Ömer İbrahimoğlu / Demokrat Haber

Geçtiğimiz günlerde Nişantaşı Üniversitesi’nde 40 araştırma görevlisi işten atılmıştı. Araştırma görevlilerine sözlü bildirimlerle sözleşmelerinin feshedildiği bildirildi. İşten atılmalara tepki olarak Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi (VUDAM) ve Eğitim-Sen Nişantaşı Üniversitesi önünde basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında, “İşten atılan akademisyenlerin yanında olduklarını ve bu haklı mücadelelerini destekleyeceklerini,” dile getirdiler. Bunların üstünden yaklaşık iki hafta geçti. Ve Nişantaşı Üniversitesi bugün (12.04.2022) 174 yeni personel alacağının ilanını verdi. Biz de dört yıldır Nişantaşı Üniversitesi’nin sosyoloji bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışan ve işten çıkarılan Ekinsu Devrim Danış ile görüşerek, Nişantaşı Üniversitesinde özelinden yola çıkarak “Vakıf Üniversitelerinde neler oluyor?”u konuştuk…

Nişantaşı Üniversitesindeki toplu işten çıkarma durumuna gelmeden önce biraz üniversite hakkında konuşalım. Bu olay yaşanmadan önce üniversitede çalışmalar nasıl işliyordu? Üniversitede sistem nasıl bir minvalde ilerliyordu?

Nişantaşı Üniversitesi’nde ilk çalışmaya başladığım günler şöyleydi: Özellikle sınav dönemlerinde günde 6, 7 tane sınava girdiğimiz oluyordu. Yemek molalarımızın dahi yer yer olmadığı, sürekli ayakta, öğrencilerin etrafında onları kontrol etmemiz gerektiren bir sınav süreci içerisinde bulmuştum kendimi. Sonrasında diğer sorunları fark etmek de zor olmuyor. Akademik işler dışında, görev tanımında yer almayan diğer işler diye tabir edilen her türlü işlere araştırma görevlilerini koşturuyorlar. Hatta kendi uzmanlaştığı alanının dışında başka derslere giren arkadaşlarımız bile var.

Normalde bizim iş tanımımızda şunlar yazıyor: Kendi araştırmalarımızın, makalelerimizin, projelerimizin üzerine odaklı. Bunlara dair üretimlerde bulunmak. Bir takım akademik işleri beraberce yürütmek. Öğrencilerin bölüm ile ilgili ya da bağlantılı sorunlarına dair yanıtlar vermek. Kabaca yapmamız gereken işlerimiz bunlar diyebilirim.

O zaman şunu diyebilir miyiz, vakıf üniversitelerinde her zaman sorunlar vardı sadece bu gizleniyordu ya da sessiz kalınıyordu.

Evet, diyebiliriz. Vakıf üniversitelerinin kendi zihniyetlerinde bu mevcut. Az önce sözünü ettiğim sorunlar sadece Nişantaşı Üniversitesi’ne has sorunlar değil. Diğer vakıf üniversitelerinin çoğunda bu tür problemler varlığını koruyor. Bugün Esenyurt Üniversitesi ya da Üsküdar Üniversitesi’ne de gitseniz aynı sorunlarla karşılaşacaksınız.

Araştırma görevlileri ya da diğer tüm çalışanlar genelde tek başlarına hareket edemiyorlar, patronlardan, güç sahiplerinden, işsizlik kaygısından çekiniyorlar. Burada işçilerin birliğinin, ortak mücadelenin önemi ortaya çıkıyor. Araştırma görevlilerinin haklarını arayan, onları bir arada tutan herhangi bir kurum, kuruluş veya sendika var mı?

Vakıf üniversitelerindeki akademisyenler çok güvencesiz. Özellikle araştırma görevlileri en güvencesiz akademik birim diyebiliriz. Şu ana kadar tabi Bilgi Üniversitesi olsun, başka üniversiteler olsun birtakım sendikalaşma girişimleri oldu. Ama henüz istenilen düzeyde değil.

Şunu da eklemek isterim. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 2020’de yayınladığı bir kanundaki değişiklik Resmi Gazete’de yayınlandı. Bu ücret eşitliği ile ilgiliydi. Devlet üniversitelerinde ve vakıf üniversitelerinde çalışanların ücret farkı olmamasına dairdi. O dönem pandemi ve ücret talepleri bir araya gelince vakıf üniversitesinde çalışanlar farklı farklı üniversitelerden bir araya gelmeye başladı. Ve Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi (VUDAM) kuruldu. Bu meclis ilk kurulduğunda ücretsiz izne çıkarılan, kısa çalışma ödeneğinde hakları yenilen arkadaşlarımızın sorunlarını gündem yaptı ve bunları yapanlardan biri de Nişantaşı Üniversitesi’ydi. Dolayısıyla VUDAM üzerinden farklı üniversitelerden çalışanlar arasında bir birliktelik ve dayanışma hissiyatı yükseldi. Örneğin VUDAM’ın Nişantaşı Üniversitesi’nde yaşadığımız süreçleri yansıtması, güvencesizliğimize karşı cesaret veren başkaca bir rolünün olması da süreci olumlu yönde etkiledi. Ayrıca VUDAM ve Eğitim-Sen ortak basın açıklaması yaptılar. Bu bile bizim için çok şey ifade ediyor. Çünkü akademisyenler bir dilekçe verirken bile korkuyorlar, çekiniyorlar. Bu gibi oluşumlar kişilere cesaret veriyor ve korkuyu da yok ediyor.

