Tunus dikatörü Zeynel Abidin Bin Ali, geçen yılın Aralık ayında başlayan ve Ocak ayında şiddetlenerek devam eden ayaklanmaların sonucu olarak 23 yıl boyunca demir yumrukla yönetmiş olduğu Tunus’u 14 Ocak tarihinde arkasına bakmadan terk etti. Kendisini yıllarca desteklemiş olan Fransa’nın egemen sınıflarının bile (ülkelerinde büyük protestolarla karşılaşma korkusu nedeniyle) desteklerini çekmek zorunda kaldıkları Zeynel Abidin’in Fransa’ya sığınma girişimi bu nedenle başarasız oldu, sabık diktatör soluğu kaçırabildiği altınlarıyla birlikte ancak Suudi Arabistan’da alabildi. Tarih kitaplarından fırlamış sahnelerin yaşandığı Tunus sokakları, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan ezilen sınıfların ve sıradan insanların insiyatifi üzerine kurulmuş bir kitlesel halk hareketinin, silahla ve diğer baskı araçlarıyla desteklenen, korunan ve yıkılmazmış gibi görünen ceberrut bir rejimi nasıl kısa bir zaman içerisinde yerle yeksan edebileceğini hepimize bir kez daha gösterdi.
 
Onlarca yıl sonra ilk defa Ortadoğu’da bir diktatör, halk ayaklanmasıyla iktidardan uzaklaştrılıyor. Tunus Devrimi’nin artçı sarsıntları tüm dünyada, özellikle içinde yer aldığı bölgede kendisini hissettiriyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin sokaklarında şimdi bildik bir hayalet, devrim hayaleti, kendisini şöyle bir gösteriyor. Tunus Devrimi Ortadoğu’nun ezilen sınıfları ve mağdur edilmiş toplulukları içerisinde heyecan ve coşkuya yol açarken, bölgenin baskıcı rejimleri ve onların uluslararası destekçilerinde şaşkınlık, endişe ve korkuya neden oluyor. Mısır’ın, Cezayir’in, Ürdün’ün egemen sınıfları Tunus halkının cesaret ve karalılığının Ortadoğu’nun başka yerlerinde halk ayaklanmalarına ilham vermesi ihtimali karşısında dehşete düşüyorlar.
 
Neler oldu?
 
Tunus’un artık sabık lideri olan Zeynel Abidin’in ülkeyi terk etmesine yol açacak kadar büyüyen ve hala devam eden ayaklanmaların fitilini, kendini yakarak hayatına son veren 26 yaşındaki Muhammed Buazizi ateşledi. Hayatını kazanmak için sokakta seyyar meyve ve sebze satıcılığı yapan Buazizi, Sid Buzid şehrinin yerel yetkililerinin tezgehına el koyması ve maruz kaldığı aşağılamanın bir sonucu olarak, 17 Aralık günü şehrin hükümet binası önünde kendini yaktı. Kaldırıldığı hastanede 4 Ocak günü hayata veda eden Buazizi’nin giriştiği intihar eylemi, kendisiyle aynı yoksulluğu ve çaresizliği paylaşan Tunusluların sokağa dökülmek için bekledikleri bir son işaret gibiydi ve ülke çapında Zeynel Abidin’in baskıcı rejimine karşı başlatılan ayaklanmaların ilham kaynağı oldu.
 
Muhammed Buazizi’nin yaşadığı çaresizlik Tunus Halkının büyük bir çoğunuluğunun ortak kaderiydi. Etkisini dünyanın bir çok yerinde hissettiren son global krizin Tunus ekonomisindeki yıkıcı sonuçları, artan gıda fiyatları, işsizlik, bunlara eşlik eden yoksulluk ve baskı ayaklanmanın arkasındaki temel nedenlerdi. İş ve ekmek isteyen göstericilerin talepleri kısa bir zaman içinde siyasal bir nitelik de kazandı ve siyasi özgürlük talepleri diğer taleplerin yanındaki yerini aldı.
 
