Pasolig'in yanında Olimpiyat stadında Beşiktaş taraftarının çilesi bitmiyor. Futbolda şiddet bir tek taraftarın günahı mı? yoksa kulüp yöneticileri, iktidar ve medyanın örgütlülüğüyle mi gerçekleşiyor? Seyirci yok , zemin yok, futbol yok ama ligimizin adı Süper. Beşiktaş neden ikinci golü bulamıyor, Oğuzhan'ın partneri kim olmalı, Bursa maçından sonra Eskişehirspor maçında da Beşiktaş tat vermedi, enseyi karartmak için erken mi? Ferhat Uludere'yle Beşiktaşı ve Süper Ligi çekiştirmeye devam ettik.

Arat Saadetyan: Geçen hafta Bursaspor deplasmanından güç bela üç puan alan Beşiktaş bu hafta Eskişehirspor ile karşılaştı ve "evinde" iki puan kaybetti. Maça gelmeden önce elbette tribünleri konuşmak istiyorum. Tribünler yine boştu! Bunu elbet yalnızca Atatürk Olimpiyat Stadı'nın uzaklığına ve hava koşullarına bağlayamayız, Passolig gibi bir icat mevcut ve yalnız Beşiktaş tribünleri değil bütün takımların tribünleri boş... Ancak enteresan hadiseler mevcut. Passolig'le amaçlanan neydi? Tribünlerde herkesin oturduğu koltuk belli olacak, kimin nerede olduğu bilinecekti ve tribünlere değil taraftara ceza kesilecekti. Dolayısıyla tribünlerin taraftara yasaklanması gibi bir şey söz konusu olmayacaktı. Ancak Bursaspor maçına bakıyoruz tribünler Beşiktaş taraftarına yasak. Eskişehirspor maçına bakıyoruz tribünlerdeki taraftar bir tribünden toplu bir şekilde öteki tribüne gidebiliyor, stadın kapıları açılıyor dışardaki taraftarlar içeri alınıyor. Hani herkes yerinde oturacaktı?

Ferhat Uludere: Önce şunu itiraz ediyorum Atatürk Olimpiyat Stadı Beşiktaş'ın evi değil. O ucubeye Fikret Orman, Beşiktaşlı diğer yöneticiler bir de Slaven Bilic "evimiz" diyor. Taraftar için ise bir uzak ülke... Bilic'in evimiz demesinin sebebi; oyuncularını motive etmek... Ama yönetimin "evimiz" demesi sezon öncesi plansızlığını örtbas etmeye çalışmak... Fikret Orman, başta kendine ve Beşiktaşlılara karşı dürüst olup, Vodofone Arena'nın bitiş tarihi hakkında hayal kurmak yerine yeni sezon için planlama yapsaydı böyle bir sorun ile karşılaşmayacaktı Beşiktaş. Ama ne yaptı Orman; kolaya kaçıp Beşiktaş'ı korkunç bir top sahasına hapsetti. Bu haftaki maçtaki seyircisizliği yalnızca Passolig'e bağlamak çok basit bir iş aslında. Şimdi şöyle düşünelim. Federasyon uzun bir zamandır Beşiktaş'ın maçlarını cumartesi akşamı oynatmıyordu. Beşiktaş'ın derbiler hariç cumartesi günü oynadığı maç sayısıyla rakiplerinin maç sayısını kıyaslayalım. Samet Aybaba döneminde bu şikayetin ayyuka çıktığını hepimiz hatırlarız. Bu Yıldırım Demirören'in kendine yapılacak kötü tezahürat için bulduğu bir yöntemdi. Ve hala bu devam ediyor. Atatürk Olimpiyat Stadı cuma, pazar ve pazartesi akşamları için oldukça elverişsiz bir konumda. Bu cumartesi Avrupa maçları bir imkan yaratmıştı ama bu kez de hava muhalefeti Beşiktaşlıyı maç için engelledi.

Beşiktaş semtiyle özleşmiş bir takım ve bu takımı semtten bu kadar uzağa götürmek çok mantıklı bir iş değildi. Ama yapıldı! Passolig'i bir kenara bırakırsak bir futbolsever neden orada maça gitsin ki? Futbol izlemek için saha elverişli değil, hadi yağmur yağmadı oradan kurtardınız bu sefer de sahada ne olup bittiğini göremiyorsunuz. Tribünler çok uzakta... Ve daha bir sürü şey...

TRİBÜNLERDE GÜVENLİK GÖREVLİLELERİ TARAFTARDAN DAHA FAZLA

Arat Saadetyan: Tribünlerde güvenlik görevlileri neredeyse taraftardan daha fazla, bunun bir adım sonrası toptan seyircisizlik. Ondan sonra hepimiz rahata ereceğiz, futbolu da bundan güzel yönetemeyiz. Seyirci yok, saha yok, zemin yok... Ligimizin adı Süper ve Avrupa'da en değerli yedinci ligiyiz ancak kimin izlediği belli değil, bırak tribünden maç izlemeyi ben televizyondan izlerken sıkılıyorum.

