1 Ocak’ta başlayan eylemler kontak kapatma, iş yavaşlatma şeklinde gelişti. Kuryeler firmanın İstanbul Şişli’de bulunan genel merkezi önünde birçok kez basın açıklaması yaptı. İşçilerin kampanyası ve basın açıklamalarına çok sayıda sanatçı ve siyasetçi katılırken, sosyal medyada da destek mesajları yayınlandı.

İŞÇİLERİN 4 TALEBİ KABUL EDİLMEYİNCE EYLEMLER DURMADI 

Ancak tüm bunlara rağmen işçilerin talebi olan 5 bin 500 lira maaş, prim ve yan haklar, haklarını arayan işçi ve kurye işten atılmaması, iş kolunun derhal taşımacılığa geçirilmesi ve sendikal faaliyet güvence altına alınması, şirket tarafından kabul edilmedi. Bu nedenle eylemler devam ediyor.

Yemek Sepeti işçilerinin eylemleri sırasında ok sayıda işçi iş bıraktı. İsmini açıklamak istemeyen bir Yemek Sepeti işçisinden edindiğimiz bilgilere göre, 1 Şubat’tan beri Yemek Sepeti işçilerinin yüzde 30’u ya iş bıraktı ya da esnaf kurye modeline geçiş yaptı. Kaynağın verdiği bilgilere göre Yemek Sepeti’nde 8 bin işçi çalışıyor. Yüzde 30’u ise 2 bin 400 işçi demek.

‘SAATTE 4 SİPARİŞ TESLİM ETME ZORUNLULUĞU VAR’

Ferhat Yaşar'ın Yemek Sepeti'nde yer alan haberine göre, Yemek Sepeti İşçi Komitesi Sözcüsü Kaan Gündaş, eylemlerin başlama sürecini şöyle anlattı: “1 Şubat Günü Yemek Sepeti'nin genel merkezi önünde işçilerin en temel 4 talebi üzerine bir basın açıklaması ve eylem gerçekleştirildi. Bu eylemin ardından depolardan 30 temsilciyle bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda işi yavaşlatma kararı alındı. Burada kontak kapatmanın sonuç vermeyeceği; bu karşı esnaf kuryelerin siparişleri götürebileceği, bütün kuryelerin buna ikna olamayacağı ve bu eylemin verimsiz hale gelebileceği dile getirildi.

1 SAATTE 4 SİPARİŞ ZORUNLULUĞU 

Yemek Sepeti bir saat içerisinde 4 tane siparişi teslim etme zorunluluğunu koyuyor. Bu talebin oldukça zor bir tarafı var: Kuryeler hız yapma durumunda kalıyor. Öte yandan bir siparişi en az 15 dakikada teslim etme zorunluluğu da var. Dolayısıyla eylemlere başlarken, bu işi yavaşlatırsak, saatte 4 sipariş yerine 3, 2 ya da 1 sipariş teslim edersek ve bir siparişi 15 dakika yerine 25-30 dakikada götürürsek şirketi zayıflatır diye düşündük. Daha sonra hem sendika hem Yemek Sepeti işçi komitesi, depoları dolaşarak bu stratejiyi anlatmaya ve buna dönük olarak belirli eylemlere girişti. Bu sırada paralel olarak devam eden başka eylemler oldu.”

‘EYLEMLERİN YAPILDIĞI GÜNLERİN ARASI AÇILDI, İŞÇİLER DEMORALİZE OLDU’

“Bu eylemler devam ettikçe ister istemez katılan işçi sayısı da azaldı” diyen Gündaş, şöyle devam etti: “Eylemlerin yapıldığı günlerin arası da açıldı. Sendikayı güçlendirmek için sağlıklı şartların yaratılmış olduğu bir durum içerisinde yanlış taktikler izlenerek işçilerin demoralize olmasının önü açılmış oldu. Bu bir son değil. Depolarda hala temsilciler var. Sendikalaşma hala devam ediyor. Nevzat Aydın Twitter'da açıklama yaptığında, doğrudan depo temsilcisi işçilerin stratejisini hedef almıştı. Bu da sendikalı depo işçilerin aldıkları kararın doğruluğunu kanıtlıyor. Süreç bu şekilde gelişti. Yemek Sepeti'nde hala yüzlerce sendikalı (TÜM TİS) işçi var. Belki 1 Şubat seviyesinde değil ama bir sendikalaşma dalgası var.”