Ekinsu-Devrim-Danis

Peki, Nişantaşı Üniversitesi’nden siz de dâhil 40 araştırma görevlisinin işten atılma süreci nasıl gelişti?

Biz her toplantıda her yönetimle karşılaştığımızda ücret artışını ve düzenli çalışma koşullarını talep ettik. Topluca rektörlükten randevu istedik. Üniversite tercih dönemlerinde, bu koşullarda çalışıyoruz ve okula bir katma değer katmamızı bekliyorsunuz. Ama siz bizim haklarımızı vermiyorsunuz, diyorduk. Böyle yavaş yavaş sesler yükselmeye başlamıştı. Bir yandan araştırma görevlilerine başka işler yaptırılmaya çalışılıyor, bir yandan mesai ücretleri kanunda olmasına rağmen verilmiyordu. Çalışanların kendi haklarının bilincine varması, sorgulaması ile birlikte biz bir araya geldik. Elbette bu sadece bir ücret meselesi de değil. Biz akademik olarak da özgür bilgi üretim süreçlerini, koşullarını oluşturabilmek için de mücadele ediyoruz. Mobinge uğramadan, mesai baskısı olmadan ya da herhangi bir disipline yönelik bir denetleme mekanizması olmasın diye mücadeleye katıldık. Dolayısıyla özgür akademik ortam da bu koşullarda olabilir. Bunun için mücadele ettik. Onlar da bir nevi toplu bir süpürmeye gittiler.

Biraz detaylandıracak olursam, o günlerde teker teker araştırma görevlileri Nişantaşı Üniversitesi İnsan Kaynakları tarafından çağırıldı. Çağırılanlara belli bir ücret teklif ediliyordu. Kabul etmezlerse tazminatsız çıkarılacakları söylendi. Bu teklifler kabul edilmedi. Daha sonra onlar bizim üstümüze yürüdükleri halde bazılarımız “işverene hakaretten” çıkarıldık. Bazılarımızı da farklı nedenler bahane ederek tazminatsız çıkardılar.

Sizce Nişantaşı Üniversitesi 40 araştırma görevlisini işten çıkararak ne yapmaya çalışıyor, bu hamlenin bir amacı var mı?

Nişantaşı Üniversitesi’nde yaşanan toplu işten çıkarmalar, diğer vakıf üniversitelerindeki hareketliliği durdurmak ve önüne geçmek adına yapılmış bir hamle diye düşünüyorum. Bu işten çıkarmalar sadece Nişantaşı Üniversitesi’nin almış olduğu bir karar değildi. Nişantaşı Üniversitesi’ndeki birliktelik, ses çıkarma, sosyal medyadaki birtakım sorunları gündem etmek, diğer vakıf üniversitelerinin de hoşuna giden bir durum değil. Bu yüzden buradaki birliktelik ve ses çıkarmanın önünü kesmek için, en azından kendilerini rahatlatacak bir hamle olduğunu düşünmüş olabilirler. Ama aksi oldu! Örneğin, Bilgi Üniversitesi’nde arkadaşlarımız neredeyse her gün “eşit işe, eşit ücret” için stant açıyorlar. Okan ve Maltepe Üniversitelerinde de yürüyen bir süreç var. O yüzden bu aynı zamanda herkesin haklı talebidir.

Nişantaşı Üniversitesi iş ilanlarını duyurdu. Bunu da göz önünde bulundurarak son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı? İş ilanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Nişantaşı Üniversitesi yeni iş ilanları açtıklarını duyurdu. Yaklaşık olarak çıkarılan 33 araştırma görevlisinin yerine birebir aynı bölümden ilan açtıkları görülüyor. Ama asıl olarak yeni açtıkları ve tüm yatırım ve reklam kampanyalarını da kaydırdıkları tıp ve diş hekimliği fakültesine alımlar yüksek görünüyor. Zaten sosyal bilimler üzerinden onların tabiriyle müşteri çekmek ve bu disiplinler üzerinden sektörle anlaşmalar pek karlı olmadığı için son dönemde de bahsettiğim tıp fakültesini merkeze almak istediklerini sanıyorum. Öte yandan, bizim yerimize açılan ilanları da şu şekilde yorumlayabiliriz. Nihayetinde Nişantaşı’nda son yaşanan süreçte araştırma görevlilerinin özellikle ortak talepler etrafında bir araya geldiği ve aynı sorunları gündem ettiği bir süreç vardı. Dolayısı ile tamamen var olan kadroyu değiştirip yeni gelenlerle "biz bir aileyiz" ya da "kurum aidiyeti" söylemi üzerinden daha uyumlu bir emek süreci yürüteceklerini düşünüyorlar. Öyle olmayacağının sinyallerini ilanlara başvurmaya tereddüt eden ve bizle iletişime geçen arkadaşların kaygısından da anlıyoruz.

Vakıf üniversitelerinde bu çalışma koşulları devam ettiği sürece ne kadar sirkülasyon olursa olsun itirazlar ve mücadele çabaları devam edecektir. İşten çıkarmalarla bunun önünü kesmek zor.

Şu an yavaş yavaş hukuki olarak haklarımızı alma yolunda adımlar atıyoruz. Biz bir şekilde işimize döneceğiz. Çünkü bu haklı bir dava. Ve sesimizi duyurmaya da devam edeceğiz. İşten çıkarılanların işe geri iadesi, ücretlerin yükseltilmesi ve özgür bir bilimsel üretim koşullarının inşa edilmesi, buna olanak verilmesini istiyoruz.