Ipsos Araştırma'nın 30 ülkede yaptığı anket, yeni tip Koronavirüs (Covid-19) pandemisi sürecinde ruh sağlığı en kötüye giden ülkenin Türkiye olduğunu ve pandeminin bitişi konusunda yaşanan umutsuzluğu ortaya koydu. Söz konusu anketi değerlendiren Psikiyatrist ve psikoterapist Agah Aydın, pandemi sürecinde yaşananları anlamlandırabilmek için doğru haber alabilmenin önemine dikkat çekerek "Bilinen felaketler insanı o kadar etkilemez. Ne olacağını bilebilmemiz için enstrümanlar elimizden alınmış, huzurlu değiliz" yorumunu yaptı. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır da Türkiye'deki ekonomik ve politik atmosfere dikkat çekerek, "Geçim riskinin, can riskiyle bir arada yaşanıyor olmasının etkisi büyük. İnsanlarda 'Kaderimizle baş başayız. Kimse bize yardım etmeyecek' algısı oluşmaya başladı" dedi. 

30 ülke genelinde yapılan Ipsos anketi, Koronavirüs salgınının ruh sağlığına etkilerini inceledi. Türkiye’de ankete katılanların yüzde 61’i pandemi başlangıcıyla anketin gerçekleştirdiği tarih (19 Şubat 2021 ila 5 Mart 2021) arasında duygusal ve akıl sağlıklarının daha kötüye gittiğini belirtti. 2021 yılının ilk ayları ile kıyaslandığında da, Türkiye yine ruh sağlığının kötüye gittiğini söyleyenlerin en yüksek olduğu ülke oldu. 

1YILDA YAŞANAN DUYGUSAL DEĞİŞİM

Ankette, pandeminin başlangıcından itibaren bir yılda duygusal olarak ve akıl sağlığı açısından nasıl etkilenildiği soruldu. 

Türkiye’de ise ankete katılanların yüzde 61’i, duygusal ve akıl sağlığı açısından pandeminin başlangıcı olan bir yıl öncesine göre, daha kötüye gittiğini söyledi. Böylece, Türkiye, 30 ülke arasında birinci sırada yer alarak, akıl sağlığı en kötüye giden ülke olurken, yüzde 45 ortalamasının ise epey üzerinde kaldı. 

Öte yandan, Türkiye’de katılımcıların yüzde 24’ü, ruh sağlığında bir değişikliğin olmadığını söylerken, yüzde 15’i ise, daha iyiye gittiğini söyledi. 

T24 yazarlarından Gözde Yel ve Melis Karaca Ipsos Araştırmanın sonuçlarını Psikiyatrist Agah Aydın ve Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır ile konuştu.

PSİKİYATRİST AGAH AYDIN: TÜRKİYE'DE SALGIN ' GÖRÜNÜR MUĞLAK' KONUMUNDA; RAHAT DEĞİLİZ, HUZURLU DEĞİLİZ 

Psikiyatrist ve psikoterapist Agah Aydın, Ipsos anketinde ruh sağlığının kötüye gittiğini söyleyenlerin en fazla olduğu ülkenin Türkiye olmasının kendisi için şaşırtıcı olmadığını söyledi. Aydın, Türkiye’de pandeminin ruh sağlığına olumsuz etkisini şu sözlerle değerlendirdi:

“İnsanı rahatlatan ya da üzen şey, depresyona sokan, kaygılandıran aslında yaşadıklarının zorluğu değildir. Ne yaşadığını anlayıp anlayamadığına göre belirlenir. Bir insan, ne yaşadığını anlamıyorsa depresif olur, kaygılı olur, panik ataklar geçirir. Bu bireysel düzeyde de böyle, toplumsal düzeyde de.”

'NE YAŞADIĞIMIZI NASIL ANLAYACAĞIZ BİZ?' 

Aydın, pandemi boyunca neler olup bittiğini, salgının Türkiye ve tüm dünyaya etkisini anlayabilmek için doğru haber almanın toplumsal ruh sağlığı için önemli olduğunun altını çizdi. “Basın özgürlüğünün, fikir hürriyetinin olmadığı yerlerde kendini ifade etme araçlarının olmadığı yerlerde, kaçınılmaz olarak kaygı, korku, depresyon, fobiler olur” diyen Aydın, “Bir toplumun ne yaşadığını anlamamızı sağlayan şey, gazetecilerin bize ne yaşadığımızı anlatmasıdır. Ne yaşadığımızı nasıl anlayacağız biz? Araştıran birinin bize bunu sembolize etmesi gerekiyor.” diye devam etti. 

 'EKONOMİK VE SİYASİ GÜNDEM DAHA DEPRESİF BİR TOPLUM YARATIYOR' 

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar, siyasi gündem, Koronavirüs salgını ve gelecek kaygılarının gençler üzerindeki etkisinin “daha depresif, daha kaygılı, daha umutsuz bir ruh haline sahip” toplum yarattığını söyleyen Aydın, “Gençler kendilerine giydirilen elbiseden kurtulduklarında durum değişebilir. Şu anki durumda, gençler göç etmeyi düşünüyor. Bir insan değer görmediği, görülmediği, yaptıklarının anlamlandırılmadığı bir yerden kaçıp gitmek ister. Binlerce insan bırakıp gitmeye çalışıyor.” dedi. 

'TÜRKİYE'DE KORONAVİRÜS KAYIPLARI İÇİN YAS İLAN EDİLMELİYDİ'

Psikiyatrist Aydın için Koronavirüs salgınının toplum üzerindeki en ağır etkilerinden biri kayıplarla yüzleşememek oldu. Aydın, “İnsanı yaralayan şey kayıpları değildir. Neyi kaybettiğini bilmemesi ve kaybettiklerinin diğerleri tarafından anlamlandırılmamasıdır. Yanı yas tutamamaktır” dedi.

