“Sefalet zamanında mutlu anları

hatırlamaktan daha büyük acı yoktur”

Dante

Meğer Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de diğer birçok bakan gibi bir sermayedarmış.

2001 Krizini fırsata çevirenlerden biri hem de. Yine kriz var ve yeni bir model deniyorlarmış "tutarsa" hep birlikte adı konulmayan krizden çıkar, tutmazsa maaşıyla geçinenler en fazla enflasyon altında ezilirmiş, "Ama ben bütün varlığımı kaybederim bu iş düzelmezse eğer".

"Tutmazsa üzülürüm!" Tutmazsa enflasyon altında ezilecek halka değil kendisine üzülürmüş meğer. Cebine Bakan'da karamsarlıktan yakınır. ("CEBİNE BAKAN!" benzetmesini Evrensel gazetesinden ödünç aldım) Güven istiyor. Cumhurbaşkanı da altı aya kalmaz çıkarız demiyor mu? Sabır sadece sabır edin ve güvenin. Güvenip oy verdi millet uçacaktık, döviz uçuyor uçmayan, zamlanmayan mal yok ama halkı en çok ilgilendiren temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin fiyatları uçuyor. Halk geçinemiyor, tek tek öfkeleniyor, bir yandan da umut etmek istiyor, iktidar partisinden küsüyor "kararsızlar" içinde yerini alıyor. Bir şeyler değişse, iyileşse yuvaya mı dönecek belli değil.

Bir vakitler Genç Parti adında bir parti vardı, gerçi hala var ama şimdi bir numarası yok, işte bu partinin başkanı dönemin bilinen zenginlerindendi ve seçimlerde yüzde sekiz oy almıştı. Vatandaş mitinglerde dağıtılan köfte ekmekten mi, yoksa "zaten zengin çalmaz" diye düşündüğünden midir bilinmez oy vermişti. Hazine ve Maliye Bakanı da zengin, adam bütün mal varlığını masaya sürüyor. Demek bir bildiği var(!)Ya tutmazsa ne olacak. Üzülecek!

"Bunlar hayatta gitmez" karamsarlığı bir süreden beri yerini "ilk seçimde gidecekler"e bırakmıştı. Türk lirasının aşırı değer kaybı üzerinden Tek Adam Yönetimine karşı oluşan tepkiler, asgari ücretin artırılmasına yönelik sokakta gelişen "geçinemiyoruz" tepkileri ve CHP'nin Mersin mitingi üzerinden yapılan değerlendirmeler bu minvalde.

Yine iğneden ipliğe hemen her şeye gelen zamlar işsizlikle birlikte hayatı çekilmez kılıyor. Sadece ekmeğe gelen zamlar ve ekmek fiyatlarının aşırı yükseleceği beklentisi bile geçinemeyenlerin öfkesini artırıyor. Pratikte ise belediyelerin Halk Ekmek büfeleri önlerindeki kuyruk uzunluğunu artırıyor. Ekmek kuyruğundaki emekli vatandaşların "hakkımı helal etmiyorum" serzenişini haber bültenlerinde izleyenler tamam artık "bunlar ilk seçimde gidecekler" diye iyimserliğinde bir an önce seçim gelse de kurtulsak bunlardan düşüncesinde.

Merkez bankasının müdahalesine rağmen "doların ateşi" düşmüyor, yükseldikçe yükseliyor. Nerede duracağı bir yana durmayacağı endişesi bu kez yeniden karamsarlığa kapı aralıyor. Bu gidişin böyle devam edeceği Tek Adam İktidarının bunu istediğini söyleyenler az değil. Tekrar iktidar olanağı kalmadığından isyan edecek olan halkı baskılamak için olağanüstü hal (OHAL ) ilan edileceği ve OHAL koşullarında seçime gideceği, muhalefetin kolunu kanadını kırıp yeniden iktidar olacağı karamsarlığı da dillendiriliyor.

"Ekonomik kriz yok siyasi kriz var" diyen Levent Gültekin gibi yorumcular sokağa çıkılır ve "Allah muhafaza" bir isyan çıkarsa işte o zaman tam da tek adam iktidarının istediği şeyler olur ve isyan kan ve şiddetle bastırılır, seçimler ya yapılmaz ya da OHAL koşullarında yapılır, düşüncesinde.

Sokağa çıkmayın yoksa provokasyon olur diyenler çok. Sokağa çıkmaya zaten izin yok. En son Antalya'da DİSK, KESK, TTB gibi emek güçlerinin yapmak istediği mitinge Muratpaşa Kaymakamlığı "risk oluşturacağı" gerekçesiyle izin vermedi. Buna rağmen alana gidildi ama yürüyüş polis barikatı marifetiyle engellendi. Kitlesel kalabalıklar oluşmayınca barikatlar da aşılamıyor maalesef.

İzinli mitingler yer yer yapılıyor, İstanbul Kartal mitingi gibi. Hafta sonu KESK'in bölge mitingleri olacak.

28 Ekim 2021 tarihli "Cumhuriyetin Yüz Yıllık Makası" başlıklı yazı içerisinde belirtmiştim:"2023 veya öncesi seçim var, son tezkereden sonra Cumhurbaşkanına verilen yetkinin sonucu ne olur bilinmez, seçim belki olağanüstü halde yapılır veya bilemedin bir gece yarısı kararnameyle ileri bir tarihe ertelenebilir. Olursa şaşıracak mıyız?" Bu bir öngörüden yada karamsarlıktan öte, hemen her gün bu kadar da olmaz dediğimiz ve artık şaşırmadığımız, aynı zamanda kanıksadığımız durumlara dikkat çekmek içindir.

Seçim tarihinin ve özellikle "Millet İttifakı"nın adayının kim olacağının belirsizliği de bunlara eklenince bir "bunlar hayatta gitmez" düşüncesine, bir CHP'nin Mersin mitingi gibi durumlar da "bunlar ilk seçimde gidici" noktasına götürüyor. Bunlar hayatta gitmez" diyenler ile "ilk seçimde gidecekler" diyenler aynı toplumsal kesimler.

Oysa iktidar yeni şeyler deniyor. Halk enflasyon altında ezilirmiş, ezilsin bir şey olmaz modunda. Hala bitişi görmüş değiller, anketlere göre yüzde otuzlar, kırklar arkalarında. "Osmanlı da oyun çok" Bunlara yeni seçim yasaları akla gelmedik yeni yeni "planlar"ın yanında muhalefetin parçalı duruşunu da eklemek gerek. Sadakaya alıştırılmış bir kesime, halka bir şeyler verince susar düşüncesinde. Mesela asgari ücrete şimdiye kadar görülmedik "fevkinde" bir artış. Belki "aya sert iniş" belki de yurdun bir yerinde yeni yeni madenler bulunur. Belli mi olur.

Milli Piyangonun sloganıydı "ya çıkarsa", milli olmaktan çıktığı için artık ya çıkmıyor ya da kendilerine çıkıyor. Nasreddin Hoca sanıyorlar kendilerini mübarekler, göl yoğurt tutsun istiyorlar.

Nasrettin Hoca göle yoğurt mayası çalacak. Bir çocuk sorar "Hoca ne yapıyorsun?" "Göle maya çalıyorum". Çocuk "ya göl oruçluysa" der. Hoca, "göl de oruçlu olur mu" der. Çocuk; "ya oruçluysa"...

Ya fıkra böyleyse...