Bölgede, ABD ve Batı çıkarlarının yılmaz bir savunucusu olarak kendine bir isim yapmış olan Zeynel Abidin Tunus ekonomisini neo-liberal politikalar (de-regulasyonlar ve özelleştirmeler) yoluyla Batı ekonomisine açmış, halkının artan yoksulluğu karşısında kendisinin, ailesinin ve akrabalarının kişisel servetleri hızla artış göstermişti. Yerli ve uluslararası destekçileri tarafından “Tunus mucizesi” olarak takdim edilen ekonomik düzenlemelerin, ülkeyi Kuzey Afrika’nın Hong-Kong’u haline getireceği ve yine kısa zamanda ülkeyi “yükselen ekonomiler” sınıfına sokacağını anlatan propogandaların ne kadar ucuz ve içi boş oldukları 2008 tarihinden sonra çok çabuk anlaşılmış, dünyayı sarsan kriz kırılgan Tunus ekonomisini derinden etkilemişti.
 
Zeynel Abidin, ailesi ve çürümüş rejimin diğer elitleri 1987’den beridir süren iktidarlarını ordu, polis ve özel milis kuvvetlerinden oluşan büyük bir zor ve baskı mekanizmasının üstüne bina etmişlerdi. Yanlızca polis kuvvetlerinin 150 bin kişiden oluşmuş olduğu Tunus’ta (Tunus’un nüfusu yaklaşık olarak 10 milyon) Zeynel Abidin iktidarı varlığını temel siyasi hak ve özgürlüklerin engellendiği, basın özgürlüğünün kıstlandığı, muhaliflerin baskı gördüğü, temel insan haklarının ayaklar altına alındığı bir baskı rejimine borçluydu. “Batı yanlısı” rejimin sözde demokratik bir yapısı vardı; ülkede parlamento vardı, seçimler yapılıyordu, farklı partiler seçimlere katılıyordu; fakat ülke 1987’den beridir Zeynel Abidin’in ve partisinin tartışılmaz ve sınırsız iktidarı ve insafı altında yaşamak zorundaydı.
 
Bu baskı araçlarına rağmen Aralık ayının ortalarından beridir yavaş yavaş yükselen huzursuzluk rejimin ordusuna, polisine ve silahlı milislerine rağmen ve yine onlarca göstericinin hunharca katledilmesine rağmen ülke içinde büyümeye ve yayılmaya devam etti ve devam ediyor. Protestolar sokalardaki tanklara, sokağa çıkma yasağına rağmen durmuyor. Bir taraftan, sıradan insanlar eski rejimin silahlı milislerine karşı kendi güvenliklerini kendileri sağlıyor. Diğer taraftan, yoksulların, işsizlerin, işçilerin, öğrencilerin ve toplumun diğer kesimlerinin katılımıyla büyüyen ayaklanma eski rejimin kolluk kuvvetlerini (eski rejimin savunucusu silahlı milisler hariç) daha tarafsız bir pozisyonda yer almaya zorluyor. Ülkenin tek sendika konfedarasyonu UGTT (Union Generale des Travailleurs Tunisiens) bir aydan fazladır süren ayaklanmanın önemli aktörlerinden biri oldu. Uzun bir süredir rejimi ayakta tutan araçlarından biri olarak işlev görmüş ve ayaklanmanın başlarında bu hareketi desteklemediğini ilan etmiş olan UGTT, ayaklanmanın gittikçe büyümesi ve radikalleşmesi karşısında hızla taraf değiştirip ve gittikçe daha radikal bir pozisyon almaya başladı.
 
