Ülkenin mevcut iktidar tarafından yönetilemiyor oluşu onun sokak eylemlerinden korkmasını beraberinde getirmiş durumda. Ama asıl sorun daha çok başını CHP'in çektiği muhalif partilerin (HDP hariç) sokağa iktidarın penceresinden bakmasında yatıyor. Şöyle diyelim; 17 Nisan 2017'deki halk oylamasında iktidara güçlü bir muhalif duruş sergilendiğinde sokak eylemlerinin önemi yadsınabilir mi? Dahası iktidar yanlılarının dışında tüm muhalif toplum tarafından benimsenen Kılıçdaroğlu'nun Adalet Yürüyüşü'nün esasen sokağın gücü olduğunu kim inkar edebilir? Örneğin İstanbul seçimlerinin 2. kez kazanılmasında sokağın çok önemli rolünün olduğunu aklı başında hiç kimse küçümseyemez. CHP yöneticilerinin bu gerçeği bilmiyor olduğu düşünülebilir mi?

Düzen muhalefetinin asıl korkusu odur ki, sokakta gelişip güçlenecek muhalif kolektif duruşun kendilerinin kontrol edemeyecekleri seviyeye erişme ihtimalidir. Kesin olar bir şey var ki, ceberut iktidarın devletleştiği günümüz koşullarında toplumsal muhalefete rağmen hiçbir siyasi aktörün siyasi başarı kazanma şansının hayal olduğunu bilmek durumundadır.

Oysa sınıf mücadelesi tarihi bize göstermiştir ki, hak arayışları, talepler, birlikte başarı sokakta mayalanır, sokak siyasete yön verir. Sokağa karşı çıksın veya kabul etsin tüm partilerin tutumlarını, vaatlerini sokak belirler. Kitleler güçlerinin büyüklüğünü sokak mücadelelerinde görür, öğrenir. Muhalif partilerin düzen sınırlarında, iktidarı rahatsız etmeyen, Salı günleri grup toplantılarında kürsüden nutuk atarak yaptıkları muhalefetle insanları bir talimatla bir yerden bir yere yönlendiremeyeceği ortada. ''Geçinemiyoruz'' diyen yoksulların, ''barınamıyoruz'' diyen öğrencilerin, ''çevremizi, suyumuzu, toprağımızı sizin maden zenginliğinize peşkeş çektirmeyeceğiz'' diye direnen köylülerin, ''zamları geri alın'' diyen emekçilerin hemen hepsi sokakta ve onların siyasi bilinç düzeyinin mevcut düzen partilerinden katbekat üst düzeyde olduğunu akıl sağlığı yerinde olan herkes görmektedir.

Ülkemizdeki muhalefetin asıl derdi uluslararası sermayeye güven telkin etmeyi ön plana alan bir ekonomik restorasyonla, parlamenter sisteme dönüşü esas alan bir anlayıştan ibarettir. Bu ise , şeriatçı bir azınlığın tarikatlarla devleti ele geçirdiği, başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamu hizmetlerin ticarileştirildiği ve tüm değerlerin yağmalandığı derin bir krizle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini değiştirme mücadelesine katkı sunmuyor.

İktidarın bugüne kadar bizden çaldıkları her şeyi geri almak, büyük gerçek değişimlerin önünü açmak, solun, sosyalist değerlerin içinde olduğu örgütlü ve kolektif bir siyaset anlayışının toplumda güç kazanması ile mümkün olabilir. Gücünü toplumsallığından alan ilerici, devrimci bir hareket umudu, cesareti ve gerçek değişimi örgütleyebilir.

Kısacası, ülkede emekten, eşitlikten, adaletten yana bir düzen kurulacaksa bu ancak sokağın sesine kulak verenler tarafından kurulacak. Bu ise, sokaktan korkarak değil, şiddete başvurmadan sokakta hak arama mücadelesini yükselterek mümkün olacaktır. Böyle bir değişim ve dönüşüm için bu ülkenin devrimci geçmişinin en büyük gücü olduğu inkar edilemez. Bu gerçek bugün bile, bu rezil düzene hayır diyen emekçilerin, gençlerin, kadınların isyanları bunun imkansız bir ütopya olmadığını bize göstermektedir.