Son dakika: “İçerden bildiriyorum, karargâhtan bildiriyorum.”
Başkan gözlüğünü çıkarır, etrafına bakınır: “Çaycı Ahmet’i çağırın gelsin.” Ahmet hazıroldadır: “Buyurun Başkanım?” Başkan yorgun ve kendine güvenli bir şekilde karşısındakine seslenir: “Ahmet Efendi, bugün çaylar iyice demli olsun. Gördüğün gibi çok çalışacağız...”
Bütün bir ülkenin, çeşitli yaş gruplarından, meslek gruplarından milyonlarca insanın gözünün, kulağının kendilerinde olmasının ‘gurur’unu hisseden yedi adam, belki de yaşamlarının en mutlu günündedir. Güneş adeta onlar için parlak doğmuş gibidir... Ağızlarından çıkacak birkaç cümle ülkenin kaderini belirleyecektir.
Önlerinde 7 dosya var, onları inceleyecekler. Herkesin anlayamayacağı birtakım kutsal duygular içinde inceledikçe incelerler. Zaman uzadıkça değerlerinin ve yetkilerinin arttığını hissederler, dönüp yeniden incelerler. İnceleme alanındaki doğaüstü yeteneklerini bütün ülkenin önünde sergilemek için ellerine muhtemelen bir daha yakalayamayacakları boyutta bir fırsat geçmiş durumdadır. 

‘Her şey vatan için’
Arkadaşları, kafadaşları, birkaç yıl önce iktidar partisinin kapatma evrakını ellerine aldıklarında da benzer hisler yaşamışlardı. Seçilmişleri korkutan yetkileriyle zamanında ne fırtınalar estirirlerdi...
İki dönem önceki seçimlerde şimdinin Başbakanı’nın kaderini ellerine almışlardı. Son dakikada üstünü çizivermişlerdi. O dönem arkalarında daha ‘müthiş’ bir destek vardı. Askerler, devletin partisi, bürokratlar hep birlikte hareket ediyorlar, yetkilerini sınırsız bir vatan ve millet sevgisiyle dolu olarak kullanabiliyorlardı.
Anayasa değiştikçe, seçimler kaybedildikçe etraflarındaki çemberin daraldığını yavaş yavaş fark ettiler. “Her şey vatan için” değil miydi? “Vatan söz konusuysa seçimler teferruat” değil miydi? Neden şimdi her şey değişiyordu? Yoksa, millet artık, ömrünü kendisine hizmete adamış bu insanları anlayabilecek kapasiteye mi sahip değildir?
Ülke gergin, ülke ayakta... Başkan, çayından bir yudum daha alır... Önündeki evraka yeniden göz atar... Düşünür... (Aslında ‘kararları karardır’... Eskiden olsa, belki de bir milim bile geri adım atmayı düşünmeyecektir...) Çayından bir yudum daha alır... 

Öğle yemeği arası
Düşüne düşüne öğleyi ederler. Dışarıya çıksalar gazeteciler başlarına üşüşecektir. Bütün gözlerin onlara dönük olduğunun bilincindedirler. Birer kebap söylemeyi tercih ederler. Üzerine de birer orta şekerli kahve.
Bütün memleket bekliyor. Polisin kurşunuyla kalbinden vurulan çocuğun cenazesi kaldırılır. Cumhurbaşkanı da tedirgindir, “Artık ne duruyorlar, evrak tamamlandı, bir karara varsınlar” demek gereğini duyar.
Bu açıklama hafif canlarını sıkar. Memleket onların, pardon hukukun her şeyin üstünde olduğunu unutmuş gibidir. Bunları unutmuş bir millet, hafızasını kaybetmiş bir insanı andırmaz mı? Hukukun üstünlüğünün hatırlanması için belki de milletin biraz daha beklemesi gerekecektir. Milletin ve milletin ‘inceleme uzmanları’nın geleceği tehlike altındadır, sabırlı davranmak önemlidir.
Onları en çok devlet partisinin yeni başkanının şu açıklaması üzer: “Gerekirse Meclis’i toplarız, seçilme hakkının önünü açarız.” Onları dahili ve harici tehditlere karşı güvenceye alan eski kuvvetler ortalıkta görünmez. Milliyetçilerin partisi de olmasa tamamen ortada kalabilecek gibidirler.
Artık Anayasa Mahkemesi’nin parti kapatması eskisi kadar kolay değildir. ‘Yargı yoluyla siyaseti tehdit altında tutma’ özgürlüğü her yönden sınırlanmıştır. Zaman ve mekân iyice daralmaktadır.
‘Son karargâh’ çalışmaktadır. Zaman geçmektedir. Çaycı Ahmet, var gücüyle amirlerine hizmet etmektedir...
Toplum beklemekte, ülke beklemekte, gerginlik artmaktadır. Başkan seslenir: “Ahmet, birer çay daha getir. Tavşan kanı olsun...”