Bu yıl Türkiye'nin NATO üyeliğinin 70'inci yıldönümü.

Rusya'nın Ukrayna saldırısının bir süredir gerek Türkiye gerekse NATO'da farklı açılardan tartışılan, Rusya'dan S-400 füzelerinin alınmasıyla da olumsuz yönde etkilenen ittifak ile ilişkilerini yeni bir boyuta taşıyıp taşımayacağı merak konusu.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği'ne karşı bir denge unsuru olarak kurulan NATO, 1991'de Sovyetler Birliği'nin yıkılması sonrasında doğuya doğru genişlemeye başladı.

1999'da eski Varşova Paktı üyeleri Polonya, Çekya ve Macaristan; 2004 yılında ise Bulgaristan, Romanya, Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya ve Slovenya İttifak'a katıldı.

Özellikle bu son genişleme Rusya'yı çok rahatsız ederken Gürcistan ile birlikte Ukrayna'nın da NATO'ya katılma talepleri Moskova'nın işgal için öne sürdüğü gerekçelerden biri.

Ukrayna savaşında şu an için herhangi bir NATO üyesine doğrudan yönelmiş bir tehdit bulunmuyor. NATO'nun çok bilinen ve 5'inci maddenin işlemesini gerektiren kırmızı çizgisi Rusya'nın saldırılarını bir NATO üyesi ülkeye yöneltmesi.

Bu durumda NATO'nun 5'inci maddeye göre ittifakın tümü askeri saldırıya uğrayan üye devleti savunmak zorunda.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise son yaptığı bir açıklamada, Ukrayna'da çatışmanın tarafı olmayacaklarını, asker göndermeyeceklerini ve Ukrayna hava sahasında uçaklarını uçurmayacaklarını söylemişti.

TÜRKİYE VE NATO

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Salı akşamı Kosova Cumhurbaşkanı ile ortak basın toplantısında, Kosova'nın NATO üyeliği için "NATO'nun bir üyesi olarak Kosova'yı tanırız" diyerek Türkiye'nin NATO'nun genişlemesinin faydalı olduğunu hep savunduğunu kaydetti.

Türkiye büyük ordusu, NATO harekat ve misyonlarına sağladığı katkılarla İttifak içinde önemli bir ülke. Bu nedenle Rusya'nın saldırısının Türkiye'nin NATO üyeliğini hangi açılardan etkileyeceği uzmanlarca çok yönlü şekilde ele alınıyor.

Emekli Büyükelçi Hasan Göğüş, Ukrayna krizinin bir süre önce "beyin ölümünün gerçekleştiği" tartışmaları yapılan NATO'yu birleştirdiği ve İttifak dayanışmasını artırdığı kanısında. Göğüş, diğer taraftan ise eğer Avrupa'nın NATO dışında başka bir savunma kimliği geliştirmek istemesi durumunda bunun Türkiye için olumsuz olacağına işaret ediyor.

Eski diplomat Aydın Selcen de Türkiye için NATO üyeliğini, Lozan ve Montrö anlaşmaları, Hatay'ın Türkiye'ye katılımı ve İsmet İnönü'nün ülkeyi İkinci Dünya Savaşı dışında tutması gibi önemli bir dış politika başarısı olarak gördüğünü ifade ediyor.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin ise 2001'deki 11 Eylül saldırıları gibi tarihin dönüm noktalarından birisi olduğunu söyleyen Selcen, "Bu bizim hayatlarımızda gördüğümüz Türk dış politikası açısından en ciddi sınamalardan biridir" diyor.

Emekli Tümgeneral Ali Er de Türkiye için NATO'nun Batı'nın değerler ittifakına katılımı açısından bir çeşit "menteşe" görevi gördüğünü ifade ediyor. Er, NATO'nun Türkiye'ye en önemli katkısı savunma kabiliyetine olduğu kadar Türkiye'nin demokrasi yolundaki katkısıdır" yorumunda bulunuyor.

Er'e göre, Karadeniz'e açılan kapılar olarak nitelendirilen Boğazlar'ın Türkiye'nin kontrolünde olması da NATO için önemini artıran bir faktör.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in haberine göre, Bu arada Erdoğan, ortak basın toplantısında şunları da kaydetti:

"Şu anda AB üyesi ülkeler içinde savunma sanayinde işbirliği yapmamız gereken ülkeler var. Bu ülkelerin birçoğu aynı zamanda NATO üyesi. Türkiye de bir NATO üyesi. Türkiye'ye savunma sanayi işbirliğinde yaklaşmayan, uzak duran… Biz beraberiz, müttefikiz. Türkiye'ye vermeniz gereken araç, gereç, mühimmat, bunları niye vermiyorsunuz? Vermiyorlar. Bir savaş mı çıksın, bunu mu bekliyorlar? Bunlar samimi değiller. NATO üyeleri de sadece laf üretiyor, AB üyeleri de laf üretiyor."

RUSYA'DAN S-400 ALIMI

Ancak Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemini alması NATO içinde güven bunalımı yaratmış, Türkiye'nin üyeliği ile ilgili de tartışmalara neden olmuştu.

Göğüş, Türkiye'nin S-400'leri aldığı dönemde Putin'in bu kadar çılgınlık yapacağının tahmin edilmediğini söylüyor ve bundan sonraki süreçte Montrö Sözleşmesi'nin uygulanmasında "sıkı durmasının" Türkiye'ye puan kazandıracağını ifade ediyor.

Er, füzelerin alımının ardından Türkiye'ye karşı İttifak içinde bir "güvensizlik ortamı" oluştuğunu belirtiyor ve "Putin bu füzeleri bırakın 2,5 milyar doları almayı, bedava vermiş olsa bile milyarlarca dolara kazanamayacağı büyük bir stratejik güç kazandı. Çünkü NATO içindeki birlikteliğe bir şüphe virüsü koydu" diyor.

Aydın Selcen de hava savunma sisteminin alımını "büyük bir hata” olarak gördüğünü söyleyerek şunları kaydediyor:

"2,5 milyar dolar Türkiye'nin kamu kaynağı ziyan edilmiştir. Bu sistem şimdiye kadar ne aktive edilebilmiş ne de ortaya çıkarılabilmiştir. Kime, neye karşı kullanılabileceği belirsizdir. NATO müttefiki Türkiye'nin neden Rusya'dan böyle bir hava savunma sistemini aldığı da anlaşılamamaktadır. Bugüne kadar da anlaşılamamıştır."

NATO İÇİN TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ

Uzmanlara göre bu tartışmalara rağmen Türkiye, Rusya'ya karşı NATO'nun bir kanadı olması bakımından önemini artırarak koruyor.

Selcen, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Rusya ile kara sınırı kalmadığını ancak Karadeniz'de iki ülkenin karşı karşıya olduğunu hatırlatarak şunları belirtiyor:

"Türkiye'nin mutlak surette hem Bayraktar SİHA ihracatı gibi yaptığı işlerden dolayı hem de Montrö'yü uygulaması gibi hususlarda oynadığı rol ve konumu itibariyle, durumu kendi açısından Avrupa'nın bir parçası olduğunu anlatmak için kullanması, karşılığında da Avrupa ve ABD'nin de Türkiye'nin yerinin Batı olduğunu teslim etmesi gerekir."