Ülkenin bir köşesinde tarihin en garip savaşlarından biri yaşanıyor.

Yaklaşık beş yüz kişilik bir gerilla grubu, yüz binlerce askeri, tankları, topları, uçakları, Heron’ları olan bir orduya saldırıyor.

Çatışma iki haftadan fazladır sürüyor.

Savaşın nasıl seyrettiğine dair ayrıntılı bilgimiz yok çünkü devlet ne olup bittiğini anlatmıyor.

Sadece PKK’nın yüzden fazla kayıp verdiğini söylüyorlar.

Okuduklarımızdan anladığımız kadarıyla PKK o bölgede bir alanı kendi denetimi altında tutup, bu saldırıyı bir “ayaklanmaya” çevirmeye uğraşıyor.

Bunun için büyük kayıpları göze alıyor.

Bu amacına ulaşabilir mi?

Herhalde bu saldırıdan öyle bir sonuç çıkmayacak ama eğer devlet neyle karşı karşıya olduğunu anlamazsa, ona göre davranmazsa, sonunda orada o ayaklanmanın çıkma ihtimali çok yüksek.

Meselenin ne olduğunu anlayabilmek için önce orada yüzlerce insanın kendi canlarından vazgeçmeye razı olarak, kendilerinden kat be kat kalabalık bir güce saldırmayı göze almalarının nedenini anlamak gerek.

Yüzlerce Kürt genci ölüme yürüyorsa bunu “hainler” falan diye küfürler ederek geçiştiremezsiniz.

Devletin öncelikle sorması gereken soru, “bu insanlar neden hayatlarından vazgeçmeye razı oluyorlar” sorusudur.

PKK yöneticilerinin amaçları, PKK’yı Suriye’nin kışkırttığı iddiaları, silahların dışarıdan geldiği söylentileri, Kürt gençlerinin neden ölümü göze aldığını açıklamaya yetmez.

Bunu anlamadan da o savaşı bitirmek mümkün olmaz.

AKP hükümeti, savaşı bitirebilmek için gerçekten büyük çabalar gösterdi, çok cesur adımlar attı, Apo’yla, Kandil’le defalarca görüştü, Oslo sürecini başlattı, büyük riskler aldı.

AKP’den başka bir parti bunları yapamazdı.

Erdoğan’dan başka bir lider de bu cesareti gösteremezdi.

Apo’nun “büyük bir anlaşmaya varmak üzere olduklarını” söylemesine rağmen Kandil yönetimi bu sürecin devamından değil kesilmesinden yana bir tercih yaptı.

Ve savaş sürdü.

Bütün bu yapılanlara karşın savaşın bitmemesinin getirdiği “bu iş görüşmeyle olmayacak” inancı, Erdoğan’ın başkanlık seçimlerinde “milliyetçileri” arkasında toplama isteği, Ortadoğu’da “büyük bir ağırlığa sahip olduğumuz ve bizim isteğimizle herkesin PKK’yı boğmaya razı olacağı” yanılgısı savaşı yeniden yükseltti.

Bir yıl öncesine kıyasla bambaşka bir siyasi iklimdeyiz şimdi.

AKP savaşçı bir parti oldu, Kürt meselesini “PKK’yı yenerek bitireceğine” inanan geçmişin o sıradan partilerine dönüştü.

Kürtlerin hiçbir “eşitlik” talebini kabul etmiyor.

AKP böyle şahinleşirken Suriye’de meydana gelen büyük sarsıntı, “Suriye’nin kuzeyinde” bir Kürt bölgesinin ortaya çıkması bütün Kürtleri etkiledi, hemen güneylerinde şu ya da bu biçimde iki tane “Kürdistan” varken onları “çocuklarını Türkçe eğitmek zorunda olan Türkler” olduğu iddiasını kabul etmeye zorlamak Kürtlere her zamankinden de ağır gelir oldu.

Bugün artık neredeyse her Kürd’ün aklında ya “özerk bölge”, ya “federasyon”, ya “bağımsızlık” var.

Çeşitli Kürt aydınlarının ve siyasetçilerinin dile getirdiği bu talepler PKK’nın taleplerini de aşan beklentiler.

PKK buhar olup havaya uçsa da Kürtler bu taleplerinden vazgeçecek gibi görünmüyorlar.

Gelişmeler, aslında “sahnedeki” bütün aktörleri aştı.

Ortadoğu’daki altüst oluşla birlikte birdenbire başka bir evreye geçiverdik.

“Kürtçeyi seçmeli ders yaptık ya” çıkışlarının bir karşılığı yok artık, bir “Türk” partisi için bu önemli bir hamle olabilir ama artık bu bir “Kürt” için çok gerilerde kalmış bir “hak”.

PKK’nın gençlerini öldürebilirsiniz, onların saldırılarını durdurabilirsiniz, onları bombalayabilirsiniz ama özelikle Suriye’deki değişimlerden sonra Kürt halkının zihnindeki ve ruhundaki kabarmaları, onların taleplerini nasıl durduracaksınız?

Türklerin ve “Türk” devletinin, “yeni Ortadoğu’da Kürtlerin yeni oluşumu ne olacak” sorusuna verdiği ya da vereceği cevap nedir?

“Her şey eskisi gibi devam edecek”
derseniz, bu, hayatın akışına uymayan bir cevap olur.

Bütün çevremiz derinden sarsılırken her şeyin eskisi gibi devam etmesi imkânsız.

Türkiye’nin Kürtleriyle ilgili ciddi değişikliklerin gerçekleşmesi kaçınılmaz, Suriye’deki gelişmelerden Türkiye’nin ve Türkiye’deki Kürtlerin etkilenmemesi mümkün değil.

Nasıl bir değişim yaşayacağımızı bilmiyorum.

Ama mutlaka bir değişim yaşayacağımızı biliyorum.

Değişimi engellemeye kalkmak, bunu silahla önleyeceğini sanmak, Ortadoğu’daki çalkantıların Türkiye’yi hiç etkilemeyeceğine inanmak, savaşı ve ölümü kışkırtır ama sonucu değiştirmez.

Bütün Ortadoğu değişirken, “ben silahla Güneydoğu’yu ve Kürtleri bu değişimin dışında tutarım” demenin bir sonuç vermeyeceğini görmek gerekiyor artık.

Ya siz değişimi gerçekleştireceksiniz, ya değişim size rağmen gerçekleşecek.

“Her şey aynı kalacak”
dediğiniz sürece öfke de savaş da bitmez.

Sonuçta hayatın emrettiği değişim gerçekleşir.

Ama biz iki taraftan da çok sayıda çocuğumuzun ölümünü görmek zorunda kalırız.