‘YÜZLERCE KİŞİ İŞTEN ÇIKTI’

Yüzlerce işçinin ayrıldığını belirten Gündaş, şunları söyledi: “Şirket tarafında çıkarılan olmadı. Bu konuda çok dikkat ediyorlar. Eylemlere katılan, iş yavaşlatan birçok kuryeye tutanaklar verildi ama işten çıkarmalar olmadı. Bunları sürekli görüyorduk. Pratik taktikleridir. Kuryeler şu anda asgari ücret alıyorlar. Asgari ücret alırken, bir yandan da karda ve kışta motor sürüyorlar. Bir yandan hız ve performans baskısı yüzünden hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Yaralanabiliyor ve ölebiliyorlar. Ciddi sakatlıklar geçirebiliyorlar. Bu nedenle kuryeler, 'asgari ücretle bunu yapacağıma, çıkarım daha güvenli bir işte asgari ücret kazanıp hayatımı idame ederim' diyor. Bir yandan da ‘yeni çalışacağım iş yerinde beni buradaki gibi aşağılamazlar, sürekli tutanaklar yazdırmaz ve beni mobbinge maruz bırakmazlar’ diye düşünüyorlar.

İstifa eden arkadaşlarımız var ama bütün depo temsilcisi arkadaşlarla açıklamaya çalıştığımız şey şu: Biz istifa edecek olan arkadaşlara, 'sizden sonra gelecek olan arkadaşlara da sendikalı ve toplu sözleşmeli bir iş yeri bırakmak istiyoruz. Dolayısıyla Yemek Sepeti'ndeki bütün kuryeler depo işçisi arkadaşların temel kaygısı hem kendilerini sendikalı ve toplu iş sözleşmeli bir rejime, çalışma istemine geçmek için mücadele etmek olmalı hem de kendilerinden sonra geleceklere de Yemek Sepetini bu tip kazanımlara bırakmalı. Yüzlerce kişi iş bıraktı ya da esnaf kurye modeline geçti.”

‘MUHATAP SANATÇILAR DEĞİL, İŞÇİLER OLMALI’

Yemek Sepeti eylemlerine birçok 'kamu figürü'nün destek verdiğine değinen Gündaş, siyasi parti temsilcilerinin eylemleri yeterince gündeme getirmediklerini vurguladı:

Mustafa Sarıgül, İYİ Parti İstanbul İl teşkilatı, CHP milletvekilleri ve Haluk Levent geldi. Biz açıkçası şöyle düşünüyoruz. Yemek Sepeti Genel Merkezi önüne gelmiş olan HDP Milletvekili Züleyha Gülüm hariç diğer siyasi partilerin ne mecliste ne dönemlik basın açıklamalarında ne de parti meclislerinde hiçbir şekilde sendikalaşmak isteyen bir işçinin işten atılmasına karşı veya toplu sözleşme talep ettiği için mobbinge uğrayan işçinin anayasal hakkını savunmaya dönük herhangi bir açıklama yaptıklarını gördük.

Sayın Züleyha Gülüm işçi dostu bir milletvekili. Türkiye'nin sanatçılarının sermayeye karşı emek tarafında olduklarını belirtmeleri, buna dönük olarak dayanışma sergilemek istemeleri oldukça güzel. Ancak dayanışmanın birtakım sınırları olduğu kanaatindeyim. Yemek Sepeti işçileri şirkete karşı belirli bir mücadele verirken, bu mücadelenin öznesinin kendileri olduğunu unutmamak gerekiyor.

Yemek Sepeti işçileri sendikalaşmak istiyor. Neden sendikalaşmak istiyor? Tam da böyle bir muhataplık sorunu yaşamamak için sendikalaşmak istiyor. Çünkü işçileri temsil edecek kurum sendikanın kendisidir. Dolayısıyla Türkiye'nin çeşitli sanatçıları ve kamu figürleri tabii ki işçilerle dayanışmalarını açıklamalı. Ancak kendileri bireysel olarak sendikanın yerine koyamazlar. Koymamalılar. Burada öznesi olması gereken işçiler ve şirketle görüşmesi gereken de yine işçiler olmalı. Çeşitli mücadelelerde araya tanıdık sokarak meselelerin çözülmesinin işçinin lehine sonuçlanmayacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla araya tanıdık sokma metodu değil sınıf mücadelesi metodunu tercih ediyoruz.”