Türkiye’de 40 binden fazla insanın Koronavirüs nedeniyle hayatını kaybettiğini hatırlatan Aydın, şöyle devam etti:

“Binlerce kişinin ölmesi ne demektir? Hepimizin tanıdığı, akrabası ya da yakını olan biri ölmüş olabilir. Yas, anıt dikerek veya anma töreni yapılarak sembolize edilmek zorundadır. Eğer yas ilan etmezseniz, insanların kayıplarını görmezden gelirseniz bazıları gidip kongre düzenler, bazıları Bodrum’da denize girer, bazıları salgını yok sayar. Oysa yas, hepimizi utandırır, sorumluluk hissi verir. Ötekilerin kaybını görmezden gelirseniz onlar da size saygı göstermeyecektir. Şu an toplumda sessizlik hâkim olabilir ancak gelecekte yasına ortak olmadığınız insanlar karşınıza çıkar. Bu bireysel düzeyde de böyledir. Kendi kayıplarınızın yasını tutmadığınızda yıllar sonra farklı şekillerde karşınıza çıkar. Çok sayıda ülke yası sembolize etti. Almanlar anma töreni düzenledi. İngilizler meclislerinin önüne anma duvarları, anıtlar yaptılar. Kazanma, en iyi olmak, en öne geçmeye odaklanmış bozmuş ülkelerde bu yapılmadı.” 

KONDA GENEL MÜDÜRÜ BEKİR AĞIRDIR: GEÇİM RİSKİ, CAN RİSKİYLE BİR ARADA YAŞANIYOR 

Araştırma sonuçlarını Türkiye’deki ekonomik ve siyasi atmosfer üzerinden değerlendiren KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, KONDA’nın yaptığı araştırmalarda, pandemiden beri Türkiye’de insanların 3’te 2’sinin ‘dünya depresyon indeksi’ne göre depresyon seviyesinde olduğunu söyledi.

Pandemi dönemindeki depresyon seviyesinde ekonomik ve siyasal sorumluluğun da doğrudan etkili olduğunun altını çizen Ağrdır, “Mesela Türkiye için sadece pandemiden ibaret değil. Çünkü pandemiden 4 sene önce başlamış, 2017’den beri süren çok derin bir ekonomik buhran, işsizlik ve enflasyon gibi problemleri var ülkenin. Çalışma hayatına dahil olan kesimin neredeyse dört biri işsiz. Dolayısıyla bunun ürettiği geçim riskinin, can riskiyle bir arada yaşanıyor olmasının etkisi var” diye konuştu. 

'KADERİMİZLE BAŞBAŞAYIZ, KİMSE BİZE YARDIM ETMEYECEK FİKRİ OLUŞMAYA BAŞLADI' 

Pandemi sürecindeki politik yönün psikolojiye etkilerini de değerlendiren Ağırdır, “İnsanlar giderek özellikle Mayıs-Haziran 2020’den itibaren iktidarın söylediği sayılara, kamunun açıklamalarına güvenmemeye başladı. Her ay ölçüyoruz, çok ciddi biçimde yükseldi. Pandeminin yönetilemiyor olduğu gibi bir algı oluşmaya başladı insanlarda. İnsanlarda, ‘kaderimizle baş başayız, kimse bize yardım etmeyecek’ fikri oluşmaya başladı” değerlendirmesini yaptı.

KONDA’nın Ocak ayındaki “2021 beklentisi” anketini hatırlatan Ağırdır, “Ülkenin yüzde 82’si, bireysel olmanın yanı sıra ‘Türkiye için endişeliyiyim’ diyor. Bütün emareler toplumun derin bir depresyon ve karamsarlık içinde olduğunu gösteriyor” dedi.

Ağırdır, birçok kez yaşanan açılma ve kapanmaların insanları derin bir umutsuzluğa sürüklediğini söyledi. 

'TÜRKİYE TOPLUMU MÜTHİŞ BİR ÇARESİZLİK DUYGUSU İÇİNDE' 

Ağırdır, “İnsanlar ‘Akşam karnımı nasıl doyuracağım, faturalarımı nasıl ödeyeceğim’ diye düşünürken, bir yandan da can riskleri var… Hizmet sektöründe çalışanlar giderek umutsuzlaşıyor, borçlanırken dahi ne zaman ödeyeceklerini dahi kestiremeyecek durumdalar. Türkiye toplumu müthiş bir çaresizlik duygusu içinde, sadece depresyon değil” değerlendirmesini yaptı.  

Söz konusu psikolojik gerilimin kısa ve uzun vadedeki muhtemel etkilerine değinen Ağırdır, “Bütün dünyaya da Türkiye’de de pandemiye eşlik eden ekonomik kriz, ekonomik krizin ardından da siyasi krize dönüşecek. Türkiye’de veya diğer ülkelerde bunun ne zaman olacağını bilemeyiz. Bütün dünyada kaçınılmaz olarak pandemi ve ekonomik buhranın ardından, bütün bu işin faturası sonuç olarak yoksulluğun ve adaletsizliğin kalıcılaşması… ‘Kimsen yoksa kimsen yok, devlet yanında değil.’ İnsanlar bunu gördükçe de umutsuzluk ve karamsarlık durumu oluyor. Ben ‘tsunami’ geliyor diyorum. O enerji iyiye doğru mu vurur, yıkıma doğru mu vurur onu kestirmek mümkün değil. Siyaset iyi bir umut inşa ederse iyi bir enerjiye de dönebilir ama siyaset toplumun önüne bir umut koyamazsa, bu bir tsunamiye de dönüşebilir”  yorumunu yaptı.