Gazeteci değil, iletişim uzmanıyım. Ancak Web1 döneminden beri internet ile birlikte değişen gazetecilik pratiklerini yakından takip ediyorum. 20 yıldır blog yazıyorum ve çeşitli internet mecralarında yazılar yayınlıyorum. Son yıllarda ise genç gazetecilere dijital araçları nasıl yetkin bir şekilde kullanabileceklerine yönelik “Dijital Gazetecilik” eğitimleri veriyorum.

Geçen hafta Nevşin Mengü’nün kişisel Instagram hesabından yaptığı bir ürün tanıtımını[1], Faruk Bildirici'nin Twitter’dan eleştirmesi[2] üzerine çıkan gazetecilik ile ilgili tartışmayı ilgiyle izliyorum. Şu ana kadar bazı kıdemli gazeteciler ve akademisyenler de görüş bildirdiler. Çoğunluğu da Mengü’yü reklam yapmakla ve gazeteciliğin ilkelerini çiğnemekle itham ettiler.[3]

Bana göre bu tartışma gazetecilik ile reklam ilişkisi sınırlarını aşıyor. Çünkü dijital çağda gazeteci ve gazetecilikle ilgili temel konuları gündeme getiriyor: Dijital çağda gazeteci kimdir? Gazetecilik nedir? Gazetecilerin imtiyazları ve sınırlılıkları neler olmalıdır?

Geçtiğimiz yıllarda bu konuyla ilgili yazdığım bir yazıdaki[4] örneği burada tekrarlamak isterim. 2006 yılında ABD’de sürdürülen bir federal soruşturmada, The New York Times muhabiri Judith Miller kaynaklarını açıklamayı reddettiği için 85 gün hapis cezasına çarptırıldı. Haber kaynaklarının kendilerinin açıklama yapmasının ardından serbest bırakıldı. Ancak olay büyük bir toplumsal tartışmaya dönüştü ve gazetecilerin kaynaklarını açıklamak zorunda bırakılmaması için yeni bir kanun tasarısı hazırlanmaya başlandı. O güne kadar ABD’de gazetecilerin kaynaklarını açıklama zorunluluğu 50 eyaletten sadece birinde vardı ancak eyaletler-üstü federal soruşturmalar için federal bir koruyucu kanuna ihtiyaç duyuldu. Kanun çalışmaları sırasında ‘küçük’ teknik bir soru tüm çalışmayı zora soktu: Gazeteci kimdir?

Oxford İngilizce Sözlüğündeki tanıma göre gazeteci, “gazeteler ya da dergiler için yazı yazan ya da radyo veya TV’de yayınlanmak üzere haber hazırlayan kişi”dir. Yani gazeteciler yayıncılar için çalışmadıkları sürece gazeteci değil, yayıncılar da üretim araçlarına (gazete, radyo, TV) sahip değillerse yayıncı değillerdir. Bu tanım internet öncesi dönem için geçerliydi çünkü, yayıncılık pahalı bir işti, yayıncılık yapan kurumları ve bu kurumlar için çalışan insanları belirlemek kolaydı. Peki internetle birlikte herkesin yayıncı olabildiği ve yayınladığı her içeriği dünyadaki herkesle buluşturabildiği bir dönemde bu tanım ne kadar geçerli?

Wikipedia’daki tanım bugün için biraz daha geçerli: “Gazeteci, gazetecilik mesleğini icra eden; güncel olaylar, akımlar, konular ve kişiler hakkında bilgi toplayıp, olabildiğince tarafsız bir şekilde yayımlamaya gayret gösteren kişidir.”

Herkes yayıncı olabilirse, herkes gazeteci de olabilir mi? Örneğin bir blog yazarı kendini gazeteci olarak göremez mi? Eğer görebilirse gazetecilerin sahip olduğu bazı imtiyazlardan (örneğin kaynağını açıklamama) yararlanabilir mi? Geleneksel gazetecilerin bağlı olduğu ilke ve sınırlılıklar onun için de geçerli midir? Eğer blog yazarlarına gazeteci diyemiyorsak, herhangi bir medya kurumuna bağlı çalışmadan, kendi çevrimiçi platformu (Blog, Vblog, Youtube Kanalı, Spotify Kanalı vb.) üzerinden gazetecilik yapan binlerce insanı nasıl tanımlayacağız? Devletin ‘basın kartı’ verdiği insanları mı gazeteci kabul edeceğiz yoksa gazetecilik bölümünden mezun olanları mı? Bunlara sahip olmayan ancak çok parlak gazetecilik başarılarına sahip insanlara ne diyeceğiz? Belki de gazetecilik ilkelerine göre haber yapan kişilere gazeteci demeliyiz, ancak o zaman da buna kim ya da kimler karar verecek ya da bu ilkelerin çiğnendiğini nasıl anlayacağız?

