Türkiye, sınıra yığılan askeri birliklerden, kuvvet komutanlarından, yerleştirilen obüs toplarından önce “Sabah” ile Suriye’ye girerek 100 km uzunluğunda 18 km derinliğinde tampon bölgeyi oluşturup “Akşam” güvenli bir şekilde çıktı bile.

Hükümet basınının bu hızlı ve olağanüstü zaferine şaşırdık mı?

Tabi ki hayır.

“Şeyh uçmaz mürit uçurur” diyeceğiz ama müritlerden önce şeyhlerinin uçtuğunu unutmuş değiliz.

Hatırlatmaya gerek yok. Emevi Camii’nde bayram namazına niyet edilmesinin üzerinden üç yıl geçti.

Artık “1 saatte Suriye’yi yerle bir ederiz" diyen Egemen Bağış’ın planı mı daha stratejiktir yoksa “3 saatte Şam ’a varırız" diyen Şamil Tayyar mı daha akıllıdır bilinmez ama tarihin tüm savaş dehalarının Tayyar ve Bağış’ı tanımadıkları için şanslı olduklarını tahmin etmek zor değil.

Ama biz savaş dehası komutanlar kadar şanslı değiliz. Zira biz “135 bin şehit verir, Yunanistan'ı da alırız” diyen Kemal Alemdaroğlu ile "şöyle uçaklarımız uçsun, Erbil’de 3-4 bin kişinin pencereleri kırılırsa ne güzel olur" diye yazan Ertuğrul Özkök’ten sonra, 1-3 saat arasında 185.180 kilometrekarelik Suriye’yi zapt edecek milletvekillerini de görmüş bir nesiliz.

Savaşı bu kadar doğallaştıran “dehaları” bir tarafa bırakırsak Türkiye’nin Suriye ile savaşı yeni değil. Tarihi güncelin bir parçası olarak görenler Türkiye’nin savaş kartını ortaya koyup sonuç almaya çalıştığını ve bu yöntemin devlet aklının bir parçası olduğunu bilir.

Hatay sorunun “çözümlenmesi”nde Mersin ve Adana’da TSK’nin resmigeçit törenleri bu yöntemin ilk başlangıcıdır aslında. Hatay sorununun çözümlenmesiyle ilgili tüm diplomatik çabaların yanında bu resmigeçit törenlerinin de çok büyük etkisi vardır.

Türkiye’nin Suriye ile savaş kartını sunması soğuk savaş yıllarında da görülür. Şam yönetiminin 1950’lerde SSCB ile yakınlaşması çeşitli anlaşmalar yapması sadece Washington’da değil Ankara’da da derin kaygılar yaratır.

Bu anlaşmanın açıklanmasında sonra Türkiye, ABD, İsrail, Ürdün ile birlikte buna karşı çıkmış ve Suriye sınırına asker yığarak, askeri manevralar yaparak Suriye ile savaş provası yapmıştır.

1998 yılında da aynı yöntem uygulanır. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş 1998’de Suriye sınırında yaptığı konuşmada PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasını ister.

O tarihte de bugün olduğu gibi tanklar yine Suriye sınırındadır.

Hatay meselesi, 1957 Suriye Buhranı, 1998 ve bugün...

Sözün özü Türkiye’nin askerle Suriye’yi tehdidi yeni değil. Bu savaş oyunu Suriye sınırında her zaman oynandı.

Fakat bu sefer şartlar her zamankinden daha farklı. Geçmişte Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi konuşulurken hiç kimse Suriye’nin de Türkiye’ye gireceğini konuşmaz ve böyle bir ihtimal olmazdı ama Türkiye içinde uyuyan El- Muhaberat ve IŞİD hücreleri, İran ve Rusya’nın hamleleri, Türkiye’nin askeri operasyonunu Rojava’ya müdahale olarak görecek Kürtlerin göstereceği tepki Suriye savaşını Halep’ten İstanbul’a kadar taşıyacak sebepler…

Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “neye mal olursa olsun müdahale edeceğiz” açıklaması umarız Emevi Camii’ndeki bayram namazı gibi boş bir seda olarak kalır.