Ferhat Uludere: Türkiye'deki futbolun sadece ismi "Süper"... Gerçekten değerli bir lig olsaydın Avrupa'nın sıradan futbolcuları burada yıldız olarak kabul edilmezdi. Gerçekten değerli bir lig olsaydık başarısız futbol adamlarını "kurt hoca, futbol dehası" gibi sıfatlarla çağırmaya utanırdık. Gerçekten değerli bir lig olsaydık yabancı sınırlamasından korkmazdık... Türkiye'de futbolun bir pazar değeri var, ama bu değer sadece yurt içinde geçerlilik görüyor. Jimmy Durmaz'ın transferi Türkiye futbolunun değer anlamında özeti aslında...

FUTBOLDAKİ ŞİDDETİN YARATICISI YÖNETİCİLER VE İKTİDARLADIR

Arat Saadetyan: Tribünleri her şeyin sorumlusu ilan ederseniz olacağı budur elbet. Tribün şiddeti dediğimiz şey nedir hakikaten? Bu şiddetin asıl sorumlular her ne hikmetse hiç ama hiç dile gelmiyor. Yöneticilerin beslediği taraftarlar, muhalefetlerin yönetime karşı kullandığı taraftarlar. Medyanın reyting uğruna tutturduğu şiddet dili, iki takımın rekabeti üzerine tutturulan dil ve neredeyse iki takımın taraftarının ortada doğru düzgün hiçbir neden yokken kanlı bıçaklı olma hali. Bu gerginliği bizzat yöneticiler yaratıyor. Biz bunlara toptan bir çözüm bulduk seyircisiz ve futbolsuz lig. Arada Çarşı gibi iktidara verip veriştiren haddini aşanlar vardı onları da tribünlerden uzaklaştırdık.

Ferhat Uludere: Birkaç sezon önce, futbol değil tiyatro sezonundan bahsediyorum... Özgür Özgülgün ve Alper Kul'un yazdığı "Aut" adlı bir oyun sahneleniyordu. Oyun tam da buna odaklanmıştı: Futboldaki şiddetin ne olduğunu sorguluyordu. Oyunda da yaşamdaki gibiydi. Taraftar futboldaki şiddetin uygulayıcısıydı yaratıcısı ise yöneticiler ve son yıllarda da iktidar. Beşiktaş - Galatasaray maçını hatırlayalım! İktidar önce taraftar grubunu kurdu ve sonra da onları sahaya sürdü. Bunun arkasında kim varsa yıllardır futboldaki şiddeti yaratan onlardır... Çünkü yöneticiler artık böyle iktidarda kalabiliyorlar. Bu örgütlü şiddet futbolseverlerin çıkarları dışında herkesin işine geliyor. Futbolsever sahadakinin sadece futbolun bir yanılsaması olduğunu bile bile izliyor.

Arat Saadetyan: Maça geleyim; Bilic maç öncesi zeminden, havadan, seyirci yokluğundan bahsetti en sonunda da "saha avatajımız diye bir şey yok" dedi ki haklı. Ancak bu oyunu bir tek bu sebeplerle açıklamak mümkün mü? Bursaspor maçında deplasmandaydı Beşiktaş, ancak ilk yarı tek kale oynayan bir Bursaspor vardı.

Ferhat Uludere: Ben hala Bursaspor maçının sadece futbolla açıklanamayacak bir şey olduğunu düşünüyorum. Futbolu yönetenler sayesinde Bursaspor-Beşiktaş maçları psikolojik savaş halini haldı. Eskişehirspor maçı ise başka bir gözle izlenmeli. Beşiktaş maçı eline aldı, ilk yarı her şey yolunda gidiyordu. Ama her zaman yaptığı gibi rakibini maçın içinde tuttu. İlk yarı maçı bitirebilirdi, ama bunu yapamadı... Rakip maçın içinde kalınca da sonuç yine aynı oldu. Bilic'in artık saha ve taraftar desteğini bırakıp, futbolcuların üzerinden bu ikinci gol baskısını kaldırması lazım...

ORTA SAHA OĞUZHAN, ATİBA VE SOSA'DAN OLUŞMALI

Arat Saadetyan: Bence Bilic biraz ezberini bozmak zorunda, takım daha hızlı oynamalı öncelikli sorun bu gibi. Ayrıca Sosa yine yedekti, son yarım saat Oğuzhan'ın yerine girdi. İkisini bir arada oynatmanın formülünü bulması gerekiyor ki bence bu maç ikisinin bir arada oynaması için ideal bir maçtı. Bunu biraz da şunun için söylüyorum; Veli de, Atiba da geriye yaslanmayı seven oyuncular. Bu Beşiktaş'ın en büyük ikilemi buraya alınacak oyuncu çift yönlü bir oyuncu olmalıydı. Sosa'dan da bunu bekliyordum.

