Barış ve Demokrasi Partisi’nin üyeleri, yöneticileri, seçmenleri “Adalet ve Kalkınma Partisi” taraftarı savcıların ve hakimlerin yüksek adalet bilgileri ışığında, Tayip Bey’in cebinde taşıdığı “Liste” gereğince tutuklanıyorlar.

Bu tutuklamaların adı “KCK Operasyonu çerçevesinde tutuklama” konuldu.

Aslında olayın KCK ile bir alakası yok. Olay tam anlamıyla “Dağı teslim alabilmek için ovayı dümdüz etme” niyetli “REHİN ALMA” politikasının bir ürünü.

“Rehin alma” politikası Türkiye’de yeni uygulanan bir politika değil. En canlısını 12 Eylül döneminde Kenan Evren yaptırmıştı. Oğulları, kızları devrimci örgütlere üye olanları “Ya gelsin teslim olsunlar, yada sizi teslim alırım” diyerek tutuklattırmıştı Kenan Evren.

Binlerce insan bu “Rehin alma” politikasının kurbanı olarak girmişti cezaevlerine. “Gelsin teslim olsunlar, sizi serbest bırakayım” diyerek dalgasını geçmişti Kenan Evren.

Tayip Erdoğan Kenan Evren’in izinden gidiyor.

Öldürtüyor, işkence yaptırtıyor, gözaltına aldırıyor, tutuklattırıyor, evlerine gece yarılarında baskınlar düzenlettiriyor, tam anlamıyla devlet terörü estiriyor insanların tepesinde. Dağı teslim alamıyor, ovada silahsız insanları dolduruyor cezaevlerine.

İnsanlar “Bize ne zaman sıra gelecek acaba” kuşkusu içinde yaşıyorlar oralarda.

Düşünebiliyor musunuz, yaşamı boyunca eline silah almamış, çocukluğu ve gençlik yılları bir kitapçı dükkanının içinde geçmiş, üniversitede Siyaset Bilimi okumuş, sonra da bu dalda doktora yapmaya girişmiş, yaşamı ödüllerle dolu annesi insan haklarını savunma mücadelesinde kanserden ölmüş, insan hakları ve yayıncılık alanında ödüllerle dolu bir yaşama sahip olan babası o ülkenin edebiyatına binlerce kitap kazandırmış olan Deniz Zarakolu bile “KCK üyesi” iddiasıyla tutuklandı.

Ne yapmış deniz Zarakolu?

“BDP’lilere sivil siyaset dersi vermiş!”

Öteki tutuklananlar ne yapmışlar?

Hakları tümden gasp edilmiş bir halkın haklarını savunmaya kalkışmışlar, gitmiş yasal bir partiye üye olmuşlar, çalışmalarına katılmışlar.

Tutuklananların evlerinde silah külah bulunmamış, kitap varmış sadece.

Okumanın, düşünmenin, düşündüğünü söylemenin yasak olduğunu unutmuşlar, üstelik orada burada açıkça bağırmışlar düşüncelerini.

Hiç olur mu?

Tayip Bey de onların tutuklanmalarını emretmiş. Emir kulu savcılar ve hakimler de ellerinde hiçbir kanıt olmadan (Kanıtları sonradan yaratacaklar) “Kaçabilirler” diyerek onları tutuklamışlar.

O insanlar bu güne kadar kaçmamışlar, bu günden sonra niye kaçsınlar?

Tutuklananların hiç biri “İllegal” bir eyleme katılmamış, legal parti çalışması yapmışlar.

Binlerce çocuk yıllardır cezaevlerinde çürütülüyor. Neden? Üzerlerine sürülen tanklara, panzerlere, elleri silahlı, biber gazlı polislere “Taş atmışlar!”

Sırada “Taş bile atmayan” babalar, anneler var. Onlar rehin şimdi.

Bunun adı “Kürt sorununda açılım” politikası oluyor.

Açıldıkça ayıp yerleri dökülüyor ortaya birer birer.

Hiç açılmasalardı acaba durum bundan kötü mü olurdu?

Siyasetle ilgilenenler ne derler bilemem, ama bana göre o ülkede azgın bir faşizm hüküm sürüyor.

Bu kez dinci bir maskeyle at oynatıyor faşizm, Allah, kitap adına!

Yeni anayasa yapacaklarmış…

Bu kafayla yapılacak anayasa rehin almayı yasallaştırmaktan başka ne işe yarar acaba?

Oysa sorunun çözümü o kadar basit ki.

-İnsanların günlük yaşamda kullandıkları dilin koşulsuz özgür bırakıldığının yasal olarak kabul edilmesi,

-Okullarda bu dille eğitim hakkı tanınması,

-Genel bir siyasi afla cezaevlerinin boşaltılması, dağlarda yaşayan insanların sivil siyasete koşulsuz katılabilmelerinin önünün açılması…

Hepsi bu!

Bunların yapılması halinde savaşa ayrılan bütçe kalkınmaya yatırılır, insanların iş, aş sahibi olmaları sağlanır.

Ama olmaz!

Tayip Bey “Burunlarını sürteceğiz, köklerini kurutacağız” politikasını daha çok seviyor. Nasıl olsa ölenler onun kesesinden gitmiyor.

 Cezaevleri kapasitelerinin üzerinde insan dolu, cezaevi müdürleri iktidardan aldıkları güçle bildiklerini okuyorlar, insanlar günlük işkence altında…

Adı “Eğiterek topluma kazandırmak” oluyor bu işkencelerin.

Tutuklamalardan en çok etkilenen partilerin yöneticileri bile “Siyasi Genel Af” sözünü ağızlarına almıyorlar. Oysa birçok sorunun çözümü buna bağlı.

Devlet devletliğini yapıyor, peki o ülkenin insanları ne yapıyorlar?

Birçok örgüt ve kurumun desteğiyle Ankara’da barış, özgürlük, kardeşlik adına bir yürüyüş yapılıyor, 25 bin kişi katılıyor?

Peki Ankara’da kaç kişi yaşıyor?

Bedenleri değil ama beyinleri rehin alınmış milyonların!

Bizimkilere gelince; istedikleri anda bir gecede, evet sadece bir gecede bitirebilecekleri “ÇATI”yı hala yerlerde süründürüyorlar. Toplanıyorlar, toplanıyorlar, toplanıyorlar… ve sonra dağılıyorlar.

Bunun adı da “Politika” oluyor!

Tayip Bey de bu politikaya bakıp gülerken “Rehin alma” alanında atını istediği gibi oynatabiliyor.