunuyor, ne de devlet.