Süryanilere ilişkin birçok tartışmalı konular bulunmaktadır. İmparatorluğun son dönemi ve Cumhuriyetin ilk dönemi Patriği İlyas ve Patrik İlyas geleneği, Kemalistlerle iyi ilişkileri, aynı iyi ilişkilerin ardıllarını günümüze kadar sürdürmeleri tartışmalı konuların başında gelmektedir.

Bu kısa makalede Süryani tarihine değinme fırsatımız yoktur. Tarihçe ile ilgili bilgileri Mardin aşığı Değerli Araştırmacı Tomas Çerme Süryaniler makalesinde Süryani tarihini özetlemiştir. [1]

Okunmasını öneriyoruz.

Süryani toplumu bu kadar özenli uyumuna karşı yeterince kabul görmüşmüdür? Sorusunun cevabı yüz yıllık Cumhuriyet tarihinde ararsak cevabı maalesef güçlü bir hayır olacaktır.

Cumhuriyet tarihini uzun boylu deşmeden üstünkörü bir inceleme dahi, bu uyumlu barışçı toplumun tarihsel topraklarında artık parmakla sayılacak duruma gelişini gözler önüne sermektedir.

Şimdi sürece kısaca göz atalım:

30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi sonrasında Arap asıllı nüfusun yoğun yaşadığı Mardin hakkında verilmiş bir karar yoktu. İngilizler ve Fransızlardan hangisi daha ikna edici olursa bölge o tarafın payına bırakılacaktı. Önce Irak’taki İngiliz yetkilisi Binbaşı E. W. Corbett Noel geldi şehre. 11 Mayıs 1919’ da V. Kolordu Komutanı Miralay Kenan [Anılmış Paşa] ile görüştü, ardından kenti teslim etmeleri için şehrin ileri gelenlerini ikna etmeye çalıştı. Suriye ve diğer Arap toprakları İngiliz ve Fransızların idaresine geçmişti. Bir yandan üstün bir güce sahip olan İngiliz ve Fransızlar, öte yandan dağılmakta olan bir Osmanlı Devleti vardı. Mardin de bir karar vermek durumundaydı. Rivayete göre Müslüman Araplar, Kürtler ve Süryanilerin ileri gelenlerinin katıldığı istişare toplantısında alınan kararı Süryani Kadim Kilisesi Patriği İlyas Şakir Efendi açıklamıştı: "Biz Araplar, Kürtler ve Süryaniler olarak Osmanlı idaresinden ayrılmak istemiyoruz. Halifeye bağlıyız ve Türk kardeşlerimizin yanında kalmaya devam edeceğiz. Gerekirse mallarımız ve canlarımızla savaşacağız” [2]

Patrik İlyas Türklüğe ve Türkiye’ye hizmet ettiği için Mustafa Kemal tarafından deyim yerindeyse hüsnü kabul görmüş bir kişilikti[3]

Bundan dolayı da Patrik İlyas geçmişte Süryani halkının bütün haklarından vaz geçerek Süryanileri Kemalistlerin safına çağırmıştır.

Anadolu’da 5 Şubat 1923 tarihinde yayınlanan Yeni Gün Gazetesinde Patrik İlyas ile Celal Nuri’nin [İleri] mülakatı “Mustafa Kemal Paşa’yı Görmek Farzdır” başlığıyla verilmişti.

Bu tarihler Lozan öncesiydi ve topluluk hakları tartışılmaktaydı.

Fakat Patrik İlyas’ın böyle bir derdi yoktu.

Patrik İlyas rahatsızlığını öne sürerek barış konferanslarına da katılmamış, milli hakimiyeti takdis etmek için Ankara’ya koşmuştu.

