1990’lı yıllar acayip yıllardı. En solcu lider Erdal İnönü, en solcu gazete Cumhuriyet Gazetesi, en solcu türkü de Zülfü Livaneli’nin söylediği leylim ley türküsüydü. O yıllar değil Kürtçe konuşmanın, Kürt kelimesini ağza almanın bile yasak olduğu yıllardı. Ahmet Kaya ilk kasetini yeni çıkarmış, Selda ve Zülfü Livaneli’nin kasetleri müzik marketlerdeki yerini yeni yeni almaya başlamış, 12 Eylül faşizmi Kürtlerin varlığını çoktan inkar etmiş, Kürtlerle ilgili “Onlar aslında dağ Türkleridir, karın üzerinde yürürken, ayaklarının altından çıkan 'kart kurt' seslerinden dolayı onlara Kürt denilmiştir” gibi ipe sapa gelmez tanımlar yapmıştı.

İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Şubesi Yönetim Kuruluna seçilen Vedat Aydın 28 Ekim 1990 tarihinde İHD Genel Kurulunda konuşmasını Kürtçe yaptığı için tutuklanarak Ankara Ulucanlar Cezaevine getirilmişti. Yanında Vedat Aydın’ın konuşmasını Türkçeye tercüme eden Avukat Ahmet Zeki Okçuoğlu da vardı. Zira Vedat Aydın duruşmada Türkçe konuşmayı da kabul etmemişti.

Tam da o günlerde Ulucanlar Cezaevinin 4. koğuşunda, tutukluluk şartlarının iyileştirilmesi amacıyla birer haftalık dönüşümlü açlık grevi yapılıyordu. Oradaki tutsaklar Vedat Aydın’ın tutuklanıp cezaevine geleceğini gazetelerdeki haber ve yorumlardan çoktan anlamışlardı.

Ulucanlar Cezaevinde kalan tutuklu sayısı her gün değişiyordu. Özellikle öğrenci olaylarından dolayı sürekli öğrenciler tutuklanıyor, cezaevinin tutsak sayısı bir çoğalıyor bir azalıyordu. Kimi zaman 1 yatakta 3 kişinin yattığı bile oluyordu. Öte taraftan Ulucanlar Cezaevinde revir olduğu için başka illerin cezaevlerinde hastalanan, rahatsızlanan devrimci tutsaklar da yine Ulucanlar cezaevine getiriliyordu.

Vedat Aydın cezaevine gelir gelmez açlık grevine katılmıştı. Kaldı ki Emniyette sorgudayken bile yemek yemeyi ret etmişti. Avukat Ahmet Zeki Okçuoğlu ise biraz rahatsızdı. Yanılmıyorsam bir süre de revirde kalmıştı. Vedat ağabey ile altlı üstlü ranzalarda yatıyorduk; ben alttaydım o ise üst ranzada. Ona sürekli yurt içinden ya da yurt dışından destek yazıları geliyordu. Gününün çoğunu okuyarak ya da yazarak geçiriyordu. Bense yaşı küçük ama umutları büyük bir devrimci olarak dikkatle izliyordum onu. Geldiğinin ikinci günü akşamüzeri oturmuş sohbet ederken bana şakayla “Yahu hiç haftalık açlık grevi olur mu? Şunu süresiz yapalım gitsin” demişti.

Son derece inançlı ve kararlı birisiydi Vedat ağabey. Kısa zaman içerisinde hayatım boyunca unutamayacağım sohbetlerimiz olmuştu kendisiyle. Çoğu sohbetimizi akşamları, masanın etrafında bir grup arkadaşla oturduğumuz zamanlarda yapıyorduk. Açlık grevinde, biraz da neşelenmek amacıyla sürekli şakalaşıyorduk. Ben ikide bir “Yav ağabey, sahi Kürtçe konuştuğun için mi seni buraya getirdiler” diye takılıyordum. Zira bu soruya her defasında gülerek farklı cevaplar veriyordu. Bir keresinde dayanamayıp kendisi bana sormuştu “Peki sen niye buradasın” diye. Ben de kendisine “Sorma ağabey, ben de Türkçe konuştuğum için buradayım” demiştim. Uzun süreli gülüşmüştük bu cevaba.

Vedat Ağabey bundan 22 yıl evvel Kürtçe konuştuğu için gözaltına alınıp tutuklanmış, kısa süre cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilmiş ve 1991 yılının 7 Temmuzu'nda da cesedi bulunmuştu. Yani Vedat ağabeyi katletmişlerdi.

Bu ülke, tüm barış ve hoşgörü nutuklarına rağmen etnik ve mezhepsel farklılıklar yüzünden birçok katliam ve cinayetler görmüş bir ülkedir. Bu ülkede Dersim kana bulanmıştır ve katliamdan öte bir soykırım yaşanmıştır Dersim'de. Bu ülkede uzunca bir süre, bırakın Kürtlerin kendisine, koyununa ve kuzusuna tahammül edinilmemiştir. Sahibi Kürt diye koyunlar kuzular öldürülmüştür bu ülkede. Dinsel inançları yüzünden Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta Aleviler katledilmiştir.

Lakin tüm bunlara rağmen barışı ve hoşgörüyü dilinden düşürmeyenler yine bu zulmü yaşayan ve gören halklar olmuştur. Acılara tutunan bu halk gün gelmiş barışın dedikodusuna bile sahip çıkmıştır. Bugün iktidar ve onun destekçileri süreci ileri sürerek Kürt sorununda gelinen noktayı “Bu günlere AKP sayesinde gelindi” demeye getiriyorlar.

Oysa henüz devlet tarafından atılmış olumlu ve somut bir adım bulunmamaktadır. Gelişmelere bakılırsa atılacağa da benzememektedir. Lakin tüm baskı ve zulümlere rağmen bugün barış adına bir şeyler konuşuluyorsa eğer bunun gerçek sahipleri Musa Anterler, Orhan Doğanlar ve Vedat Aydın gibi yiğit ve onurlu insanlardır. Bir gün gelip de Kürtçe özgürlüğüne kavuşacaksa eğer bu insanların geçmişte verdiği onurlu mücadeleler ve bu mücadeleye sahip çıkan devrimciler sayesinde olacaktır.

Sen rahat uyu Vedat ağabey. Rahat uyu örnek insan. Halklar seni unutmayacak.