İktidar, seçime baskı, zulüm ve her türlü demokratik direnişe saldırı ile cevap vererek, bu baskılarını kalıcı hale, günlük yaşamın bir parçası haline getirmek istiyor. İktidarın bu saldırıları onun ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor.

Seçime iktidarın bu saldırılarını geri püskürterek gidilmesi gerekiyor. Yoksa bu saldırganlığın meşru hale geldiği bir ortam seçim ortamı değildir. Saldırganlığın püskürtülmesinin en önemli ayağının en sıradan bir basın açıklamasında bile açıklama yapanların sayısının polisin oradaki sayısından fazla olmasından geçiyor. Son zamanlarda en masumane demokratik meşru bir eylemde görev yapan basın mensuplarını birer savaş muhabiri olarak değerlendirmek hiç yanlış olmaz.

Öte yandan sahada durum bu kadar açık iken, kendisini 6'lı muhalefet olarak tanımlayan muhalefet cephesinin, iktidarın yönetemezliğinin son derece alenileştiği bu koşulları verimli olarak kullandığını söylemek ne yazık ki mümkün değil. Örneğin İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na verilen siyasi yasak kararını protesto için İstanbul Saraçhane'de toplanan on binlerin verdiği güçlü yanıta rağmen muhalefet cephesinde ciddi bir değişim yaşanmadı. Hatta başından bu yana televizyon ekranlarına çıkan 6'lı masanın liderleri yaşananları açıklarken kendi haklılıklarına vurgu yapıp durdular. Yaptıkları her yeni açıklama tartışmanın gereksiz bir şekilde boyutlanarak uzamasına katkı sağladı...

Çok açık olarak söylemek gerekir ki, bu iktidar kadar muhalefete politik malzeme veren bir iktidar dünyada olmamıştır. İktidar sayesinde bu ülkede yolsuzluk, yasakçılık, hukuksuzluk, anayasa tanımazlık, yalan üstüne yalancılık, liyakatsızlık en sıradan olgu haline geldi.

Durum böyleyken iktidarın ülkeyi yönetmekte son derce çaresiz kaldığı bu koşullarda muhalefet cephesini bölmekten başka bir yolunun bulunmadığını en sıradan insan görebiliyor. İşte, İmamoğlu'na verilen ceza, iktidarın yönetmekte zorlandığı içinden çıkılmaz yönetim zaafından sıyrılmasını sağlayarak muhalefetin tüm gündemini adaylık tartışmasına hapsetmesini sağlıyor. Enerjinin büyük kısmı bu başlık için harcanıyor. Daha kötüsü İmamoğlu'na siyasi yasak yolunu açan cezanın, iktidarın muhalefete yönelik saldırılarının vardığı boyut üzerinden değil de kişiler üzerinden yorumlanarak ele alınması asıl gündemimiz oldu adeta. Yani muhalefetin yaşadığı bu tökezleme, asgari ücrete getirilen %54'lük zamla gözünü ''iyileşen ekonomi'' görüntüsüyle boyayan İktidarın işini sanki biraz kolaylaştırmış durumda...

Oysa asıl olarak bugün yapılması gereken kimin aday olacağı üzerinden ortalığı kaplayan yeni bir lider, yeni bir başkan arayışlarına son vermek, iktidarın yeni baskılarına karşı toplumsal mücadeleye dayanan topyekün bir karşı çıkış iradesini ortaya koymaktır.

Özetle önümüzdeki seçim kimin seçileceğinden daha ziyade kimin seçilmeyeceğinin belirleyici olacağı bir seçimdir. Bunu başarmak için artık yeter diyen on milyonların, Alevi'si, Sünni'si, Kürd'ü, Türk'ü, Ermeni'si, Çerkez'iyle tüm ezilenlerin ve emekçilerin, eşit ve özgür gelecek hayali kuran gençleriyle, kadınlarıyla en geniş toplum kesimlerinin aktif desteğini alacak bir siyasi anlayışın ön planda olması zorunludur. Gelinen bu aşamada başka şansımızın olmadığı çok nettir.

Demokrasi ve özgürlük yolunun yeniden açılabileceği, ülkenin kaderinin çizilebileceği böyle bir seçimde herkesin, özellikle muhalefet parti üst yönetimlerinin daha sorumlu politika izlemeleri gerekir. Bugün hukuk ve yasa tanımazlığı çok açık olan AKP'nin gündeme getirdiği anayasa değişikliği tuzağına düşülmemelidir.

Yokluk, pahalılık ve işsizlik batağında kıvranan halkın başka derdi kalmamış gibi Anayasa müzakeresi söylemleri terk edilmeli, iktidar mecliste sergileyeceği kirli oyunlarıyla baş başa bırakılmalıdır. Toplumun beklentilerini karşılayacak demokratik ve özgürlükçü anayasanın ancak AKP sonrasında tüm demokratik güçler ve örgütlü kesimler ile birlikte her bireyin söz hakkını en geniş halde kullanabileceği katılımcı bir şekilde yapılabileceği ilan edilmelidir.