Daha dün gibiydi Hrant Dink’in vurulduğu... geçen dört koca yıl ve hâlâ katiller cezalandırılmıyor? Herşey o denli açık ve o denli de iç içe ki, üstelik katiller büyük bir güven içindeler. Ucu birçok yere dayanacağından yılan hikâyesine döndürülerek zaman kazanmak isteniyor. Balık baştan koktuğu için, trajikomik mahkemelerle, halkların onuruyla oynanıyor, hiçe sayılıyor, bastırılmak, sindirilmek isteniyor. Ve öylesine isyan ettirecek bir durum ki, koskoca adam çocuk yasasından yararlanarak belki de elini kolunu sallayarak cezaevinden çıkacak. Böylece vatanı kurtarıcı cinayet şebekelerine susun bakın arkanızdayız, biliyoruz siz herşeyi vatan için yaptınız mesajı verilecek.

Türkiye eski Türkiye olmasa da, gerçek bir yüzleşmeyi ve demokratikleşmeyi yapamayacak kadar da cesaretsiz. Başbakan’ın Oral Çalışlar’a “beni de tehdit ediyorlar, ben de korkuyorum” demesi çok şeyi açıklıyor. (Radikal, 18 Ocak  2011)

Askerin kışlasına döndüğü, vesayetin kalkma durumu, mizansenden öteye gitmiyor. Yani bir yandan Anayasa’da demokratik hukuk devletinden söz edilirken, diğer yandan da siyaset kurumuna güvenmemenin bir neticesi olarak sistem içersinde her daim MG’nın yer almadığı söylenebilir mi? Eğer bu ülkede Hrant Dink’in katilleri hâlâ cezalandırılamıyorsa, Kürdistan’da açıkça işlenen cinayetler aydınlatılmıyorsa herşey söz baloncuklarıdır, oyalamadır. Bugün AKP’nin geldiği nokta güven vermiyor, AKP’nin MHP ve CHP’den farkı ne? En önemli ve acil sorun olan Kürt sorununa bakışlarıyla ve çözümde aynılaşan sesleri görüyoruz; sesler hep “Teke de tek teke de tek” deyip duruyor. Yıllardır iktidarda olan AKP şimdiye kadar ne yaptı? Yapılan en önemli şey: Kürdistan’da cinayetlerin durması, yarım yamalak da olsa Ergenekon ve uzantıları deşifre edilirken, öte yandan da legal ve aktif Kürt siyasetçilerini tutuklanması olmuştur. Böylelikle hem nalına, hem de mıhına vuruşlarını iyi becermiştir. Erdoğan henüz iktidar değilken, Siirt’te şiirler okurken, mazlumun ve mağdurun, hakkın ve hukukun yanında olacağına dair söz veriyordu. Demek herşey koltuğu kapana kadarmış. Kürtlerin farklılığı kabul edilene kadar binlerce insan canından oldu, oluyor.. ve Kürtlerin farklı bir dili ve kültürü varsa, Kürtler farklı bir dil ve kimlik ise ve bu ülke demokrasiyle yönetiliyorsa, demokrasinin gerekleri uygulanmalıdır. Evrensel demokrasinin kurallarında her azınlığın, her kültürün kendini özgürce ifade etmesi vardır. Kürtler kendi anadilleriyle savunmalarını yapamıyorlarsa, anadilleriyle eğitim yapamıyorlar, özel Tv’lerini açamıyorlarsa ve üstüne üstlük bir de seçimlerde baraj durumu varken, sivil toplum örgütleri bastırılıyorsa, yasak içinde yasak gelişiyorsa, neyin demokrasisinden bahsediliyor, anlamak mümkün değil!

Seçimler yaklaşırken, Urfa gibi birçok ilde sosyal riski azaltma adı altında para ve yiyecek yardımına başlandı. Yoksulluktan düşünemeyecek ve karar veremeyecek kadar hiçleşen halkın oylarını almanın en kolay yoludur. Tv’den izledim. Kadınlar itiş kakış içinde para kuyruğundayken, işsiz erkekler de eşlerini bekliyordu. Taşıma suyla değirmen döner mi? Bir de 12 Eylül mağdurları için harekete geçildi. Ne güzel! Her türlü zarara uğrayan, işkence gören, sakat kalan ve ölenler için tazminat ödenecek ve özür belgesi verilecekmiş(!) Yani zarar tesbit komisyonu kurulacakmış, oh ne âlâ! İyi de böylesi tarihî bir adım atılırken, Kürt illerinin yakıp yıkımı, talanları ve binlerce dul ve yetimin zararları neden karşılanmıyor? Yerinden yurdundan edilen, büyük kentlerin varoşlarında kaybolan, çürüyen insanlara, çocuklara neden sahip çıkılmıyor da potansiyel suçlu muamelesiyle enselerine vuruluyor.

Geçenlerde İspanya’da da aynı durum gündeme geldi, Franko döneminde zarara uğrayanlara tazminat ödenip, hatta aylık bağlanacakmış. Bir devletin ve yönetimin bu duruma gelmesi, gerçek anlamda halklar için bir güvence olması, olması gerekendir. Gerçek demokratik ülkelerin işleyişi böyledir. Önce insan, sonra devlet. Yapılan tarihî yanlışlarla ve hatalarla iadeyi itibarlar meselesi devreye giriyorsa, “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulsun. Herşey açığa çıkarılsın, cinayetler aydınlatılsın. Var mı böyle bir cesaret? Kürt sorununa gerçekçi ve köklü bir çözüm siyasetiyle yaklaşılmadıkça Türkiye yerinde saymaya devam edecek, ne savaşı, ne yoksulluğu, ne de karanlığı bitecek. En güçlü, en güzel, en yaratıcı ülkeler, çoksesli ve iyi yönetilen ülkelerdir. Ne çıkarsa tek sesin zulmünden ve çirkinliğinden çıkar.

- - - -