Zeynel Abidin baskı araçlarını kullanarak ayaklanmayı bastırmasının mümkün olamayacağını anladığı anda tehditler yerine yeni tavizler ve vaatler verme yöntemini denedi. Ülkeden apar topar kaçmadan önce, son kez, istahdam sorununu çözeceğine, 2014’ten sonra artık aday olmayacağını dair sözler vermesine rağmen artık çok geç kalmıştı. Diktatörün kaçmaktan başka şansı kalmamıştı Ayaklanma temel olarak hedefine eksi rejimi, onun kurumlarını, temsilcilerini ve sembollerini koymuş, toplumun büyük çoğunluğunun düşüncelerine tercümanlık ederek ülkenin geçmiş rejimin pisliklerinden temizlenmesi gerektiği talebini sokaklarda dillendiriyordu. Diktatörlerini ülkelerinden kaçmaya zorladıktan sonra ayaklananların ilk hedefi rejimin önde gelen isimlerinin sahip oldukları evleri ve mülkleri, büyük alış veriş merkezlerini, polis karakollarını yakmak oldu. Bu girişimler belli ki, şeylerin düzeninin eskiden olduğu gibi sürmesinin istenmediğini anlatmanın radikal bir yoluydu.
 
Neler Olabilir?
 
Tunus’da olan bitenler devrim olarak nitelendirilebilir mi? Kimileri tarafından, Tunus’da olan bitenler basitçe Ukrayna’da, Gürcistan’da gerçekleşen ve manipülasyonlar içeren “renkli” devrimlere benzetilmekte, gelenin gideni aratacağı iddia edilmekte ya da iyi niyetli ama siyasal İslamı güçlendirecek kalkışmalar olarak yorumlanmaktadır. Devrimin güçlü sol bir damarı yok diye olup biteni küçümsemek, burun kıvırmak basit bir şüphecilikle açıklanabilir mi? Bu yaklaşımlar, başka bir yönüyle, Türkiye’de sol içinde yaşanılan güncel tartışmaların izlerini taşımaktadır. Sorunlu ve tutarsız bir anti-emperyalizmin karakterize ettiği, her şeyin arkasında Batılı güçlerin komplosunu arayan, siyasal İslama karşı gerekirse var olan rejimleri destekleme tavrı gösteren anlayışların ne Türkiye’yi ne de bölgeyi anlaması ne de sorunlarına çözüm bulması mümkün görünmemektedir.
 
Başka büyük tarihsel devrim ve ayaklanmalarda olduğu gibi Tunus’daki olaylar da hiçbir parti ya da örgütün önceden öngörebildiği ve dolaysıyla bu parti ya da örgütlerin tasarıları ve çağrılarıyla gerçekleşmiş bir süreç değildi; ayaklanma kendiliğinden bir şekilde gerçekleşmiş, sanki nerden çıktığı belli olmadan birden patlayıvermişti. Fakat kendiliğinden bir şekilde gerçekleşmiş olan bu kitlesel kalkışmanın yine kendiliğinden bir şekilde ilerleyeceğini söylemek doğru olmayacaktır. Sürecin kabaca, eski rejimin savunucuları ve yeni bir düzen isteyen eğilimler ve onların sürece müdahele edebilecek donanıma, birikime, olanaklara ve hazırlıklara sahip olan partileri ve hareketleri arasındaki bir mücadele biçiminde geçeceği söylenebilir. Fakat Tunus’daki devrimin nasıl bir seyir izleyeceğini önceden kestirmek pek mümkün görünmemektedir. Büyük ve radikal değişiklikler ve atılımlar görebileceğimiz gibi oldukça dramatik geriye dönüşler de gözlemleyebiliriz. Bu açıdan bakıldığında devrimin yanlızca kısa süreli ve anlık bir olay olduğunu düşünmek yanıltıcı olacaktır; onu haftalar, aylar ve hatta yıllara yayılmış bir süreç olarak görmek ise daha yerinde ve doğru olacaktır.
 
Basitçe “ezilenlerin festivali” olarak değerlendirilebilecek olan devrim, yıllar alabilecek değişimlerin, olmaz denilen dönüşümlerin çok kısa zamanlar içinde gerçekleştiği ve hayata geçtiği tarihsel anlar olarak düşünülebilir. Benzer şeyleri Tunus’daki devrimci kalkışmada da görmek mümkün. Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, son 55 yıl içerisinde sadece 2 lider tarafından yönetilmiş ve onlara mahkum olmuş Tunus’un, bu son olaylar sırasında sadece 24 saat içerisinde 2 farklı devlet başkanı değiştirmiş olmasıydı. Bu örnek sadece Tunus’da olan olayların gücünü, şiddetini ve hızını göstermektedir.
 
