Yüz yıldan fazla bir süredir şu demokrasi denen illete(!) kavuşmaya çalışıyoruz. Ama bir türlü kavuşamıyoruz. Ferhat ile Şirin’ kavuştular, Kerem ile Aslı aşk tazeliyorlar; biz yüz yıldır neye kavuşmak istediğimize tam olarak karar veremedik. Demokrasi diye diye kavuşamadığımız bu düzenin belki de kendindedir sorunu.

Bir önceki cümleyi duyanlardan, farklı fikirlere, çeşitli guruplara mensup olanların farklı algılamalarıyla, şu anda yüz ifadelerini tahmin edebiliyorum.

Kimisinin aklından; ‘eee, biz bunu yıllardır söylüyoruz’; kimileri de, ‘bu batılıların bir düzmecesidir zaten’; kimileri de ‘demokrasi İslâm’a uymaz ki’; demekten kendini alamamıştır, emin olun.

Demokrasinin kendini koruma mekanizması yok. Adını demokrasi koyar şapokrasi uygularsın. Demokratik Halk Cumhuriyeti yazarsın tabelaya, içeride, Halk Krallık Sever’i uygularsın. Yani tabelada ‘Helal Et- Emin Kasap’, içeride eşek kesersin.

Bir atlas, bir harita açıp bakın. Herkes cumhuriyetle yönetiliyor. Hatta bazıları bununla da yetinmemiş cumhuriyetin başına demokrat olduğunu da iliştirmiş: Demokratik Halk Cumhuriyeti… Uluslar Arası Af Örgütü raporlarına bak: adını süslemiş, allamış, pullamış olanlar, hak ihlallerinde liste başı. AİHM’ bak, durum aynı.

Adaletli olacağını tüzüklerle beyan edenlere bakarsın hukuk yok. Hukuk yoksa adaleti ne ile tesis edeceksin.

Halk adaletsizlikten şikâyet ediyorsa, adınızda demokrasi varmış, adalet varmış, cumhuriyet varmış neye yarar. Yarayacaksa, bazı azınlıkların işine yarayacaktır: Üçbeş aklı evvel, beş on zır cahil ve rızkını emeğinde değil de asalaklıkta arayanlar…

Peki, şikâyetimiz ne demokrasiden yana. Neden kavuşamıyoruz?

Tacize uğramış kadının, tacizcisinin 25 milyon dolarlık teklifine karşılık dava açmaması istenmiş (Bu olayın detaylarına girmeyeceğim. Çeşitli medya kanallarından öğrenebileceğiniz bir olay). Bu olayda birden fazla kadın var. Tacizci zengin bir işadamıdır. Yüklü parayla diğerlerini davadan vazgeçiriyor. Bir kadın hariç: ‘ böyle bir durumunda onurun, haysiyetin- parayla satın alınamayacağı’ mealinde açıklamalarda bulunuyor.

Birileri meseleye klasik anlamda namus meselesi gözüyle bakabilir; ben, onur meselesi derim.

Bu konulara sessiz kalıp, parasını da alıp kenara çekilebilirdi. Alışık olduğumuz bir savunmayla; ’geçmiş gitmiş’ diyebilirdi. Bunu yapmadı.

İşte demokrasinin eksikliği…

Daha seçimlere hazırlık aşamasında kimin kazanacağı belliyse, oy kullanmaya gitmenin anlamı ne? Yani piyango talihlisinin kim olduğu belliyse bilet alanların durumu ne?

Daha seçimlere var, iş işten geçmemiş- tacize uğramamışsın- para ya da bir menfaat karşılığı kullanacağın oyu devretmişsin yani satmışsın. Bu bile bile tacizciye davetiye göndermektir. Seçimler geçip gittikten sonra fikrini değiştirip, haksızlardan yana olmak ise; ‘iş işten geçmiş ne de olsa, bari paradan nasipleneyim’ dersin. Bu da tacizcini onurun pahasına aklamandır.

Burada demokrasinin suçu ne? Demokraside dokunulmaz bir madde olsaydı; eğitimin önemine atfen diplomayı ön plana çıkarsaydı…

Nasıl mı?