Açıkçası bu soruların günümüzde basit bir yanıtı yok. Dijital tüm meslekleri olduğu gibi gazeteciliği de dönüştürüyor. Herkesin yayıncı olabildiği bir çağda herkes gazeteci de olabilir. Gazetecilik bir girişim olarak görülebilir ve giderek atomize olabilir. Ancak bu durumda gazeteciliğin imtiyazlarından kimlerin faydalanabileceği ya da gazetecilerin sınırlılıklarının kimler için geçerli olduğu sorusu da cevapsız kalıyor.

Gazeteci Reklam Yapabilir mi

Nevşin Mengü konusuna dönersek, Mengü kendini ‘mecra’ olarak tanımlıyor (herhalde yayıncı demek istiyor çünkü mecra Youtube, Spotify vb. platformlar aslında) ve artık patronun olmadığı ve maaş almadığı için kendi gelir kaynaklarını yaratmak zorunda olduğunun altını çiziyor. Youtube yayıncılığının videoların içinde gösterilen reklamlar ve izleyicilerin Katıl sistemi üzerinden kitlesel fonlama sağlayarak yayıncıyı finansal olarak desteklediği gelir kaynakları var. Ancak bunlar bir gazeteciye ve onun daha nitelikli yayın yapabilmek için birlikte çalışmak zorunda olduğu insanlara yeterince gelir sağlamayabilir. Hatta popüler (ya da fenomen) olanlar dışındakiler için bu gelirler son derece düşüktür. Bu durumda gazetecilerin ek gelir kaynakları arayışına girmesi anlaşılabilir. Peki bu Nevşin Mengü’nün Instagram hesabından ürün tanıtımı yapmasını gerektirir mi? Eğer yapacaksa bunu hangi sınırlılıklar içinde yapmalı? Gazeteci yaşadığı ülkenin standartlarında insani refah seviyesinde yaşamayı kabul etmeli mi, yoksa bir girişimci gibi her zaman daha çok para kazanmayı mı hedeflemeli?

Geleneksel gazetecilikte gazeteci ile şirketler arasındaki ilişkinin gazetecilik pratiğine zarar vereceği çok açık bir gerçekliktir. Tartışmaya Mengü’yü eleştirerek katılan Ümit Kıvanç’ın yazısında[5] verdiği örnek üzerinden düşünürsek; gazeteci bir tanıtım vasıtası ile Migros’tan gelir elde ederse, Migros işçilerinin grevi ile ilgili bir haberi nasıl yapacaktır, ya da haberi aktarırken ne kadar tarafsız olabilecektir soruları önemli. Elbette kendine gazeteci diyen insanların belirli gazetecilik ilkeleri ile sınırlanmaları gereklidir, peki bunu günümüz gazetecilik pratikleri ile nasıl örtüştürebiliriz?

Bunlar benim kolaylıkla cevaplayabileceğim sorular değil. Ancak dikkat çekmek istediğim dijital çağda gazetecilik, gazeteciliğin gelir kaynakları, gazeteci-reklam ilişkisi gibi meselelerin konunun muhatapları olan kişiler, gazeteciler, akademisyenler ve ilgili sivil toplum kuruluşları tarafından gündemleştirilmesi ve daha sistematik tartışılması gerekliliği. Geleneksel gazetecilik ilkelerini tavizsiz savunmanın bir anlamı yok. Ülkemizde geçmişteki ana akım gazeteciliğin de bu ilkeler çerçevesinde yapıldığı söylenemez. (TV’deki reklamlarda oynayan gazeteciler görmedik mi?) Dolayısıyla ortada günümüz gazeteciliğini ilkesel olarak şekillendiren sağlam bir gelenek de yok zaten. Bununla birlikte internet üzerinden haber yayıncılığının da belirli ilkeleri ve sınırları olması gerektiğine kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum. İşin üzücü tarafı ülkedeki okumuş yazmış kesiminin bile böylesi önemli konuları bir polemik/kavga üslubuyla tartışması. Tarafların hemen kamplaşması ve birbirlerini aşağılaması. Halbuki bu verimli tartışma alanı, gerek gazetecilerin gerekse meslek örgütlerinin ve sivil toplumun katılımıyla yeni açılımlar yaratabilir ve belirli ilkelerde uzlaşılması ile sonuçlanabilir. Bunu yaparken de gazeteciliği günümüzün “girişimcilik” ruhu ile yorumlamakla, geçmişin gerçekliği içine sıkıştırmak arasında gri alanlarda gezinilebilir. Kaldı ki bugün bile bu gri alanlar özerkliğini koruyor. Örneğin Nevşin Mengü Instagram hesabında bir besin katkısı yerine bir kitabı ya da bir konseri tanıtsaydı, muhtemelen Faruk Bildirici böyle bir tweet atmayacaktı. Halbuki bir kitap ya da bir konser de bir besin katkısı kadar ticari bir metadır. Yoksa öyle değil mi?