Otuz yıl önce, 24 Ocak 1993 günü, saat 13.26’da, Ankara Gaziosmanpaşa Karlı Sokak’ta Uğur Mumcu’nun arabasının kontağını çevirmesiyle birlikte ortaya çıkan büyük bir patlamanın sesi, ünlü bir yazarın yaşamdan koparılışını duyurmuştu.

Aradan 30 yıl geçti, Uğur Mumcu’yu öldürtenlerin kim, kimler olduğu ortaya çıkarılmadı, olayın üstü örtüldü. Bu durum, olayın derin güçlere dayandığını ortaya koymakta.

İHA’lar, SİHA’lar üreterek, Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarında, Libya’da, Suriye Arap Cumhuriyeti sınırlarını aşarak toprak elde etmeye çalışarak büyük devlet olma olanağı yok. Önce kendi ülkesinde yaşayan yurttaşlarının mal, can güvenliğini sağlayamayan bir devletin, demokratik olması, yaşam hakkına saygılı olması düşünülemez. Ünlü bir yazarının ölümünü aydınlatamayan, bu olayla yüzleşemeyen bir devletin, hukuk devleti, insan haklarına saygılı bir yönetim gibi kavramlarla ilgisinin olmadığını söylemek abartı olmaz.

Yazıları, duruşu, kararlı, özgün tutumu, karanlıkları aydınlatmaya yönelen çabaları, birilerini kızdırmış olduğu için, kendisini yaşamdan kopardılar.

Yoksulluğa tetikleyen karapara aklamalarının, ülkenin yolsuzluğa ve suç ekonomisinin dişlileri arasına sıkışmasına neden olan eylemlerin ortaya konması, Mumcu gibi usta bir yazarı yaşamdan kopardı.

Karanlıkların bekçileri, bilinçsizlikten, düşünce yoksulluğunda beslenenler, yığınla aydına yaptıkları acımasızlığı Uğur Mumcu’ya da yaptılar. Paramparça ederek bu dünyadan ayrılmasını sağladılar.

Uğur Mumcu, Araştırmacı gazetecilik düşüncesini bu topraklara egemen kılmaya çalışan dürüst bir araştırmacı, yazardı. Belgecilik, yazdığını belgelere dayandırma en önemli niteliklerinden biriydi. Basın, anlatım özgürlüğü savaşımcısıydı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl soyulduğunu kanıtlayan belgeli yolsuzlukları halkın bilgisine sunan Uğur Mumcu, susturuldu. Ancak bıraktığı yoldan yılmadan ilerleyen bir sürü Uğur Mumcu’lar yetişti.

Din sömürüsüne ve din ticaretine karşı çıkışları, Uğur Mumcu’yu acımasız bombaların, bu bombaları patlatarak karanlıklarda avlanmayı sürdürenlerin hedefine koydu.

Devlete, çalıştığı kuruma, bu kurumun yöneticilerine değil, bilginin, haberlerin tüketicisi olan halka karşı sorumlu olan bir gazetecilik uğruna can vermek ilk değildi, son da olmayacağa benzemekte.

Uğur Mumcu’ya tetiği çektiği saptanan, bugüne değin bulunmak istenmeyen, Oğuz Demir 30 yıldır bulunamıyorsa, bunu doğal bir durum olarak göreme olanağı olamaz. Bu kişinin bulunmamasının, bulunamamasının olanağı yok. Geriye bulunmak istenmediği seçeneği kalmakta.

Uğur Mumcu yaşasa, ülkenin tüm sorunları çözülemez, karalıkları aydınlatılamazdı. Ancak bugünkü karanlık çukurlara yuvarlanmazdık. Aydınlıklarda kulaç açmamıza katkısı olacağı açıktı.

Uğur Mumcu, benzeri kişilerin ölümlerinin çözülememesi, bu tür eylemlerin, olayların aydınlatılamaması, karanlıkları aydınlatacak tuğlaların çekilememesi, karanlıklara bir ışık tutulamaması, bu tür olayların aydınlatılamamasının sonuçları. Bu eylemleri yapanların, yaptıranların korunması, aynı eylemlerin sürmesine neden olmakta.

Ünlü bir gazeteci, araştırmacı, yazarın öldürülmesinin 30 yıl üstünün örtülmesi, bir hukuksuzluk denizinde yüzdüğümüzün göstergesi.