Kemalist hareketin bir neferi derekesinde olan Patrik İlyas mülakatta şöyle diyordu:

“Azınlıkların hakları bu dakikaya kadar temsilcisi bulunduğum cemaatin ne akıl ve hayaline gelmiştir, ne de gelmesi muhtemeldir. Biz Avrupa’nın lüzumsuz olarak ortaya koyduğu bu prensibine karşı olanca kuvvetimizle protesto ederiz. Tâ Hulefa-yı Abbasiye’den beri süren topluluğumuz islâm ile özellikle de Türkler ve Kürtlerle tam bir dostluk içinde yaşamışlardır. Biz mübarek islâm milletinin koruyucu himayesinde yaşıyoruz ve bundan böyle de bu şekilde yaşamak tek isteğimizdir. Hükûmet’e, öncelikle de kanunlara bağlılığımız vardır. Allah’ın huzurunda ahd ve misak ederim ki bu bağlılığımızı hiç bir engel önleyemeyecektir.

Ben topluluğum namına ne böyle bir hak talebinde bulundum, ne bulunuyorum, ne de bulunacağım. Millî hakimiyetimiz kutsaldır. Topluluğuma mensup bütün görevlilerden sürekli aldığım mektuplarda Millî Hükûmetimiz’in adaletle yürüttüğü görevlerine karşı minnet ve şükran beyan ediliyor.

Yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başarılarına gece gün düz dua etmekteyim. Millî hakimiyetimizi saygı ile takdis ederim.”[4]

Gerek Süryanilere dair ve gerekse de Süryanilerin Kemalistlerle ilişkilerine dair Horepiskopos Aziz

Günel hatıratında şöyle yazar:

“Gazi, Müslümanların ezanını bile (Arapçadan ) değiştirmişti. İmamlar "Allah ü Ekber" dediğinde,

kendisi bunu kabullenmiyordu. Bir de Arapça şöyle söylerlerdi: "Eşhüd enna la ilahe illallah ve eşhedü enna Muhammad rasul Allah." O bunların Arapça söylenmesini kabul etmiyordu ve yerine (Türkçe) "Tanrı uludur" ya da "Tanrı'dan başka tapacak kimse yoktur," denmesini istiyordu. Ve (Arapça yerine) haydi namaza, haydi duaya. Bu yöntemle Arapça ezan değiştirilmişti. Bu yüzden ben Gazi'yi çok sevmiştim. Onu Türk Süryaniler Tarihi adlı kitabımın başına koymuştum. Neden bunu yaptım? Çünkü bu adam Hıristiyan'la Müslüman'ın arasında ayrımcılık yapmıyordu . Ben de ayırım yapmadım. O (Mustafa Kemal) bunu söyledi: Türkiye toprakları üzerinde yaşayan herkes Türk'tür. Ben de bunu uygun gördüm ve işte kitabıma Türk Süryaniler Tarihi diye bunu başlık yaptım…” [5]

Görüldüğü gibi Horepiskopos Aziz Günel hatıratında Mustafa Kemal’ın Hıristiyan'la Müslüman'ın  arasında ayrımcılık yapmadığını ifade etmektedir.

Pekiyi gerçek öyle midir?

Hayır değildir.

Tarihi okuması anadilinde okuma yazması konuşması yasaklanmıştır. Ülke içinde basımı yasaklandığı gibi komşu ülkede basılan dini risalelerin ülkeye sokulması söz konusu değildir.

20 kur’a askerliğe güle oynaya bayraklarla gittiler, yine yaranamadılar…

Burada Başkanlık Cumhuriyet Arşivi’nde bulunan 2 ayrı belge [6]ye kısaca değinmekte yarar var.

Birinci belgeye göre 1937 yılında Hayfadan Türkiye’deki Süryani papazlarına gönderilen Arapça beyannamelerin zararlı yazıları taşıdığı anlaşıldığından Matbuat [Basın] Kanunun 51 . maddesi hükmüne göre yasaklanmıştır.

İkinci belgeye göre de Süryani kadim Patriği Efrim tarafından neşir ve tamim edilen beyannamenin zararlı muhteviyatına binaen Basın Kanununun 51. Maddesi hükmüne göre Türkiye’ye sokulmasının yasak edilmesi kararı alınmıştır.

Görüldüğü gibi Süryani Kadim toplumunun en yüksek dini liderinin dini risalesi zararlı gerekçesiyle Süryani toplumuna ulaşması engelleniyor.

Başkanlık Cumhuriyet Arşivi’nde bulunan belgeler çok da biz bu yazıda birkaç tanesine daha yer verelim.

