"Bir masal anlat bana... " dedi.

Büyümüşlüğün içinde kalan çocuk hisleri ile. Kapanmıştı tüm ışıklar ve yaşanmıştı adı konulmamış fırtınalar. Derin bir sessizlik vardı gecede. "Geleceğe Dönüş" kadar kurguydu tüm yaşananlar.

Kalabalığın içinde, etrafı zırhlarla çevrili şatosuydu masallar. Sonu hep güzel biten alabildiğine özgür bir yolculuktu; gidilen ve hiç dönülmeyen.

Uykuya teslim olunmayan direniş yaşlarında, en güzel mağlubiyet nedeni olmuştu masallar...

Yıllar oradaki gibi hızla akıp geçmişti. Soyut düşünebilme yetisi uçan bir halının üzerindeydi artık.

Ve aşklar, ayakkabının bir eşini düşüremeyecek kadar gerçekti.

İyilerin her zaman kazandığı tek yerdi masallar...

***

"Bana masal anlat... " dedi, adını koyamadığı kahramanına ve bilmediği bir dilde anlatmasını istedi.

Tek anladığı; Peter Pan ve The End’di...

O anlattığını sandı, kız anlamadı.

Buna rağmen, harikalar diyarında olabilmekti aşk! Bir eşi diğerinden hep farklı olacak ayakkabıları ile.

Bir masal anlatmalı herkes sevdiğine, yaşı ne olursa olsun!

"Bana masal anlat" diyebilmeli bir gün herkes birbirine.

Harikalar Diyarı’nda koşan bir tavşanın peşinden gitmeli belki de.

Hepimizin bir masalı olmalı, içine renk katacak yaşanmışlıkları ve süper kahramanları.

Bir gün, bir kadın "masal anlat" derse, adam anlamalı; "soyut bir dünyada biz olmaktır" anlamı.

Yıllara, varolanlara, yaşanamayan aşklara ve tüm somut kavramlara isyandır masalların amacı.

Herkes bir masal bulmalı ve alabildiğince hayallere kanat çırpmalı.

Soyut ve somut arasında kalmalı, bir teki hep farklı olmalı...

Şimdi bir masal bulmalı ve şu anda en sevdiğine anlatmalı...

-THE END-