Ferhat Uludere: Geçen haftada söylemiştim; Oğuzhan bir maçta oyundan çıktı diye küsecek ve futbol hayatı bitecekse o formayı hiç giymesin. Yeri geldiğinde on dakika sahada kalmayı da yedek beklemeyi de bilecek oyuncular. Samet Aybaba, Ersan Adem Gülüm'ü ilk yarının başında oyundan çıkarmıştı. Ersan'ın futbol hayatı mı bitti? Futbolcular; en iyi futbolcunun yaptığı hatayı çabuk unutan futbolcu olduğunu söylüyorlar... İşte hataları sonrasında aldıkları cezalarına da çabuk unutsunlar öyleyse... Bu maçta Sosa sahada olmalı ve 60 dakika oynamalıydı. Bana kalırsa orta sahanın göbeği Oğuzhan, Atiba ve Sosa'dan oluşmalı... Ama tabii bu kadar pasa dayalı bir oyun o zeminde oynanır mıydı? İşte Beşiktaş'ı asıl sıkıntıya sokan ve skor bulmasını engelleyen de bu oluyor.

Arat Saadetyan: İlk yarı karambol bir gole öne geçti Beşiktaş, aslında buna Eskişehirspor cevap verdi ancak gol sayılmadı bu iki pozisyon dışında ilk yarıda aklımda kalanlar top kayıpları ve hakemin sürekli çalan düdüğüydü.

Ferhat Uludere: Lig başlayalı dört hafta oldu ve her takım hakemlerden şikayet ediyor. Ofsayt olan bir gol veriliyor tertemiz bir gol ise verilmiyor. Sonuçta bir takım, bu Beşiktaş bile olsa haksız kazanç sağlıyor. Bu kabul edilir bir şey değil. Çağatay Şahan öylesine kötü bir maç yönetti ki ne desek boş aslında. Türkiye'deki futbolun neresinden tutarsanız elinizde kalıyor.

BEŞİKTAŞ İKİNCİ YARIDAKİ FUTBOL İLE MAÇI DEFALARCA KAYBETTİ

Arat Saadetyan: İkinci yarı rüzgarın ve yağmurun etkisiyle zemin iyice tarlaya döndü. Eskişehirspor ise sadece biraz daha istekliydi. Beşiktaş iştahlı bir oyunla iki-üç gol atabilirdi ancak ikinci yarı geriye yaslanmayı ve sahada yürümeyi seçti takım. Böyle olunca gole davetiye çıkarmış oldu.

Ferhat Uludere: Beşiktaş kesinlikle bu maçı hak edecek bir oyun oynamadı. Hatta ikinci yarıdaki futbol ile maçı defalarca kaybetti. Beşiktaşlı futbolcular farkı arttıramayınca her zamanki gibi geriye yaslanmaya başladı. Bilic'in bu duruma el koyması gerekirdi ama o da istediklerini yapamadı. Oyundan Demba Ba, Olcay ve Oğuzhan mı çıkmalıydı? Bence hayır! Tercih Veli ya da Atiba'dan yana yapılabilirdi.

BEŞİKTAŞ TAT VERMİYOR ANCAK ÇOK KARAMSAR OLMAMAK GEREK

Arat Saadetyan: Aynı şeyi söyleyeceğim, geriye bu kadar yaslanan oyuncularla başarılı olma şansı güç. Bilic'in Atiba ve Veli'ye ileriye oynamayı öğretmesi gerekiyor ya da Sosa için o bölgede bir formül üretmesi gerekiyor. Takım son yedi maçtır bir golün üzerine çıkamamış. İkinci golü atamazsanız her daim gol yeme ihtimaliniz vardır. Son olarak ekliyim bu Beşiktaş tat vermiyor.

Ferhat Uludere: Bilic'in kendi istikbali için bir an evvel bunu çözmesi gerekiyor. Sosa oyunu hızlı oynayan ve hızlı da düşünen bir oyuncu. Beşiktaş'ın eksikliğini hissettiği bir isim ayrıca, ama takıma monte edilmesi gereken tek kişi o değil. Demba Ba'nın da bir an evvel takıma adapte olması gerekiyor, hatta takım arkadaşları onunla oynamaya alışmalı. Hala Almedia ile oynuyor gibiler. Beşiktaş'ın tat vermediğinin farkındayım, ama çok karamsar da değilim.