“Şu iyi bilinsin: bu kızıl kumaşlar öyle şaka olsun diye, kapris yapmak için yükselmiyor insanların omuzlarında; tersine, bir mecburiyet bu, yasaklanması da öyle!” 
Didier Daeninckx, Açlık Şöleni

İçinden geçtiğimiz dönemin özgünlüğü tartışma götürmenin ötesinde... Adeta bir varlık yokluk meselesi haline gelmiştir. Tek adam yönetiminin içine düştüğü açmazdan kurtulmak için yaklaşık bir aylık öne alınan "erken seçim" kapıda gün sayıyor. İktidar ya bu açmazın altında kalarak tarihteki yerini alacak ya da tek adam yönetimini iyice tahkim edecek adı açık açık faşizm olarak ifade edilecektir. Solun bir kesimi böyle adlandırsa da genel geçer tüm yapılar, aydınlar, bağımsız ve demokrat akademik çevreler bu isimden imtina edemeyecektir. Hemen her kesim nasibini alacaktır başka türlüsü düşünülemez bile...

Hayat pahalılığı yetmezmiş gibi bir de yaşanan depremin trajediye dönüşmesi ardından sel felaketinde tek adam yönetiminin basiretsizliği, daha doğrusu yönetme biçimi yanında seçim, iktidar için kurtuluş olarak ömür uzatacak bir hamle olarak görülse de yıkılmasını da getirebilir... Meral Akşener 'in sonradan çark ettiği "ya tarih olacağız ya tarih yazacağız" sözü Cumhur İttifakı için daha geçerli. Kaybederlerse tarih olacaklar. Bunca yaşananlara rağmen kazanırlarsa tarihe yeni bir faşizm sayfası açarak geçecekler...İktidar için varlık yokluk meselesi olan 14 Mayıs seçimlerinin muhalefet için de aynı şeyi ifade edeceği pekala söylenebilir. Otoriterleşmenin toplum üzerindeki baskıyı artıracağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. En çok zararı görecek olan emekçiler olacaktır kuşkusuz. Bu da zaten 12 Eylül 1980'den beri kıskaca alınan sol/sosyalist kesimleri etkileyecektir.

Bu durumu bilmeyen yok gibi. Ancak gereğinin yapılıp yapılmadığı tartışılır. Birlik bir elzem." Faşizme karşı birleşik cephe" oluşturmak için Hitler faşizminin tıpatıp aynısı mı bekleniyor. Millet İttifakının yaşadığı Akşener krizinin çözüm toplantısı ardından soğuğa rağmen Saadet Partisi binası önünde toplanan kalabalığın "Birleşe birleşe kazanacağız " sloganı yol gösterici değil mi? Bu slogan altılı masanın bileşenlerinin birliği için atılmış olamaz herhalde. Buradan ders çıkarmak başta kendini solda ifade eden sosyalist yapıların sorumluluğu değil miydi zaten. 

Depremin ardından muhalefetin, irili ufaklı tüm sosyalist parti ve grupların gösterdiği dayanışma örneği tekrar kızıl bayrakların göklere yükselmeye başlamasını beraberinde getirdi tıpkı Paris Komünündeki gibi... Didier Daeninckx'un, Açlık Şöleni romanında Maxime Lisbonne'a söylettiği gibi bir "mecburiyet" yükselmesi de yasaklanması da bir mecburiyet! Birlik ve Dayanışma yükseltiyor bunun farkında olan Tek Adam Yönetiminin elindeki silah da yasaklama olacaktır...

(...)

"Solsa da yaşamın renkleri; güneş her sabah yeniden doğar, gece gündüze döner. 

Bir çiçek açar kuytuda, bir kuş öter uzaklarda, bir çocuk güler.

Yıkıntıların arasında dolanan rüzgar, umudun şarkısını söyler:

Umut hep vardır, umut hep vardır... Umut, insandadır..."

Gülsüm Cengiz’in şiirindeki gibi umut insandadır. İnsan kuşkusuz sınıfsız , zümresiz kaynaşmış değildir. Şairin buradaki kastı insan olmanın özelliğini taşıyanların sadece ve sadece sömürülen ve emeğiyle geçinenler/ emekçiler olduğuna kuşku yoktur. Tek tek iyi insanlarda değil insandadır umut...

Yüz elli yıllık insani yardım kuruluşunun çürüdüğünü toplum olarak gördük, hemen her şeyin parayla değiş tokuş edildiğine tanık olduk. Memleketi şirket gibi yöneten anlayış insani yardım kuruluşlarını da aynı şekilde yönetiyor ve bundan utanmıyorlar ne yazık ki, yönetici sınıfın temsilcileri de "insan" ama insani niteliklerini ayaklar altına almış oldukları için başka bir adla anılmayı hak ediyorlar. Onların sıfatları hiç de az değildir say sayabildiğin kadar sömürücü, zorba, hırsız (mülkiyet hırsızlıktır), faşist gibi uzar gider...

Devrimciler, başta olmak üzere Emek ve Özgürlük İttifakı umudun adresi olarak "kapris" peşinde değil geleceği birlikte kurmanın bir ihtiyacı olarak birlikte mücadelenin örneğini veriyor. Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak tek adam yönetiminin önünde set olarak insanların umuda yüzünü dönmesini sağlıyor. Beklenen budur. Olan budur. Milletvekili seçimlerinde Emek ve Özgürlük İttifakı Sosyalist Güç Birliğini de içine/yanına alacak ortak bir irade göstermesi ne kadar güzel olurdu... İnsan olmanın manası bugün deprem enkazından insanları sağ çıkarabilmek olduğu kadar, geride kalanların insani bir yaşam sürmesi mücadelesinin önündeki en büyük engeli ortadan kaldırmak için birlik olmaktır. Bu "birlik " ilk adımdır sonrası gelecektir kuşkusuz, mücadele de sürecektir, "Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek"...

Didier Daeninckx'un Açlık Şöleni kitabının arka kapağındaki şu söze bir kulak verelim: "Her şeyi kabul ediyorum, hayatım boyunca üstlendiğim bütün rolleri. La Belle Poule'un kapkara güvertesinde çaylak miço, Sivastopol kuşatması sırasında sahneye konan oyunda aktör, Cezayir'de kepaze olmuş bir asker, bir komedyen ve hatta neden olmasın bir soytarı, imparatorluğun mezar kazıcısı, Komün'ün albayı, barikatlarda ölüme terkedilen kişi, hiç desteği olmayan bir sakat, idam mahkumu, Kaledonya sürgünü, kostümsüz tiyatronun yaratıcısı, ucuz lokanta işletmecisi, yayınlarına son verilen bir yığın gazetenin kurucusu, hatip, aslan terbiyecisi, milletvekili adayı, başarısızlığa mahkum bir komisyoncu, sadık bir eş ve candan bir baba, hepsi."

Şimdi "hepsi" olmanın zamanı, şimdi birlik olmanın zamanı, çünkü umut hep vardır, umut insandadır...