İlk belge Aziz Günel’in tıpkı Patrik İlyas gibi dönemin Başbakanıyla görüşemese de övgüler düzmesini içerir [7] Belgenin bir başka özelliği müftü ile birlikte imzalanmış olmasıdır.

“Çok Sayın Genç, Dinç ve Enerjik Başbakanımız.

Maiyetinizle birlikte DOĞU EKİSPRES Tetbikatını gözden geçirmek üzere, İhtiyar DİYARBAKIR'ımıza Şeref vermiş olmanız, size ümit bağliyan her Vatandaş gibi bizide Çok memnun ve Mütehassıs etmiş olduğuna emin olabilirsiniz.

Demokrasi cephesinin Kudret ve Azametini göstermek ve Allahsızları yıldırmak üzere NATO tetbikatının bu defa D.Bakırımıza nasip olmasi ayrica ve mümtaz bir karakteri taşımakta olduğuna inandığımız ve bu şerefin Başbakanlığınız zamanına tesadüf etmesi bizler için bir Fali-hayır olmuştur. Onun için ki, İslam Cemaatının ve Türk Süryani-i Kadim Cemaatının Din adamları olarak, Zati Devletleriyle teşerrüf etmek üzere İstikbalinıza gelmiş olduk. Kalabalığın fazla olduğundanve Gailelerinizin çokluğundan dolayı Arzu ettiğimiz şekilde kıtmetli Sohbetlerinizden faydalanamadığımız üzüntüsü içindeyiz.

Bilvesile, Sonsuz ve Sarsılmaz Saygılarımızı sunar Memleket hizmetinde başariya kavuşmanıza Duacı olduğumuzu arz Ederiz.

TÜRK SURYANİ KADIM CEMAATİ RUHANİ REİSİ

F. Aziz Günel 

DİYARBAKIR MÜFTÜSÜ

M. Salih Tanrıverdi.”

Diğer belge de, Diyarbakır Süryani Kadim Meryemana kilisesi mütevellisi Toma Huri Papasgil’in kilisede görevli papazların ihtiyati askerlik görevine alınmasından ayin yapamadıklarına dair şikayetini içerir. Belge 1944 yılına ait. Savaş neredeyse bitmiş. 1942 yılındaki 20 kur’a yetmemiş gibi, tekrardan Süryani toplumundan ihtiyat adı altında yaşlı başlı erkekler “askere” alınıyor. Durum o kadar abartılmış ki; toplumun ibadeti engelleniyor.

“Mütevellisi bulundugum süryani kadim kilisesi mevzuatının dini ve ruhani feraizini ifa eden papasların yaşlı olmaları münasebetiyle ölümlerinden sonra inhilal eden veziye intisap eden ve edecek papasların ihtiyat askerlik vazifesine icabet sırasında bu vazife temamen inhilal ederek dini ayin ve farizaların ifasi muattal olarak kalmaktadır.

Her bir vilayet ve kazada bir müftü ve bir de imamın müeccel bulunduğu gibi cemaatimiz için de bir papas ve bir de muavini [Diyakos] un askerlik ihtiyat hizmetinden tecil edilmeleri hususunun bir karara bağlanması için Diyanet İşleri riyasetine istirhamen vaki müracaatimizde sözü geçen makamın selahiyeti Yalınz İslam akaidi ile meşgul olmaktan ibaret bulundugundan bu mevzuu tedkika selahiyeti olmadığı cevaben bildirerek dilekçemizi Vakıflar umum müdürlüğüne tevdi etmişti Vakıflar Umum müdürlüğü da bu mevzuu dini bir taamul telakki yaparak mengul olamamıştir.

Keyfiyetin vechi maruz dairesinde lütfen tedkik buyurarak kilise teamülleri umuruna taalluk eden bu cihetin ehemmiyeti nazari itibara alınarak bu büyük müşkilayi önlemek üzere kiliseye bir papas ve bir de muavini [Diyakos]un ihtiyat askerliklerinden müftülük ve imamlıkların tabi oldukları şartlar dahilinde tecil edilebilmeleri hususunda gereken kararların ittihaz buyurulmasına müsaadelernizi saygı ile arzederim.