İnsanların eğitimi için gerekli tedbirler alınmamış; imkân tanınmamış, fırsat eşitliği oluşturulmamış bir ortamda, insanların % 60’ının cahil olduğunu varsayalım. Bu insanları açlıkla tehdit ederek, zenginlikler vaat ederek, dinle korkutarak çoğunluğu sağlamanın mümkün olduğunu tahmin edebiliriz. Ve memleket sevdalısının(!)biri çıkıp, halkın cahil olmasını, memleketin daha sorunsuz yönetileceği ile açıklarsa, bir daha da eğitime asla önem verilmez. Gelsin % 60, gitsin %60. Çoğunluk sağlandı, demokrasi güçlendi. Bir sonraki seçimde aynı iktidar eğer %80’le iktidara gelememişse, bu yöneticilerin siyasetten anlamadıklarının alametidir.

Siyasetten anlayan biri (!), okumuş, aydın kesimin yurtdışına kaçmasına göz yumar, hatta teşvik bile edebilir. Yine güncel demokrasi anlayışıyla siyasetçinin hası, yeni yetme gençleri de hızlı bir yetiştirme programıyla ve yaşlarını yasal olarak 4-5 yaş büyüterek, % 80’i yakalamasını bilir.

Ben bile sabırsızlandım bu demokrasinin eksikliği neymiş diye. Nereye varacağını benden önce tahmin edenleri kınıyorum(!).

Demokrasi öncelikle, onurlu insanların kullanımı için bir yönetim şeklidir. Tacizci davetçilerine ve tacizcilerini aklayanlara göre değil.

Demokrasi, ehil insanların elinde demokrasidir. Ehil olmayanlarda en iğrenç işkence aracıdır.

Demokrasi akıllı insanların elinde iyi işler görür.

Demokrasi onurlu insanlarla mutlu bir topluma yürür.

Onurlu olmak ve ehil olmak için eğitimin gerekliliğine itiraz edecek akıllı insan yoktur.

Öyleyse demokrasi bizden, onurlu, eğitimli ve akıllı insanlar istemektedir. Biz demokrasiyi sırf çoğunlukta diye cahillere, meczuplara teslim edersek bu demokrasinin değil, bizim ayıbımız olur. Azınlıktaki aydınların ayıbı…

Baklayı bir türlü ağzımdan çıkaramadım gitti.

Çok çok kaba olacak ama bu demokrasiyi temize çıkarmanın başka bir yolunu bulamadım. Bulan da yok. M.Ö.’sini karıştırmadan…

Diploma meselesine gelelim: seçim mi geldi… Oy mu kullanacaksın: gel bir oy kullan git. İlköğretim diplomanı getir bir oy daha kullan. Ortaöğretim diplomanı getir bir oy daha kullan. Lisans diplomasına bir, yüksek lisansa bir daha, doktoraya bir oy daha, profesörlüğe de bir oy.

Ne o, dudak bükenler var. Asıl dudağınızı ısırmanız gerekirdi, şaşırdınız.

Gör bak o zaman, Mars’ı domates, Jüpiter’i hıyar, Merkür’ü patlıcan tarlasına dönüştürenleri. Gör, Satürn’de et, Neptün’de süt üretimine şapka çıkaran Hollanda’yı.

Sanayi üretimleri çok daha uzak galaksilerde yapılacağı için kirlilikle insanlığı zehirleyen filtresiz bacalarla da uğraşmaya gerek kalmamakta.

ABD, bir zamanlar yaptırım uyguladığı zayıf Türkiye’yi mumla arasın dursun.

Demokrasinin eksiği yokmuş gibi geldi bana; bizim eğitim (dolayısıyla onur) eksikliğimiz, demokrasiye tacizde bulunuyormuş meğer.

Onursuzluğun cehaletle yaygınlaşması sonucu, ahlaksızlık sinsileşti: Oyların pazara düşüşü ve halkın buna reva görülmesi, temel hakların korunmasına yönelik güvenin kökünden sarsılmasına sessiz kalınması gibi.

Demokrasi ise, erkek egemen toplumda katledilirim, faili meçhule giderim, deyi hep susmakta.