Tunus’daki ayaklanma var olan sistemi derinden sarstı, fakat henüz yıkamadı. Eski rejimin muhalifleri, haklı olarak, var olan sistemin ve yasaların eski rejimi tekrar dirilteceğini ve onun müttefiklerini tekrar iktidara taşıyacağını söylüyor. Bu nedenle yeni bir anayasa yapacak, eski rejimin kalıntılarına nefes aldırmayacak, devrimin ruhunu temsil eden demokratik bir kurucu meclisin kurulmasını istiyorlar. Çünkü eski rejimin kalıntıları tamamen temizlenmeden devrim başarıya ulaşmış olmayacak. Fakat, devrimci güçlerin temel zaafı ise devrimin sosyal ve siyasal taleplerini formüle edip genelleştirecek, savunacak ve yaygınlaştıracak siyasal organizasyonların eksikliği. Eski rejiminden arta kalanlar tekrar toparlanıyor, manevralar yapıyor, kitleler üzerindeki konrollerini arttırmaya ve sistemde radikal değişiklikler yapılmasını engellemeye çalışıyor ve iktidarlarını tekrar konsolide etmek istiyorlar. Yeni kurulan geçici ulusal birlik hükümetinin içerisinde Gannuşi ve Mebeza gibi isimlerin yer alması eski rejimin güçlerinin hala ayakta ve iş başında olduğunu gösteriyor. Fakat şimdiden söyleyebiliriz ki, kurulmaya çalışılan bu geçici hükümet zayıf bir hükümet olacaktır. Bu geçici hükümet ve benzerlerinin karşısında radikal sosyal ve politik değişikler isteyen öfkeli bir kalabalık bulunmaktadır. Devrimin ateşi daha henüz sönmedi; devrim daha son sözünü söylemedi.
 
 
Kısa Tunus Kronolojisi:
 
  • 1881: Fransa Tunus’u işgal etti ve sömürgesi haline getirdi. Tunus’da çıkan isyanın sert bir şekilde ezilmesinden sonra yüz binlerce Tunuslu ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
  • 9 Nisan 1938: Fransız birlikleri bağımsızlık isteyen Tunuslu göstericilerin üzerine ateş açtı, yüzlerce sivil öldü ya da yaralandı.
  • 20 Mart 1956: Tunus 75 yıl sonra bağımsızlığına kavuştu. Habib Bourguiba başbakan oldu.
  • 25 Temmuz 1957: Monarşi kaldırıldı, cumhuriyet ilan edildi. Habib Bourguiba devlet başkanı oldu. ABD yardımları ülkeye akmaya başladı.
  • 19 Temmuz 1961: Bourguiba, Fransız birliklerinin ülkenin kuzeyinde Bizerte’deki deniz üssünü terketmesini istedi. Fransızlar buradaki havaalanını Cezayir’deki savaş sırasında yaptıkları hava bomabardımanları için kullanıyordu. Fransız birlikleri bölgeyi işgal etti ve bin kişiyi öldürdü.
  • Nisan 1977: Hükümete karşı ayaklanmalarda 50 kişi öldürüldü.
  • 1983: IMF hükümeti ekmek ve irmik fiyatlarının yükseltmeye zorladı, ayaklanmalar baş gösterdi.
  • 7 Kasım 1987: Başbakan Bin Ali bir darbe sonrasında iktidarı Bourguiba’dan aldı. Yapılan açıklamada Bourguiba’nın sağlık durumunun ülkeyi yönetmeye el vermediği söylendi.
  • Ocak-Haziran 2008: Gafsa’nın güney batısındaki maden bölgesinde gösteriler patlak verdi.
  • 6 Haziran 2008: Bölgedeki gösterilerde bir gösterici öldürüldü.
  • Aralık 2010: Artan fiyatlar ve işsizliğe karşı bir büyük protesto dalgası bütün ülkeyi kapladı. Gösteriler Oca ayında da devam etti. Onlarca kişi öldürüldü.
  • 14 Ocak 2011: Bin Ali Tunus’u terk etti.

- - - -