Dersimli dengbej Silo Qiz

Fotografin kaynağı: http://www.yeniozgurpolitika.com/index.php?rupel=nuce&id=4673

Bu makale Dersimli Dengbej Silo Qiz’a atfen yazılmıştır. 1918 yılında doğan ozan 1938 Dersim soykırımına tanık olmuş. Türk askerleri ona silahları doğrulttuklarında bir asker onun keman çalabildiğini aktarması üzerine öldürmekten kurtulmuştur. Keman ve sesi bir asırlık tarihi tanıktır.

Sokaktaki Kemancı

Kasım ayının sonu ve telaşlı bir akşamüstü. Kilise çanları çalıyor ve saat beşi gösteriyor. İnsanlar, etrafında neler olup bittiğinden habersiz işten eve koşturuyorlar. Biri yere düştüğünde, bir kadın bir bankta gözyaşlarını gizlemeye çalıştığında ve bir dilenci onlara bir şey sorduğunda hiç ilgilenmeksizin öylece geçip gidiyorlar. Ne zamanları var dönüp bakmaya ne de duyguları. Aynı yüz ifadesinin ve donuk bir bakışın maskesini taşıyorlar. Ritimli adımlarla aynı ya da karşıt yöne selam vermeksizin ve gülümsemeksizin yürüyorlar.

Köşede, pahalı bir dükkanın önünde biri keman çalıyor. Melodisi bir duman gibi yayılıp tüm alanı kapsıyor. Bir kişi hariç kimse görmüyor onu ve işitmiyor melodisini. Sanki kulakları Odyssee efsanesindeki gibi balmumu ile kapatılmış. Odyssee dışında hiç kimse sihirli tınıyı duymuyor.

Genç bir kadın durakta yüzünü ona çevirmiş ve onun ezgisini dinliyor. İkisinin de gözleri kapalı. Geçmiş gözlerindeki perdeyi açıyor. Zamanı unutup düşüncelere dalıyorlar taa ki gece onları sokaktan sürene dek.

Dört yıl önce karşılaşmıştı genç kadın onunla. Soğuktan titreyen elleri yayı kemanda hareket ettirmeye başlayınca bir sıcaklık saçıyordu etrafa. Melodileri bir kış boyunca eşlik etmişti ona. Güneş nazlı nazlı çıkıp da havalar yumuşamaya başladığında kaybolmuştu ortalıktan. Genç kadın, onu her köşede aramış ancak ondan geriye hiçbir iz bulamamıştı. Zamanla onun kışın ortaya çıktığını fark etmişti. Böylelikle hiç konuşmaksızın sözleşmişçesine her kış aynı köşede onun yolunu gözlerdi.

Kemancı, bu akşamüstü gelmişti. Kuru soğuk bir havada genç kadın için tarihi bir ezgiyi çalıyordu. Melodileri kadının bir zamanlar yaşadığı kayıp bir kentti ve bir zamanlar konuştuğu unutulmuş bir dildi.

Kadın kalabalığın içinde tek kişilik bir seyirci; o ise vicdan, hatıralar, özlem ve aşktan oluşan bir ensemle. Kadın gelecek; kemancı ise yüzyıllık bir tarih. Kadın sürgün, o ise kayıp memleket ve dil. İkisi de gölgesini taşıyan bir yalnızlık. Sadece kışın bir bütün olurlar ve sonrasında kayıp kentin ve unutulmuş dilin özlemiyle kuşanırlar.