Diyarbakırda Süryani Kadim Meryem ana kilisesi mütevellisi

Toma Huri Papasgil.”

Sonuncu belge, Süryani kadim milletinin en önemli ve en büyük ibadet merkezi askeriyenin işgali altındadır.[8]

Zavallı metropolit yalvar yakar merkezin iadesini talep etmektedir:

“Mardin’de binbeşyüz senelik tarihi ve mimari kıymeti hai-z olmakla beraber içinde yüzbinlerce lira kıymetinde antika eşyayı ve mukaddes kitapları havi asarı âtikadan meşhur Deyrulzaferan manastırışan tahliyesine dair bura Valiliğine önemle emir verilmiş olduğu halde her nedense tahliyesi cihetine gidilerek bize verilmemiştir. ve bu suret boynumuz bükük bırakılmıştır. Manastırın tahliyesi için Mermihail kilisesini tamir ve ranza tesisatile vermeği taahhüt ve bu da olmadığı takdirde Er Okulu arkasındaki Garnizon'da şimdiye kadar vâsi mahallerde ranza tesisatını teberruan yapmak suretile Deyrulzafaran'ın tahliyesi istenilmiş isede hiç birine muvafakat olunmıyarak manastır işgalinde ısrar olunmaktadır. Gösterilen yerleri kabul etmemek ve garnizonda eski erlerin ikametgahı mevcutken bunu böylece bırakmak suretile manastırımızın işgal mevzuatı kat'i kanuniyeye ve âsarı atika kanununa ve bunlara ilgili emirlere muhaliftir. Binaenlaeyh müsaade buyrulduğu takdirde buraya yapılacak olan ranza tesisatının bütün masarifi tarafımıza ait olmak üzere garnizondaki kışlada yapılmasına merhameten inayet ve lütfen emir buyrulmasını delâleten arz.

Mütevelli Vek.

Cemil Alkan.”

Yazıya sadece açık şiddet içermeyen belgelere yer verdik. 1929 Kasım ayında başlayan şiddet eylemleriyle hat altına göçürülen vatandaşların acılarına yer vermedik.

Şimdi sorabiliriz? Süryanilerin cumhuriyet rejimine uyum için bu kadar özen göstermelerinin karşılığı bu mu olmalıydı?

Süryaniler düşündüler taşındılar yaranamıyorlar, teker teker tarihsel topraklarından ayrıldılar… Bu trajik olaya sevimli bir isim de konuldu:

Coğrafyamızın solan renkleri; SÜRYANİLER!

Resim1-32

Resim2-20

Resim3-9

Resim4-8

[2] Ayşe Hür Hoşgörü Tarihimizden Bir Yaprak Süryaniler https://www.eskieserler.com/Eski/Eserler/Makale/1914/Hosgoru-Tarihimizden-Bir-Yaprak-Suryaniler.asp?LID=TR&ID=1914 Erişim Tarihi 23. 01. 2023.

[3] Cemil Şakir Alkan Türklüğünü Vatanını ve Milletini Bütün Varliğle Seven Türk Süryani Kadim Patriki Mariğnati yos 3. İlyas Erişim Tarihi 23. 01. 2023.

[4] Sait Çetinoğlu, İsveç’te Suriye Diplomatik Misyon Binasının Süryanilerce Basılmasının Düşündürdükleri https://hyetert.org/2012/08/20/isvecte-suriye-diplomatik-misyon-binasinin-suryanilerce-basilmasinin-dusundurdukleri/ Erişim Tarihi 23. 01. 2023.

[5] Mehmet Şimşek Horepiskopos Aziz Günel’in Hatıratı Everest Yayınları Temmuz 2011 İstanbul Sayfa 25.

[6] Başkanlık Cumhuriyet Arşivi 30-1-0-0 86 268. Başkanlık Cumhuriyet Arşivi 30-1-0- 086 274.

[7] Başkanlık Cumhuriyet Arşivi 30-1-0-0 23 132.

[8] Başkanlık Cumhuriyet Arşivi 30-1-0-0 191 306.