Şırnak, Van, Kars illerinde karın altında büyük bir coşku ile halay çekenlerin heyecanlarını duyumsayarak güne girdim. Bu sabah olmak istediğim yer aslında İstanbul’du. Sabahın erken saatlerinde İstanbul Kazlıçeşme’den yapılan paylaşımları gördüm. Gönlüm Amed ve İstanbul’da derken, Paris’teki Newroz için yola çıktım. Gare de Nord başlangıç yeri olarak belirlenmişti. Alana erken gidenlerden birisi oldum. Kitle yeni yeni gelmeye başlamıştı, halaylar ancak başlamıştı. Her zaman yaptığım gibi alanda kimler var, kimler yok diye dolaşmaya başladım.

Türkiyeli sosyalist grupların çokluğu dikkatimi çekti. Daha önceki eylemlerde görmeye alıştığım kimi Fransız kurum ve sendikalar bugün alanda yoktu. Çünkü aynı saatler içinde Paris’in diğer sembol alanı olan Bastil’de Fransa’da Nisan ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde soldan en güçlü aday olarak görünen “La France Insoumise” (Boyun Eğmeyen Fransa Hareketi) lideri Jean Luc Melénchon’un büyük Paris mitingi vardı.

Alanda ilk dikkatimi çeken diğer bir şey de genç erkekler başta olmak üzere, erkeklerin çokluğuydu. 8 Mart’ta gördüğüm kadın kitlesi yoktu. İnsanlar gelmeye başladıkça ikili konuşmalara, tartışmalara geçtik. İlk edindiğim izlenim; “Tamam biz de buradayız, Kürdüz, Türküz, ama araçta kurulan dil ve söylemler neden bu kadar tek örgüt ekseninde gidiyor” oldu. Alandaki başka sosyalist grup ve yapılar içinde olanlar kendilerini yeterince atmosferin içinde göremiyorlardı.

Yürüyüş başladığında, Şırnak, Silopi, İzmir, Ankara, İstanbul kitlesinin coşkusunu aradım ancak bulamadım. Beklediğim kitle yoktu, oysa bölgede ve Türkiye’de, dünyanın başka başka şehirlerinde görkemli kalabalıklar izliyordum iki gündür ekranlarda ve sosyal medya alanlarında. Yürüyüşte daha iyi görmeye başladım ki, kitle çok fazla ‘erkek’. Oysa çok iyi biliyorum ki, şimdi Paris’te binlerce, on binlerce insan, başka başka politik aidiyetleri ile ‘başka bir dünya’ için mücadele ederken şimdi bu alanda, bu kalabalık içinde yerlerini almak istiyordur.

Toplanma yeri olan Stalingrad’a vardığımızda kurulu sahne ve standların etrafında başka kalabalıklar bir araya gelmişti. Alanda müzikler eşliğinde halaylar çekiliyordu. Alanda olan her insanda bir coşku hali vardı, burada olmak herkese iyi geliyordu. Uzun zamandır görmediğim dostlarım, arkadaşlarım ve yoldaşlarım ile alanda kucaklaşmanın mutluluğu bir başkaydı. Evet bugün bizimdi, ne olursa olsun, onlarca yıldır her zaman, bulunduğumuz her yerde Newroz için alanlarda olduk, olmaya devam ediyoruz. Bu birliktelik, birlikte olma halinin ortaya çıkardığı enerji ile alan coşku seline dönmüştü.

Hem bir aktvist/eylemci, hem bir haberci olarak iki durumu birden yaşamaya başladım. Bir yandan alandaki coşkudan payımı almaya çalışırken diğer yandan da arada kenara çekilip kitleyi izliyor, gözlem yapmaya çalışıyordum. Ara ara Fransız, Kürt, Türk arkadaşlarım ile günün kritiğini yapmaya başladık. Sahne iyi düzenlenmişti, yürüyüşün en başından gördüğüm o erkek çokluğu yerini kadınlara bıraktı. Ellerinde erbaneleri ile sevgili Piya, Dida ve tanımadığım diğer güzel insanları görmek mutlu etti elbette. Toplanma alanı ve yürüyüş boyunca gördüğüm erkek çokluğu yerini bir anda kadın inisiyatifine bırakmıştı.

Birkaç arkadaşım ile daha konuşmaya devam ediyordum. ‘Evet bu alanda neden on binler yok?’, ‘Sahneden neden daha ulusal, geniş kesimleri kapsayan açıklamalar yapılmıyor, burada halklar var, başka başka diller var ve onlar da kendilerini buradaki ifadeler içinde görmek istiyorlar’. Müzik, sloganlar, zaman zaman da sahnedeki konuşmalar insanları ajite ediyordu. Ancak buraya ajite olmak için değil de, bir bayram, büyük ulusal bir buluşma, halkların buluşması için gelenler de vardı. Finale doğru sanırım halay çekmeyen kimse kalmadı. Halka halka insanlar büyük bir coşku ile halay çektiler. Hava da güzeldi, ağaçların gölgesinde oturup sohbet edenleri, standlarda aldıklarını bir piknik havasında yiyenleri görünce Amed ve İstanbul Newrozlarında tencere tencere dolma, sarma yapıp getiren ve bütün aile çimenlerde yemek yiyen insanlar aklıma geldi.

Agire Jiyan’da müzik hayatına başlayan Ali’nin sahne alması ile birlikte bizler/benim kuşak insanlar 90’lara gittik. 90’lardan günümüze ciddi toplumsal ve kültürel gelişmeler yaşandı. Ancak o zamanların müziği ve heyecanı hala içimizde. Siyasetin öznesi iddiasında olanların da o günlerden kalan heyecanlar ve idealler ile bugünlerde olan değişimleri daha iyi görerek artık bu davanın bir bütün olarak bir halkın, halkların davası olduğunu görmeleri ve bütün bu genişlikteki insanları kapsayacak bir dil ve siyaset geliştirmeleri gerekiyor.

Newroz Kürtler için bir direniş alanı, serhildan olmaya devam ediyor. Ancak bir o kadar da artık halkların, başka başka dil ve kültürlerin, başka politik aidiyetlerin de kendilerini içinde gördükleri siyasal, kültürel, politik bir devrim perspektifidir. On yılları bulan direnişler, emekler günümüzün başka başka direniş odakları ile birleştiğinde, herkesin hem kendisini içinde daha iyi göreceği bir alan oluşacak, hem de yeninin inşasında alacakları daha ciddi sorumluluklar olacak.

Newroz Jiyane!

Newroz Jiyana Azadiyeye! Ji bo me hemuyan!