Neden özgürlük istiyoruz? Neden sosyalizm istiyoruz? Bu soruları her uğrakta kendimize sormak zorundayız. Yoksa özgürlük ağzımızda bir sakız, sosyalizm politik kimliğimizin ağzında geveleye durduğu afaki bir lafızdan öteye gitmiyor. Dünyada adalet, özgürlük, barış yok! Katı bir gerçekle yüz yüzeyiz işte… Eşitlik bir ham hayalden, sosyalizm bir teselliden ibaret.

 

Bu nedenle kendi kimliğimizi hep yeniden sorgulamak, kendimizi yeniden kurmak zorundayız. Dünyadaki eşitsizliklere tahammül edemediğimiz için mi , vicdanımız sızladığı için mi eşitlik, özgürlük, kardeşlik peşindeyiz? Kısmen evet, ama yetmez! Kendimiz için ne istiyoruz? Toplumsal özgürlük peşindeyken kendi adımıza, kendi payımıza nasıl bir özgürlük düşecek işte bunu dert etmeliyiz önce…

 

Bugün Türkiye solundaki ortalama insan profili için özgürlük, eşitlik ve kardeşlik sosyalist bir devrimin ertesine ötelenmiş soyut fikirler silsilesinden ibaret. Görünürdeki özgürlük, eşitlik talepleri mevcut politik didişmenin heyulasında dile getirilen hamleler sanki. Bu varoluşu Türkiye devletinin ve onu yönetenlerin baskıcı, otoriter zihniyetleri besliyor biraz da; baskılara karşı çıkmak, direnmek böyle böyle özgürlük talebinin kendisine dönüşüyor ve özgürlük arzumuzun sınırlarını çerçeveliyor. Kuşkusuz direnmek, baskılarla mücadele etmek önemli, ancak özgürlük arzumuzun ontolojik karakterini doyurmaya yetmiyor.

 

Basit ve sıradan insanlar olarak ruhlarımızı geliştirmek istiyoruz. Çünkü sahip olduğumuz tek şeyimiz ruhlarımız. Toplumun, törenin, ahlakın, devletin, ailenin, işin, cinsiyetçiliğin ve ayrımcılığın kemirdiği hayatımız ve kaderimiz üzerinde egemen olmak için özgürlük istiyoruz. Diğer insanlarla özgürce birlikte bir şeyler yapabilmek, etkilemek, etkilenmek, dönüştürmek, dönüşmek için, mutlu olmak için eşitlik istiyoruz. Bu hiç unutmamamız gereken bir hakikat. Ama sıklıkla unutuyoruz… bu amaçla kurduğumuz yapıları amaç haline getiriyor, direniş retoriğini özgürlük talebinin kendisiymiş sanıyoruz. Değil işte!

 

Elbette direneceğiz! Ancak bunu yaparken direnişte yitirdiğimiz insanlarımızı şehadet makamına mahkum etmeden hatırlamanın, ortak değerlerimiz içinde onların anılarını yaşatmanın bir yolunu bulacağız. Yoksa bir direniş ve feda kültüne daha fazla canımızı kurban vermekten başka yol yok.

 

Direneceğiz, mücadele edeceğiz evet! Ama bunu yaparken bulduğumuz en ufak özgürlük kırıntısını yaşamanın, aramızdaki eşitliği geliştirmenin en küçük fırsatlarının peşine düşmenin bir yolunu bulacağız. Herkesin değerli olduğu, herkesin hayattan alacağı paya, olmak istediği kişi olma hakkına saygıyı egemen kılacağız. Hiyerarşiye, statüye, yaşa, cinsiyete, sınıfa dayalı masalları hayatımızdan çıkaracağız. Ruhlarımızı kurtaracağız.

 

Toplam insan iyiliğini sağlamanın yolu özgürlüğün, eşitliğin sağlanmasından başka bir şey değil çünkü. Ruhlarımızı geliştirmek ve bunu yaparken toplam insan iyiliğine katkı sağlamak, işte sosyalizm arzumuzun kaynağı bu… Bizleri direniş ve mücadeleye sevk eden, varoluşumuzu belirleyen politik kimliğimizi bizlere politika vermedi, biz bu arzunun esiri olarak politikaya mahkum edildik.

 

Ruhlarımızı sadece sistemin prangalarından değil, kendi ürettiğimiz mitlerin, örgütlerin, geleneklerin cenderesinden de kurtarmak zorundayız. Yeterince çabalarsak başarırız bence…