"Zaman akar, zaman geçer,
zindan içinde;
Biz mapusta gürül gürül yatardık
Yılan çıyan içinde.
Getirdiler ite kaka bir yiğit,
Ayak çıplak
Ak bir mintan içinde.
Zaman zaman içinde
Işık duman içinde"
Enver Gökçe

Uygunsuz Adım / Muvazzaf Askerlikten Profesyonel Devrimciliğe adıyla Kor Kitap yayınları arasında çıktı. Yazarı Ali İhsan Gezer. Daha girişte Enver Gökçe'nin "Başlangıç" şiirini ilk dizelerini gören okur roman hakkında bir fikre varacaktır kuşkusuz.

Bu bir dönem romanı, benzerleri yazıldı yazılacak. 12 Eylül karanlığının üzerinden kırk yıldan fazla zaman geçse de 12 Eylül'e benzer karanlık sürüyor bir şekilde. Hatta eylül karanlığı ne zaman bitti ki de denilebilir. Karanlık sürüyor ve elbette bire bir aynı değil.

Enver Gökçe 1951 tutuklamalarından nasibini almış bir şair, bir komünist. Her iki özelliği de mapushaneyle tanışması için yeterli. Şairliğin yanına komünistlik de eklenince işkence vakayı adiyeden bile sayılmaz. "Zaman akar, zaman geçer".

Bu memlekette hiçbir zaman münferit olmayan bir şeyin adıdır işkence. Biçimi değişse de özü hep aynıdır. 1980, 91 ve 93 te işkenceyle tanışmış biri olarak bile işkencenin anlatıldığı sayfalarda tedirgin olmadım dersem yalan olur. Aynı şeyleri anlatsa da insanın tüyleri diken diken oluyor. Bir çoğumuz işkence sahnesi olan bir filmi bile izleyemez iken bu sahnelerinin kat be kat üstünde işkenceyi yaşayanlara yapılanları okuyup yada sinema filminde seyrederken yapılan alçaklığı ve ona karşı direnişi görürken işkence görenin beyin fırtınasını, hissetmek onu anlamak mümkün olmaz kanısındayım. İnsanlıktan umudunu kesmiş işkenceciler ve bu işkenceler karşısında insanın kendi kendisini kurtarması, direnişidir ( bazıları da bedenen direnemez ise bile davayı korumak adına veya bedensel güçsüzlüğünden "yenilse" bile) her türlü aşağılanmaya rağmen dışarı çıktığında nerede kalmıştık diyerek işe yeniden başlaması, direnişte ısrarıdır. Yenilgiden zafere gidecek olan yolda yürümesi direnmek ve inat değilse nedir!

Dönelim kitaba; bu kitap sadece baskıyı, işkenceyi, hapishaneyi anlatmıyor. Kurgu da değil üstelik. Bir öz yaşam hikayesi. Bir muvazzaf askerin, bir jandarma astsubayının karakol komutanı iken devrimcileşmesini, bir profesyonel devrimcinin hikayesini anlatıyor. Uygun Adım askerliğin bir kuralıyken, "Uygunsuz Adım" bir tercihtir. Bu tercihin bedelidir bunca yaşananlar.

Askeri lise ve ardından bir sınır karakolunda komutan olarak çalışırken daha devrimci düşünceden tanışmadan evvel halkla ilişkileri onu diğerlerinden ayırıyor. Ne bölgenin yaşayan Kürt ve Arap eşrafı ne her biri halk çocuğu olsa da sıradan erler ne de subay ve astsubaylar insana insan gibi davranışı algılar. Tersine hepsi garipser. Bu insancıl özelliği Onun, devrimcileşmesinin de vesilesi olur.

Bu roman sadece işkencede direnen ya da "çözülen" adamların hikayesi değil. 70'li yıllarda rütbeli bir asker olan Ali İhsan Gezer'in gözünden dönemin devrimci hareketlerine de ışık tutuyor. Deniz Gezmişlerle başlayan ve Onların (Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya) devamcıları olan çeşitli siyasi örgütlenmeler hakkında da bilgi edinmek mümkün. "Sınıfsız sosyalizm", "öncü savaş", "gerilla savaşı", "halk savaşı" bir yanda "devrim kitlelerin eseridir" bir yanda.

Devrimci örgütlerin zaman içinde öğrendikçe değişime uğramaları veya ayak diremeleri, devletle, faşistlerle ve sol gruplar kendi içlerinde birbirlerine karşı verdiği mücadelenin doğru ve yanlış taraflarının yanında "Uygunsuz Adım" Türkiye sosyalist hareketi tarihinin en az konuşulmuş yönlerinden birine dikkat çekiyor.