Protestan Kiliseler Derneği olarak 2007 Malatya Zirve Yayınevi katliamı sonrasında başlayarak hazırladığımız hak ihlalleri raporunu tamamladık.

Raporu incelediğinizde her alt başlık altında bir hak ihlalinin yaşandığını, özellikle üzerinde durarak uğraştığımız ana konularda yine bir gelişme kaydedemediğimizi görmek üzüntü verici.

İbadethanelerle ilgili yaptığımız çalışmalarda kaç yıldır uğraşıyor olmamıza karşın bir ilerleme sağlayamadık.

Hem var olan kiliselerin ibadethane olarak tescil edilememesi, hem de 2003 yılından sonra değişen mevzuata göre her türlü girişimin bürokrasiyle ve gelen yanıtlarla savuşturulduğunu görüyoruz. Şimdiye dek Türkiye'de neredeyse 20'nin üzerinde kilisenin devlet organlarına ibadethane ihtiyacının karşılanmasıyla ilgili olarak yaptığı başvurularda bir sonuç elde edilememiştir.

SONUÇ ALAMIYOR UMUTSUZLUĞA DÜŞEREK VAZ GEÇİYORUZ

Bu sonuçsuzluğun ve çözümsüzlüğün en önemli sonucu tabii ki öğrenilmiş bir çaresizlik tablosunun oluşmasıdır. Ne kadar uğraşsak, ne kadar çabalasak da sonuç alamıyor ve zaten bir sonuca ulaşamıyoruz diyerek umutsuzluğa düşerek artık çabalamaktan vaz geçiyoruz.

Zira bunun en belirgin örneği tabii ki Ankara Kurtuluş Kilisesi'nin 10 yılı aşkın bir süredir uğraş vermesine karşın sonuç alamamasıdır. Öyle ki en son girişimimizde somut bir yer üzerinde belediyenin, valiliğin olur vermesine karşın Çankaya Kaymakamlığı'nın bir türlü imza vermemesi ve devamında Diyanetin bizim sürecimiz devam ederken ve spesifik olarak bir yer üzerinde resmi girişimlerde bulunduğumuz zaman içinde söz konusu yeri cami yapmak üzere almasıdır.

Sözü edilen arsanın olduğu çevrede 200 metre uzaklıktan başlayarak 3-4 cami olduğu düşünüldüğünde siyasi iradenin ne olursa olsun hiçbir Protestan Kilisesinin ibadethane ihtiyacı için yapacağı girişimlere olumlu yanıt verilmemesi yönünde bir bakış açısının olduğunu anlamamak mümkün değil.

Oysa dünya üzerinde başkentinde Protestan Kilisesinin ibadethanesinin bulunmadığı ülke yok gibidir. Elbette cami ihtiyacının olduğu yerlerde gereksinim karşılanmalıdır, ancak kilise binasının ihtiyaç olduğu yerlerde de aynı şekilde o gereksinim karşılanmalıdır.

Bu konuda sert bir duvarla karşı karşıya olduğumuzu ve hiçbir olumlu adım atılmadığını söylersek yanılmış olmayız.

NEFRET SÖYLEMLERİ DEĞİŞMEDİ

Eğitim sistemimiz içindeki Hristiyanlık ile ilgili yanlış bilgilendirmenin devam ediyor olması, nefret söylemlerinin değişmemesi ayrı bir sorundur. Din derslerinin zorunluluğunun devamı, din derslerinden muaf olan kişilerin sınavlarda karşılaştığı ayrımcı tutum ve Hristiyanlık ders kitabının hazırlanarak ilgili kuruma sunulmasına karşın ihtiyaç hissedilmesine karşın hiçbir yerde Hristiyanlık dersinin Hristiyan din adamları tarafından verilmemesi üzücüdür, zira burada da bir oyalamanın ve göstermelik mevzuat değişikliklerine karşın hiçbir iyileştirme yapılmaması var olan umutsuzluğu artırmakta.

HRİSTİYANLARI İŞKENCE EDEREK ÖLDÜREN KİŞİLER BİLE DIŞARDA

2007 yılında gerçekleştirilen Malatya Zirve Yayınevi katliamının üzerinden 9 yıl geçmesine, katil zanlılarının suç üstü yakalanmasına karşın tutuksuz yargılanması ve bir karar verilmemesi adalete olan güveni daha çok zedelemiştir. Hristiyanları işkence ederek öldüren kişilerin bile elini kolunu sallayarak dışarda olmaları acıyı artırmaktadır.

Hak ihlallerinin form değiştirerek arttığını söyleyebiliriz.

Günümüzde internetin yaygınlaşması ve sosyal medyanın daha geniş kitlelerce kullanılır olması olumlu bir gelişmedir, lakin aynı ortamın Hristiyanlara yönelik hak ihlallerinin işlendiği yeni bir mecra olması da dehşet vericidir.

Zira sayısını tam olarak bilemediğimiz internet yoluyla yapılan tehditlere karşı da önleyici tedbirler alınmamaktadır. Raporda yer alan hedef gösterici youtube videoları ve sosyal medya hesapları aynen durmakta ve izleyenleri Hristiyanlara karşı nefret suçlarını işlemeye yöneltebilecek şekilde varlığını devam ettirmektedir.

Işid terör örgütünün Hristiyanları da içine alan somut tehditlerine karşın ne gibi önlemler alındığı da belirsizdir.

Hristiyan toplumunun yılda bir kez kutladığı Noel'in açık ortamlarda gerçekleştirilmesinden duyulan rahatsızlık her yerde kendini göstermektedir. Oysa toplumun bir zenginliği olarak görülebilecek bu demokrasi renkliliği önceden olduğu gibi bugün de toplum için halen bir tehdit olarak algılanmakta.

ÇABA SARF ETMEYE DEVAM

Sonuç itibarıyla her ne kadar umutsuzluğu artıran ve derinleştiren bir yıl olmasına karşın söz konusu hak arayışının uzun soluklu bir girişim olduğunu, ülkemizde demokrasinin ve insan haklarının gelişmesi için elimizden geldiği kadar çaba sarf etmeyi sürdüreceğimizi de ifade etmeliyiz.

Biz bütün bu sıkıntıları çekiyor olsak da çocuklarımıza daha yaşanılır bir dünya bırakabilmek için uğraşı elden bırakmamamız gerektiğini söylemeliyiz. Vazgeçtiğimiz anda daha da kötüsünü, daha da kötülerini yaşayabileceğimizi unutmamalıyız, ki verilen mücadelenin her şeye karşın değeceğine inancımızı yitirmedik.

Memlekette yaşanan tüm bu demokrasi ayıplarına karşı toplumun her kesiminin vereceği destek sadece Hristiyanlar için değil, farklı düşünen, yaşayan ve inanan kişilerin yaşamına katkı sağlayacaktır. Bunun için toplumun her kesiminin sesini yükselterek hak arayışına destek vermesini bekliyoruz.