Ülkelerin dünya genelinde ekonomik gelişme sağlayabilmeleri için, bilgi temelli ekonomi artık çok önemli. Özellikle, ham madde ihraç eden ülkeler değil, bilgi ekonomisine dayalı ülkeler ileri ekonomi sayılmakta ve hızlı şekilde ilerlemeye devam etmekte.

Bilgi ekonomisi, örnek olarak; önceden keşfedilen demirin kılıç ve mızrak gibi savunma amaçlı kullanılırken, daha sonradan otomobillerin, uçakların, daha sistemli savunma araçlarının yapılmasında kullanılmaya başlamasıdır. Kısaca bilgi birikimi sayesinde teknolojinin ilerlemesidir. Ama bilgi birikimi ileri çeşitli ülkeler demirden birçok yeni teknoloji yaratırken, sen hala ham madde olarak demir ihraç ediyorsan, bunda bir sorun var demektir.

Uzak Doğu ve Batı ülkeleri bilgi temelli ekonomi sayesinde inovasyonda (İnovasyon, yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet), veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanmasıdır) çok ileri gittiler. İkinci Dünya Savaşı’ndan büyük darbe alan Almanya yeniden toparlanarak dünyanın en iyi ekonomileri arasına girmeyi başardı. Özellikle, Japonya birden bire diğer ülkeleri kıskandıracak şekilde gelişmeye başladı. Otomobilleri, bilgisayarları, fotoğraf makineleri her mağazada görünür oldu. Aynı zamanda Batı’nın liberal ekonomisine uymadan, yarattığı ekonomi ile tüm dünyanın büyük ilgisini çekmeyi başardı.

Türkiye’de bilgi temelli ekonominin gelişmesi zaman alır. Çünkü bilim gelişmiyor. Bunun temelinde bizdeki devletin Japonya’da veya Batı ülkelerindeki gibi destekleyici değil, cezalandırıcı olması yatıyor.

Bilgi bilimi geliştirir, bilim bilgiyi arttırır. Bu anlamda ülkemizde bilimi ilerletecek ve bilgiyi arttıracak olan üniversitedeki araştırma görevlilerinin ne halde olduğuna bakalım. Yüksek lisans ve doktora yapmak için binlerce lira senet imzalayan insanlardan bahsediyorum. Bu kişiler başka üniversitelerde bilimle uğraşmak için kefil bulmaya çalışan insanlar. Yani kefilin olmadan bilimle uğraşman çok zor; çünkü yapacağın çalışmalar senetsiz ve kefilsiz bir anlam ifade etmiyor.

Bu ülkede, yurt dışında ve yurt içinde doktora yapmak için senetler imzalatılır ve kefiller istenir. Tabi eğer 100-200 bin liraya imza atabilecek kefilin varsa... Şanslısın birkaç tane kefil buldun; ancak şartlar içerisinde başarısız olması ve bırakması durumunda ödeyeceğin faiziyle birlikte senetten bahsedilir. Yani padişahın, başarısız paşanın boynunu vurmasından farksız değildir. Geri dönüş şansın da kalmamıştır.

Anlayacağınız bilim ipotek edilir. Bankalar evleri ipotekler, üniversiteler araştırma görevlilerini... Çünkü başka üniversitede doktora yapmanın koşulu, senedin bedelini çalışarak ödemektir. Kendi ülkende bile...

Peki bu durum bilimi ilerletir mi, kaliteyi arttırır mı; yoksa ortaya çıkan tezlerin derleme niteliğinde olmasına mı neden olur? İmzalatılan senetler bilimin gelişmesini mi sağlar, yoksa bilim için çalışanların stres ve psikolojik baskı altında kıvranmasını mı?

Böyle devam ederse sonuç; üniversitelerin kalitesi düşmeye ve beyin göçü artmaya devam edecek, dünyanın en iyi ilk 500’ü içerisine bile giremeyen üniversiteler bilimden uzak ve burnu havada hocalarıyla çok ileriymişçesine kendini övmekten ileri gidemeyecek ve bilgi ekonomisi yerinde saymayı sürdürecektir. Bunun sonucu eğitime ve toplumsal hayata da yansıyacaktır.